Kurgu,  Toplum

Bir Kurbağa Masalı (1)

   Zamanın hiç olduğu bir devirde kendi bataklığında Rana adında omurgalı bir kurbağa yaşarmış. Derdi günü larvalarına iyi bir bataklık bırakmak, kendinden sonra gelecek olan omurgalı kurbağalara daha kaliteli temiz bir gölette yaşama şansını sunmakmış. Akşamdan kavur, sabaha savur kurbağaları anlamaya çalışır ama hiç anlamazmış. Çünkü o çok tutumluymuş. Hep yarınına plan yaparmış.

Her günün sonunda karnını doyurur, sevimli arkadaşları ile yaşadığı çevrede bir canlı olarak mutluluğun ne demek olduğunu sorgularlar bunu tartışırlarmış.

‘’Karnım tok sırtım pek ama bizden sonra ki kurbağalara bir avuç huzurlu göl nasıl bırakırız?’’ derler, sürekli bu konuya kafa yorarlarmış…

Bazen uzaklara dalar ve kurbağalara bırakılan yaşam alanlarını azaltan omurgasız yılan sürüsüne bakar yüreği ürperirmiş.

Yalnız tek derdi omurgasız yılanlarda değilmiş, son zamanlarda yazları kurak geçer olmuş. Yaşamdan, doğa kurallarından habersiz larvalara su yetmez olmuş.

Sevgili kurbağa bilirmiş ki; sene ne zaman böyle kurak geçse, arkasından yağmur sel olur, aşırı soğuklardan yaşam alanları zarar görür kendilerini hiç bilmedikleri diyarlarda atılı bulurlarmış. Rana kurbağa, kendince bu durumu çözümler üretmeye çalışırken gölete iri kıyım omurgalı insanlar gelmiş bu canlıları görünce kurbağa önce korkmuş sonra bakmış ki onlarda kendileri gibi omurgalı, hemen sevinmiş, öyle ya bugüne kadar ne çektiyse omurgasız yılanlardan çekmemiş miydi!?. Sinsi sinsi yanlarına gelip hem yavrularını hem arkadaşlarını defalarca yutmadı mı bu yılanlar?.. Kaç kere postu kaptırmanın ucundan dönmedi mi?

Yeni gelen omurgalılar ise hiç yılanlara benzemiyordu. Bugüne kadar ki tanıdığı canlılardan çok farklıydı, sanki şefkat dolu idi. ”Yoksa ben mi yanlış düşünüyorum”, diye bir an bile düşünmek istemedi.

Tek tek kurbağaları incitmeden toplayıp değişik değişik havuzlara atıyorlar ve rahat yaşayabilecekleri, yumurtalarını güvenle bırakabilecekleri sakin sulak ama yapay alanlara salıyorlardı. Hiçbir şey eskisi gibi değildi, bütün kurbağalar konforlu yaşam alanlarında kendileri gibi olan kurbağa guruplarına ayrılıyor, kimse diğerinin alanına girmiyordu. Resmen lüpe konmuştu. Rahatı beyde yoktu, anlayacağınız…

Evet artık eskisi gibi uzak diyarlara gönlünün istediği gibi zıplayıp gezemiyor ama kendini oldukça güvende hissediyordu. Üstelikte Rana kurbağa yine eskisi gibi arkadaşlarıyla ‘’mutluluk nedir’’ diye saatlerce tartışıp, konuşacak yüzlerce konu bulabiliyordu, öyle ya dünyanın derdi biter miydi!?

Bu arada hiç avlanmadan kendisine ikram edilen yemeklerden hapur hupur yiyip şişmanladıkça şişmanlıyordu… Nedense onu besleyen bu güzel yürekli omurgalı canlılar o kilo alınca daha bir mutlu oluyorlardı!? Eeee tabi zahmetsiz rahmet olmaz, deyip nefes almadan yemek yemeye de devam ediyordu, her şey onları daha mutlu görebilmek içindi… ACABA öyle miydi?

Rana kurbağamızın ara sıra aklına ”insanlar neden bu iyiliği kurbağalara yapıyor?”  sorusu geliyor sonra hemen bu gani gönüllü insanlara haksızlık ettiğini düşünüp pişman oluyordu. Hem bir taraftan da etrafında ki rahatlığı, sakinliği gördükçe aklına gelen kötü düşünceleri unutmak için kendine başka zevkli uğraşlar buluyordu.

Masalımız burada elbette bitmez, artık nerede biteceğine de siz okuyucular karar verecek…

Sizce neden bu kadar iyiliği yapıyorlar? Acaba masal nerede devam ediyor? Nerede ve Nasıl bitiyor?

Cevapları bulmaya benim aklım yetmedi belki siz bana yardımcı olursunuz,

Keyifli düşünmeler…

Bir Kurbağa Masalı (2)

Bir Kurbağa Masalı (3)

Editör

Siz de fikrinizi söyleyin!