Edip Cansever
Edip Cansever (1928-1986)
Ne yaparsan yap yürürlüktedir yetinmezlik.
Maviyi soruyordun, gözlerimden yüzüme yayılan maviyi mi?
Bir renk değildir mavi huydur bende
Ve benim yetinmezliğimdir
Ve herkesin yetinmezliğidir belki
Denecektir ki bir süre
Ve denenecektir
Bir akşamüstünü düşünmek bir akşamüstünü düşünmekten başka nedir ki.
Gelecekten utanarak dönen bir sevinçliyim
Ya sizler
Ey sırasını beklemeden gelen akşamüstleri.
Bir renk değildir mavi huydur bende
Ve benim yetinmezliğimdir
Ve herkesin yetinmezliğidir belki
Denecektir ki bir süre
Ve denenecektir
Bir akşamüstünü düşünmek bir akşamüstünü düşünmekten başka nedir ki.
Gelecekten utanarak dönen bir sevinçliyim
Ya sizler
Ey sırasını beklemeden gelen akşamüstleri.
Edip Cansever şiir ya da şiir Edip Cansever demektir… Aldığı her nefes, attığı her adım, yaşadığı her an onun için şiirdir… Şiir onun yetinmezliğidir!. Şiirsiz bir dünya Edip için yoktur, yaşamak onun için şiirdir… Herkes kafaya bir şeyler takar, Cansever ise kafaya şiiri koymuştu. Derdi günü ”şiir nasıl olmalıdır?”, ”iyi şiir nasıl yazılır?”dı.
”Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanar
Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar
Mendilimde kan sesleri.”
Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar
Mendilimde kan sesleri.”
Osmanlı döneminde bebeklerin doğum tarihleri düzenli olarak resmi kayıtlara geçirilmiyordu. O dönemlerden kalma bir alışkanlık olan yeni doğan bebeğin doğum tarihini Kur’an sayfalarına yazma alışkanlığını Edip Cansever’in babası da devam ettirmiş Cumhuriyetin ilk yıllarında doğan şairimizin doğum tarihini 8 Ağustos 1928 olarak Kuran’a not düşmüştür. Tüccar bir ailenin üçüncü çocuğu olan Edip İstanbul’da doğmuş büyümüştür.
Hiçbir dilde söylenmemiş
Hiçbir dilde yazılmamış
Sözler ve şarkılar içindeyim.
Hiçbir dilde yazılmamış
Sözler ve şarkılar içindeyim.
Cansever’in sanatının temelinde insana olan merakı yatmaktadır. Taa ortaokul yıllarında insanı anlamaya olan merakı onu kütüphaneler de kendinden büyük kitaplar okumaya itmiştir… Kütüphanelerden çıkmayan, Fransızca bilen, eski gelenek dediğimiz şiir tarzını iyi bilen şairimiz üniversite eğitimi için nasıl oluyor da ticaret okumayı seçiyor bilinmez, ama sanırım edebiyata olan ilgisi bu okulu yarım bırakmasına sebep olmuş olabilir!? Aslında, her insan merak üzerine doğar büyür ömrümüzü merak etmekle geçiririz. Neyi merak ettiğimiz ise bizi şekillendirir. Bizi biz yapar.
Cansever merakı; insanın iç dünyasını, ruhunu çözümlemeyi en iyi şiirde başarmıştır… Bu sebepten başka sanat tarzlarında eser vermemiştir.
Günlerden ne? Pazartesi İyi bilirim
Ama gün nedir bilmem
Çiylerle çiçeklerle çamlarla doldurulmuş gün
Göğsü bir martı göğsü gibi denizlere değen
Parklarda bahçelerde göz dolduran gün
Bir çocuğun gözlerinden gözyaşı içen
Sesini bir ayin gibi uzaklardan duyduğum
Gün nedir.
Ama gün nedir bilmem
Çiylerle çiçeklerle çamlarla doldurulmuş gün
Göğsü bir martı göğsü gibi denizlere değen
Parklarda bahçelerde göz dolduran gün
Bir çocuğun gözlerinden gözyaşı içen
Sesini bir ayin gibi uzaklardan duyduğum
Gün nedir.
Şairimizin ilk şiir kitabı 19 yaşında yayımlamıştır. Doğduğu çağın karmaşasında kısa bir dönem işçi partisinde yer alsa da mümkün olduğu kadar o dönemin karmaşasından uzak kalmayı başarmıştır…
Belki de şair olarak o, taraf olmayı değil sadece insan kalabilmeyi anlatmak istiyordu… Bu coğrafyanın yüzyıllardır bitmeyen kanlı çatışmalarına karışmak istememesi şiirini bir ideolojiye hizmete sunmaması da anlaşılabilir bir tercihtir. Hepimizin şu kısacık hayatlarımız da sadece insan kalabilmek için verdiği çabayı kim bilir o, sadece şiirle kalarak anlatmak istemiştir.
Nedir mi insan? — ya nedir sahi, biraz anlatsanıza!.
Hadi anlatsanıza!
Hadi anlatsanıza!
Cansever’in şiirleri oldukça uzun ve öykü tarzındadır… Edebiyata bakış açısını kendi sözleriyle aktarmak gerekirse ”Şiiri, şiirle ölçmek: şiirden başka hiçbir şeye pirim vermemek” demekti. Tam bir şiir koliktir. Gecesi gündüzü şiirdir…
İnsanı insana anlatma çabasıyla şiirler yazan şairimiz kendini de en güzel yine kendisi anlatıyor:
”Babamın Kapalıçarşıdaki dolabında (O zamanlar bugünkü gibi dükkanlar sayılıydı. Yerden yüksekçe minderli, tahta kepenkli dolaplar vardı.) ticarete başlıyorum. Gerçi ticaret de ilgilendirmiyor beni. Oldum bittim alışveriş yapmayı hiç mi hiç sevmedim, benimseyemedim zaten. Ne var ki, başkaca çıkar bir yol da yoktu. On dokuz yaşında evli, yirmisinde çocuğu olan bir genç! Hem de ev geçindirmek zorunda, hem de şiire tutkun. Neyse ki bir kaç yıl sonra büyük Kapalıçarşı yangınıyla dükkanım kül oluyor. Asma katlı bir başka dükkana geçiyorum. Ortağım iyi yürekli bir insan. O satışları yönetiyor, bense asma katla okuyup yazıyorum. Şiirle gerçek dostluğumuz o tarihlerde başlıyor ve yirmi iki yıl sürüyor. Ondan sonrası evimde, odamda, kitaplarımın arasında ..Bir gün .. Evet, bir gün Tanpınar şiirlerimi görmek istiyor. 17-18 yaşlarımdayım. Tünel’deki Narmanlı yurduna gidiyorum. Bana kocaman bir çay fincanıyla kahve sunuyor. Gene kocaman masasına oturup gözlüğünü taktıktan sonra, hiçbir bıkma belirtisi göstermeden bütün şiirlerimi okuyor. Okuması bittikten sonra başını kaldırarak (iyice aklımda) ilk cümlesini söylüyor:“Bu şiirler çok güzel, hepsi de güzel. Ama hiçbiri şiir değil!” Tabi bu yargı iyiden iyiye yadırgatıyor beni, gene de anlamış görünerekten çıkıyorum dışarı. Çıkmadan daha başka şeyler de söylüyor. Neden ölçülü uyaklı yazmadığımı soruyor bir ara. Bense, sorusunu gene kendisi yanıtladığı için sadece susmayı yeğliyorum. Sonra odanın ortasına bir sürü resim yayıyor. Uzun uzun resime nasıl bakılacağını anlatıyor. Resim üzerinde çok durmamı, resmi çok sevmemi öğütlüyor. Şu kadarını eklemek isterim ki, sonradan kitaplarını okumam bir yana, Türkiye’nin en kültürlü sanatçılarından biriyle karşılaştığımı daha o gün anlıyorum. (Türkiye Yazıları, sayı 3, 1977).”
İnsan olduğumuzu hatırlatan şiirlerini okudukça, onun şiirlerinde ki karamsarlık, sisli, bulutlu, kasvetli bir dünya bakışı insanı Edip Cansever sarhoşluğuna çekiverir…
”Bakmayın etrafımda çok insan dolandığına,
Sırılsıklam yalnızım aslında…”
Sırılsıklam yalnızım aslında…”
İkinci yeni akımı özelliklerine uygun tarzda, ama taklit edilemeyecek derecede özgün şiirler yazmıştır. Sürekli kendini ve Türk şiirini yenilemeyi başaran şairimiz çoğunlukla yalnızların sesi olmuştur.
”Ben sanki bir gazetenin hiç okunmayan yerlerindeyim.”
Cansever’in Türk şiirine olan katkılarını sayfalarca yazmak ile anlatamayacağımı düşünüyorum. Malum hepimiz bu ara Survivor’ı merak etmek ile meşgulüz. İzlediğimiz programlar bizi ve merak duygumuzu çok güzel tatmin etmekte, ama ben yine de özel ilgisi olanlar için, hem şiirlerini hemde kendisini çok yakından tanımak isteyen, sanata edebiyata hasret kalanlar için 2009 yapımı bir program etiketliyorum… https://www.youtube.com/watch?v=Zv4Yz–OA1s
”Ne kalır benden geriye, benden sonrası kalır. Asıl bu kalır.”