Deneme,  Güncel - Aktüalite,  Tartışma,  Toplum

Zoraki Asosyal!

Herkes bir anda virolog kesildi. Herkesin bir formülü vardı sanki, yepyeni üretimlerdeki komplo teorilerini dinleyip, araştırır oldum. Ben de birçok insan gibi zevk aldığım, mutlu olduğum bu yaşamdan mahrum olma kaygısını yaşıyorum. Ya sıradaki bensem diye anksiyetinin üst seviyesinde kendimi görüyordum.

Uzayan pandemi süreçleri hayatımı allak bullak etti. Düşünebildiğimden yaşıyor olduğuma kendimi şanslı hissediyorum. Hayatımda ilk kez sağlıkta mesleğimin olmamasına şükür ettim. Ne çok sağlık çalışanını kaybettik ve ne çok kayıplarıma ağladım, yine kederlendim ve çaresizce hala haberleri takip ediyorum.

Hijyenimi sağlayıp çıkıyordum evden, geri dönüşlerimde yine hijyeni sağlıyordum. Sanki sisi baskın görülmez bir tehlikeye yol alırcasına atmosferde yayılmış bir düşmana karşı korunmaya çalıyordum. Beni tetikleyen kelimeleri okurken, algımda seçicilik yaratıyorlardı.

Dünya nüfusunun defalarca kandırılışını izledim, hala değişen bir şey de yok. Siyasal politikalara uygun defalarca “içeri girin” ya da “dışarı çıkın” denildi. Rahatlatıcı azalan ölüm nüfusları, iyileşen hasta nüfusu veya korku vermek için artan hikayeleri dinledim. Ve ben her şeyin öneminde farkındalıkla başa sararak; mesafeme, hijyenime ve hiçbir sosyal yaşama girmeyecek şekilde yaşamaya alıştım.

“Temkinli dışarıya çıkabilirsiniz.”, “Acilen evlere kapanın!”, “Daha çok temiz havaya ihtiyacınız olacak!”, “Nefes almak için ağlıyordu, nefes almakta zorlanarak…”, “İçeri girin!”, “Dışarı çıkın!” (…)

Benden ben sorumluyum diyerek ne zaman herkes birlikte hareket edip, pandemi sürecini kapatacak. Üçüncü yılı doldurduk ve defalarca farklı varyantlarını takip ettik, yeni halleri de korkutucu devam etmekte.

Sessizce yaklaşacak bir felakete karşın tüm önlemleri almak yeterince koruma sağlar mı?

Mükemmel bir yaşamın kıymetini bilmediğimi düşünüyorum, pandemi sürecinden önce de çok sosyal değildim, fakat bu kadar da asosyal değildim. Pandemi sürecinden önceki zamanlara daha derin kelimeler ihtiyaç duyuyorum.

Bir robot gibi yaşatılmadığımı nasıl anlayabilirim, ya da bir robot gibi davranış göstereceğim şekilde yönlendirilmediğimi nasıl anlayabilirim?

İnsan evladının gayri menkul sahibi olma hakkı tartışılırken, gayrimenkullerimiz olan evlerimize hapsolduk. Hükümetin beklentisi olan ödeyeceğim vergim için çalışmamam için engel yok ve aynı zamanda çalışmam için de zorlanmıyorum. Aç kalsam, bunca senelik ödediğim vergilerin henüz bir geri dönüşü de olmaz. Biliyorum, çünkü her gün çok okuyorum. Dünyadaki gelişmeleri korkarak ve merakla okumazsam hayatta kalamam.

Bazı şirketlerin hasta ettikleri geçmişleri unutamıyorum dünyada, ülkemizde yapılan bebeklere aşı denemeleri kanımı dondurdu. İlk kez bu kadar bilimle korkutulduk. Sürü bağışıklığının neden hala etkilerini görmüyoruz, büyük şirketler ve büyük patronlar aramızda olmadığından mı (Güçlü patronların trajedi yaratma özelliği var ve maalesef, her türlü politik motivasyona ve finansal güce sahipler.)? Darwin teorisinin bu çağda da haklı çıkmasını istemiyorum, en güçlüler hayatta kalmasın; keşke tersine teoriye ulaşacağı bir dünya olsaydık ve gücü eline geçirmek isteyen hedef alınsaydı. Bari, suçları hafızamızda kayıtlı kalsın.

Normal şartlardaki halimin nasıl olacağını bilmiyorsam kim olurum?

Mesaim bitince hızla evime ulaşıyorum. Evimden hafta sonları çıkmıyorum. Değiştim, dışarıyı istemiyor ve zorda kalmadıkça asla dışarı çıkmıyorum. Mükemmel olan bir yaşamı artık istemiyorum, çünkü elimden geleni yaptım; artık olanları kabul etmek zorundayım. Mükemmeliyetim geldiğim nokta oldu. Bana dokunulmasın, evimde olayım istiyorum.

Evimde iplerim, kalemlerim, kitaplarım, kasetlerim, bilgisayarım, telefonum ve kulaklığımla birlikte tüm ihtiyaç duyabileceğim her şeyi evimde inşa ettim. Tüm ihtiyaçlarımı evimden karşılıyorum. (Fakat, dostlarımla bir masada birleşemiyorum, çünkü bir virüs vakasından her hangi bir zarar görmekten ve görülmesinden ürküyorum. Yakınlarıma korkup, onlar için çok üzüldüm. Kurslarıma başlayacaktım, internetle mümkün olan kursların dışındakiler hayal olarak kaldı.) Yaşıyorum… (Herkesten uzak evimdeyim, herkesten uzak komşum gibi.) Evimden başka yerim olmadığını öğrendim. Kim olduğumu unuttum, artık kim oldum? Herkes evinde yalnız kalmalı, ziyaretçi kabul etmemeli. Bunama mezarı gibi bir yere mi ulaşıyorum?

Bu sisi bir doktor kaldırmadan yok olmayacak mı? İnsanlar yeniden ne zaman cılvıldayacak?

Geçmişteki anılara sahip çıkma arzum daha çok arttı. Elbette, sevdiğim her insanla anımı unutmamaya özenle mutlu olmak istediğim zamanlarda onları anlatmaya ve hayal ederken oralarda yaşamayı severim. Fakat, anılar verilmiş sözlerdir de. Sevdiklerimizi kaybettiğimiz zaman onları unutmayacağımıza adeta yeminler ederiz. Hatırlamak, arayışımdır. Tek bir anı sahip olunan bir şey değil. Birilerinin beni unutması sorunum değil, zaten beni ben edenlerle birlikte ömrüm kadar anılarımın süresi olacak. Yıllar sonra bazı anlar kayboldu ve kaybolmaya da hala bir kısmı devam ediyor. Anıların peşinde hatırlayabildiklerimle yaşamıma devam ediyorum.

Kalbim paramparça oluyor, çünkü hayat teslim olmakmış. Ölülerin en çok olduğu günlerde hayatlar gittikçe daha da kısalıyordu ve beni hem evimde zorla tuttukları hem de evimden zorla çıkarttıkları sıralarda… Günümüzde yalanlara çok kanmasam da artık çok inanmasam da yine de birilerini dinliyor ve okuyorum, mecburum. Yaşıyorsam, teslim olmaktan olduğunu beynime yerleştirdiler. Artık seslerde paranoya ya da endişe yok. Duymuyorum…

Evimde, evimin dışından daha korunaklı yaşadığıma inandırıldım. Dönüştüğüm beni haberleri kontrol edenler yarattı. Evimin güvenliğine alıştım. Her şeye evde karar veriyorum.

Yine bana hastalık azaldı çık dışarıya diyorlar, burası benim evim hiç birini dinlemeyeceğim. İstediğim zaman ben dışarı çıkarım! Bunca tecrübeden sonra artık robot olmayacağım!

Beni tetikleyen kelimeleri kullanmaya devam etmesinler…

Herkes ilerleme kaydediyor, ilerliyor. Koronadan önceki yaşamıma ben de hasretim. Ben tecrübelerimden ilerlemeye cüret edemiyorum. Bunca zamandan sonra çok zor. Hafızama yeni anlar eklemeliyim. Bu yazımı yazarken travmatik haberler ve tanık olduğum acı hikayeler beynime hücum etti. Travmaları uyandırmanın ne lüzumu vardı ki radyo da susmuyor.

Antep’in hamamlarına gidemeyecek, samanlıkta Zühtü’yü arayamayacaksın.

Bodrum Bodrum’u söyleyecek, Orhan Veli’den İstanbul’u dinleyeceksin.

Bir akşam kadeh izlerinde aradığını bulmak için meyhaneleri gezinemeyecek, mandanın yuvasına bakamayacaksın.

Zaten Karlı Kayın Ormanlarına gidemiyordun!

Yeni anıları renklendiremiyorsun, renklendiremiyorum, renklendiremiyoruz.

Artık şarkılarla, belgesellerle geziniyoruz evlerden ama yaşayamıyoruz!!!

Gözyaşlarım görüş alanımı bulanıklaştırıyor, gözlerimi ovuyarak bakıyorum; her şey harika evimdeyim.

(Kararsız harfler bekleyişte…)

Gündem Arşivi kurucusuyum, sitede editörlük dahilinde; yayın yönetmenliğini de ben yapıyorum.

Siz de fikrinizi söyleyin!