Toplum

Türklerin “Kayıp 70 Yılı”

Türkler; Buhara, Semerkant, Talkan, Baykent gibi büyük şehirler kurmuş, hayvancılık ile deri imalatları ve tarım ürünü pamukla da kağıt üretimleriyle yaptıkları ticaretler, büyük kazançları beraberinde getirmiş zenginleşmişti. Bunların yanı sıra, işletilen altın madenleri de vardı.

Özellikle Semerkant‘ın zenginliği, Emevilerin iştahını kabartıyordu ancak Türklerden korkuyorlardı. Sınır olarak bilinen Ceyhun nehrini geçmeye bir türlü cesaretleri yoktu. Bu korkunun nedeni, daha önce İslam’ı yayma bahanesiyle Fergane’ye kadar girmeye cüret eden 2700 kişilik Arap ordusunun Türkler tarafından durdurulmuş ve imha edilmiş olmasıydı…

Gözünü zenginlik ve hırs bürümüş olan bir Arap valisi, adı: Muaviye. Horasanı hem Araplaştırma hem de İslamlaştırma girişimi her şeyin başlangıcı oldu.

100.000’in üstünde sivil Türk katledildi. 50.000’in üstünde Türk genci köle ve cariye yapıldı. Zengin şehirlerin tümünü yağmalamayı, kendilerine bir hak ve ganimet olarak gören Müslüman Araplar, Türk halkın her şeyi talan etti. Zengin varlıklar yağmalandı, tarihi eserler yakıldı, yıkıldı, yok edildi.

Tarihte bir örneği olmayan ve dünya tarihinin en büyük soykırımlarından biri olan sadece “Talkan ve Curcan Katliamlarında” toplamda 80.000 Türk’ün kafası kesilerek ağaçlarda sallandırılmış, kanlarıyla nehrin sularını kızıla boyamış bir vaziyette cesetlerle dolmuştur. Türkler böyle bir vahşeti ve mezalimi, Çinliler dahil hiç bir kimseden görmemişti.

Araplar, Türklerin zaaflarından faydalanarak tarihte yaşadıkları bu en büyük yağma ve talandan çok büyük servetler elde ettiler. Arap komutanı Kuteybe, Türk beyliklerin arasına nifak tohumlarını ekerek her biriyle farklı anlaşmalar yaptı. Önce onları böldü, sonra gücü yettiklerine saldırarak şehirlerini istila etti halkını yağmaladı ve insanlarını acımasızca katletti. Gücünün yetmedikleriyle de anlaşmalar yaparak diğer beyliklerle irtibatlarını kesti. Tüm şartları lehine olgunlaştıran Kuteybe, gün oldu “Teslim olursanız canınız bağışlanacak” sözünü verdi, gün geldi “Şeriat söz tanımaz” diyerek kadın-erkek-çocuk-yaşlı demeden kılıçtan geçirdi, asla ve hiçbir zaman sözünde durmadı.

Şöyle diyordu Kuteybe:

– Vallahi eğer benim ömrümden üç söz söyleyecek kadar zaman kalmış olsa bunu derim ki:

Uktülühü!.. Uktülühü!.. Uktülühü!..

(Öldürün!.. Öldürün!.. Öldürün!..)

(Yabgu)

İstila ettikleri şehirlerde ‘İslam’ın kabulü’ uygulamasıyla, Türk aileleri içine Arap ailelerini yerleştirdiler. Baskılarıyla cuma namazlarını şart koştular ama buna rağmen Türk halkı bu dine rağbet etmedi. Fakirleşen Türklere Dirhem (para) teklif edildi. İnsanlığın inançlarına ters düşen böylesi bir teklifle büyük bir çoğunluğa İslam dini kabul ettirildi. Zorunlulukla da olsa İslam’ı kabul eden Türklere baskılar artarak devam etti. Türkler, her gün Arap diliyle beş vakit namaz kılmaya zorlandı. Sıradan bir dil olan Arapça, kutsallaştırıldı.

Bu 70 yılda yaşananlar için her ne yazılırsa yazılsın Türk’e yapılan zulüm tam anlamıyla yazılamayacak, eksik kalacaktır!…

Sistem işe yaramıştı. Önce fakirleştirmek, sonra kabullenmek zorunda bırakmak. Bu yoksul millete ne acıdır ki; bu sistem, 1.500 yıldır uygulandı, uygulanıyor. Tanrı adına ve din kisvesiyle her türlü uygulama devreye sokuldu. Bu insanlık dışı sistemin işlemesiyle “Durmak yok yola devam” diyenler, hala başarı sağlamaya devam ediyor.

*

Akla gelen soru şu:

  • Bu zenginlik içinde savaşçı bir millet; nasıl oldu da Araplaştırma ve İslamlaştırma adı altında gerçekleşen Arap saldırıları sonucu yağmalanmaya ve katledilmeye maruz kaldı?

Bunun altında yatan tek bir neden var; o da Türklerin beylikler halinde ve aralarında birlik ve dayanışma olmadan ayrı ayrı yaşamalarıdır. İşin özü; Allah’ın Müslümanlara hak olarak ganimeti işaret eden Kuran ayetlerinin yarattığı iştah ve hırslarla birleşen Araplara karşı, Türk beyliklerin aralarındaki husumetlerinden arınamayıp güç oluşturamayışları; yağmalanmayı ve katledilmeyi beraberinde getirdi. Büyük acılarla dolu bu uzun ve insanlık dışı sürecin 70 yıl sürmesinin nedeni ise Türklerin bir iradede birleşememelerine rağmen bölge bölge de olsa kahramanca direnmelerdir.

Yüce Atatürk’ün büyük acılar içindeyim diyerek; “Büyük yeteneklere sahip olan zavallı halkımız ise, kendisine kutsal inanç şeklinde telkin edilen bir sürü temelsiz görüş ve inanışların tesiri altında uyuşmuş, kalmış…” dediği gibi, ne yazık ki; bu tarihi gerçekler; “İslam dinimiz lekelenir ve olumsuz etkilenir” endişesiyle, günümüzde bile dile getirilmiyorken, gizli kalmasında fayda görenlerin gafletinden, Arapların hala yararlanıyor olması ise çok acı…

Ey okurken kan ağlayan Türk evlatları; yazarken ağlayan Türk çocuklarını hiç unutmayınız!

Yüce Türk ulusuna saygıyla…

 Mehmet R Aşar

***

Not: Yazının ön izlemesi (fotoğrafı) Turkish Form sitesinden alınmıştır.

Editörün Notu: Bu konuda yıllar önce Twitter ekibimizle hazırladığımız Talkan ve Curcan Katliamları için konu başlığımızı meraklıları için iletiyorum. Değerli yazarımız Sayın Mehmet Bey’e nezdinizde bu güzel yazısı ve emeklerine sonsuz teşekkürler ediyorum.

Siz de fikrinizi söyleyin!