Bilim,  Felsefe,  Toplum

Transhümanizm çağı: Üst İnsan mı oluyoruz?

İnsanlık tarihimiz, bugüne dek her türlü badireler atlatarak; önceleri hayatta kalma güdüsüyle daha sonra alet yaparak ve en sonunda doğaya hükmederek muhtelif yollardan geçip sürekli bir gelişme göstermiştir. Bu gelişme duracak gibi de değildir. Hayatını kolaylaştırmaya doğru gelişme sağlayan yaralarını saracak teknolojiye gelinen noktada; insanlık tarihi ne kadar savaş gibi utanç verici kötülükler yaşıyor olmasına karşın beraberinde çok iyi işler de yapmaktadır. Yerleşik hayatla medeniyeti de oluşturan insan ırkı barbarlık ve hayvani benliğini de arkasında kısmen de olsa bırakarak hümanizmi benimsemiş ve insana değer vererek medeniyet öncesi karanlığı gerisinde bırakmıştır. Hümanizmle sosyal hayatı etik ve normlarla düzen sağlayan, bilim yapan insan ırkı; artık makinelerle iş yapmakta ve makinelerle birleşerek üst insan çağına giriş yapmıştır bu yüzyılımızda.

Nedir bu üst insan çağı? Transhümanizm çağı… Transhümanizmin ne olduğunu irdeleyerek bu üst insan modelimizin ne olacağını görelim. Öncelikle bu çağın tarihi kökenlerine bir göz atalım.

TRANSHÜMANİZMİN DOĞUŞU

“Doğadaki her şey insan için vardır, insan haricindeki şeylerin değeri sadece insanlara sağladıkları fayda kadardır.” Aristo’nun antroposantrik (insan merkezci) yaklaşımı Hümanizm’den itibaren insanların temel görüşlerinden biri olmuştur.

Kendini tabiatın merkezine koyan insanlar daima ölümsüzlüğü bulma, büyü ve simya gibi yollarla daha üstün beceriler geliştirmeye çalışmışlardır. Giderek ilerleyen bilimsel gelişmeler ve teknolojik ilerlemelerle insan kendi tabiatının sınırlarını zorlamaya ve bedeninin ulaşacağı nihai noktaya gelmeyi amaçladı. Böylece transhümanizm düşüncesinin temelleri atılmaya başladı.

Transhümanizm’in tarihî, mistik/agnostik kökenleri Yahudi kültüründeki golemlere, Roma efsanelerine, Eski Yunan’daki Tanrı ve yarı-Tanrı insanlara ve Kabalacıların Tanrı-insan metaforu gibi mistik ve kültürel mantalitelerine uzanmaktadır.

Transhümanizmin geçmişi bilinen en eski yazılı eser olan Gılgamış destanına dayanır. Gılgamış, Tanrılar gibi ölümsüz ve üstün olmak ister. Bu nedenle bir yolculuğa çıkar ve başından maceralar geçer. Gılgamış ölümsüzlük otunu bulur ama su içmek için durduğunda bir yılan bu otu ondan alarak yer. O nedenle yılan hem tıbbın sembolü olmuştur hem de yılanın uzun süre yaşaması bu mite yorulur.

Gılgamışın Tanrısı Enlil, Gılgamış’a insanın ancak büyük bir eser bırakarak ölümsüzlüğe erişebileceğini öğütler. Ölümsüzlük ve üst insan olma ideası kendisini Babil Kulesi efsanesinde gösterir.

Yine Sümer yazıtlarında da yer alan Babil Kulesi efsanesi ilginçtir ki Nuh tufanı hikayesiyle birlikte bütün dini metinlerde birebir yer alır. Her medeniyet bu hikayeyi kendisine uyarlamıştır. Babil kulesinin yapılış amacı daha ileri bir teknik kullanarak daha yüksek bir bina inşa etmektir ve böylece Tanrıya daha yakın olmak, dahası Tanrının yerine geçmektir.

O nedenle aynı Enlil’in Gılgamış’ı engellemesi gibi bu mitolojik hikayede de Tanrı insanları engellemiş ve tek bir yerde toplanıp büyük bir medeniyet kurup tanrının katına erişmeye cüret edemesinler diye dünyanın dört bir tarafına dağıtıp farklı farklı lisanlara bölmüştür.

Görüldüğü gibi insanın eski çağlardan beri kendi sınırlarını aşmasının bir temsili olan “ölümsüz” ve “güçlü” olma arzusu, tarihsel süreçte fiziksel (soy) ve tinsel (kültür) bir ilerleyiş içinde somutlaşmıştır. Dikkatli bakıldığında, transhümanizm popüler kültürün içerisinde de uzun yıllardır yer almaktadır.

NİETZSCHE’NİN ÜST İNSAN SÖYLEMİ (ÜBERMENSCH)

Nietzsche’ye göre insan, ilk olarak hayvanla üst-insan arasında kalmış bir varlıktır ve ikinci olarak bu nedenle alt edilmesi gereken bir şeydir.

”İnsan aşılması gereken bir varlıktır, hayvan ile üst-insan arasına bağlanmış bir halattır.”

-Nietzsche “Böyle Buyurdu Zerdüşt”

Bunu bu şekilde Zerdüşt’te birçok yerde ifade etmektedir. Bunun anlamı, Nietzsche’nin düşüncesine göre insanın eksikli, yani tamamlanmamış bir varlık olmasıdır. İnsan eksikli varlığını aşabilecektir, yanılgılardan ve yücelttiği yanılsamalardan kurtulduğunda, kendisini tamamlayabilecektir.

İnsan hep kendini aşmaya çalışarak, alt ederek üst-insan olma yolunda ilerleyecektir. Çağımız nihilizm çağıdır.

Nietzsche’ye göre ve bu ancak üst-insan’a giden yol ile aşılabilecektir. Aksi halde Nietzsche’nin değişiyle;

“İnsan, bir an önce kargaşasını, kendine anlam veren bir düzene çevirmezse, yıldız doğurtmazsa karanlığına, yok olacaktır.”

(Böyle Buyurdu Zerdüşt’ün Önsöz’ünde)

TRANSHÜMANİZM NEDİR?

“Transhümanizm” kelime anlamı ile “insan olanın sınırlarının aşılması” anlamına geliyor. Bugüne kadar büyük mesafe kat edilen “nanoteknoloji, gen klonlama ve yapay zeka gibi ileri teknolojilerin insan bedeninin içine girerek insanın duygusal, fiziksel ve duyusal yetilerinin geliştirilmesi, hastalıkların yok edilmesi ve yaşamın sonsuza kadar uzatılması(dijital ölümsüzlük)” olarak tanımlanıyor.

Transhümanizm bir anlamda hümanizm düşüncesinin devamı gibidir. Öyle ki hümanizmin sembolü İngilizcede insanlık anlamına gelen ‘Humanity’ kelimesinin baş harfi (H) iken, transhümanizm ise H+ olarak sembolize edilmiştir. Hümanizm insan hayatının kalitesiyle ilgilenmekle sınırlıyken, transhümanizm; düşüncesinin temel gayesi yaşlanma, hastalanma gibi arzu edilmeyen tüm olguları ortadan kaldırmak, insan ömrünü olabildiğince uzatmak ve hatta ölümsüzlüğü bulmaktır.

Transhümanizm, insanların, insan türünün yaşamlarını iyileştirmek, uzatmak ve evet, büyük olasılıkla değiştirmek üzere kullanılması gerektiğinin ileri sürüldüğü cüretkâr görüştür. Transhümanistler, insan sınırlarının ve zayıflıklarının üstesinden gelmeye çabalanması gerektiğini savunur. Belki de en önemlisi, transhümanistler, insani değerlerin ötesinde ve yaşamlarımızın dünyayı daha iyi (mevcut değerlerimizle şimdiye dek yapabildiğimizden iyi) bir yer haline getireceği yeni değerler geliştirmemiz gerektiğine inanırlar. Bostrom bir makalede insanlar, transhümanlar ve post-insanlar için teknolojik gelişmelerle olanaklı hale gelebilecek kökten farklı bir geleceğe cüretkâr bir bakış sunuyor.

BİLİMSEL DOĞUŞU

Transhümanizm fikri, 1990’lı yıllarda teknoloji ile ilgili bir dizi akıllı tahminle halkın ilgisini çeken Ray Kurzweil tarafından popülerleştirildi.

Kurzweil, 1990 tarihli Akıllı Makinelerin Çağı isimli kitabında, bir bilgisayarın 2000 yılına kadar dünyanın en iyi satranç oyuncusunu yeneceğini öngördü. Bu olay 1997’de gerçek oldu.

İnternetin patlayan büyümesini, giyilebilir teknolojiyi, dronlu savaşları ve otomatik dil tercümesini de öngördü. Kurzweil’in en ünlü tahmini ise, “tekillik” olarak adlandırdığı şey, olan yapay zekanın ortaya çıkışını 2045 yılı civarında gerçekleşmesini öngördü. Bazı açılardan, insanların ve makinelerin birleşmesi ki transhümanizm temellerinin atıldığı anlamına da geldiği düşünülürse zaten başlamıştı. Koklear implant gibi biyonik implantlar, beyinle iletişim kurmak için bilgisayar çipleri tarafından düzenlenen elektriksel uyarıları kullanırlar ve böylece kaybolan duyuları geri getirirler. Bu vakalar, bir donanım ve beyin arasında basit sinyallerin gönderilmesini teşkil eder.

Bununla birlikte, gerçekten zihinleri ve makineleri birleştirmek için, düşünce ve anıları göndermek üzere bir yola ihtiyacımız var.

Los Angeles’taki Güney Kaliforniya Üniversitesi’nden bilim adamları, 2011 yılında beyin için harici bir sabit disk olarak çalışan bir bilgisayar çipini sıçanlara taktıklarında transhümanizm için ilk adımı atmış oldular.

İlk önce sıçanlar, ödül kazanmak için bir dizi kolu çekerek belirli bir beceri öğrendiler. Silikon implant, yeni hafızanın beynin hipokampüs bölgesinde kodlandığını tespit etti ve tespit ettiği elektrik sinyallerini kaydetti.

Ardından sıçanlara hipokampüsü bozan bir ilaç vererek bu beceriyi unutmaları teşvik edildi. Daha sonra silikon implant, eğitim sırasında kaydedilen modeli taklit etmek için bir grup elektrik sinyalini ateşleyerek duruma hakim oldu.

Şaşırtıcı bir şekilde, sıçanlar bu beceriyi hatırladılar – aslında çipin elektrik sinyalleri hafızayı baştan oynatıyordu.

Bir bilgisayardan insanların olduğundan daha farklı olabilir. Inria’daki bir bilgisayar bilimcisi olan Nicolas Rougier‘e göre, beyin kendisinin düzgün çalışabilmesi için vücudun karmaşık duyusal girdilere ihtiyacı olduğunu savunuyor.

“Beyni bu girdiden ayırırsanız işler oldukça çabuk bozulmaya başlar. Dolayısıyla, duyu yoksunluğu bir işkence biçimi olarak kullanılır. Yapay zeka elde edilmiş olsa bile, beyinlerimizin onunla entegre olabileceği anlamına gelmez”

Nicolas Raugier

Yapay zeka alanında yaşanan gelişmeler robotların insanın yerini alacağı endişelerine neden olurken, “insan olanın sınırlarının aşılması manasını taşıyan” transhümanizm hareketi ile birlikte geleceğin; düşünen robotların değil, robot-insan karışımı olan “cyborg”larda olduğu düşünülüyor.

Yuval Noah Harari’nin Homo Sapiens kitabında “Bizler Homo Sapiens’in son temsilcileri olabiliriz. İnsanlık bundan iki yüz yıl sonra zihni, bedeni ve beynini farklı örgütleyen, bizden çok farklı varlıklara dönüşecektir. Ekonominin merkezinde de bu mühendislik bilgisi yer alacaktır. Bedenler ve zihinler veri olarak merkeze oturacaktır.” Küçük çiplerle kontrol edilebilen insanlar, yarı makine-yarı insan, bir melez bilinç…

İngiliz evrimci biyolog ve enternasyonalist Julian Huxley’in “New Bottles For Wine” kitabına göre, “İnsan eğer isterse, kendisinin ötesine geçebilir, birey bir ya da öteki bir şekilde, kendi bütünlüğü içinde birey olarak kendini aşabilir. Bu inancı isimlendirmek lazım. ‘Transhümanizm’ bu inancı tanımlamak için kullanılabilir: İnsanın kendini yeni olanaklara adapte etmesi ve kendini aşması kavramıdır. ‘Ben transhümanizme inanıyorum’. Bu kavrama inanacak insan sayısı yeterli olduğu zaman ise, bizden farklı olarak, insan türü yeni bir varoluşun eşiğinde olacak, kendi kaderini bilinçli olarak yerine getirecektir.”

Hümanizmin akılcılığı nasıl insanlığın yaşamını dogmatik hurafelerden kurtarma girişimiyse, transhümanizmde bizi bedenlerimizin biyolojik sınırlarından sıyırma girişimi denilebilir. Günümüze bedeni değiştiren kozmetik operasyonlar, vücut modifikasyonları; fiziksel performansı arttırmak için kullanılan çeşitli ilaçlar; beyin fonksiyonlarını hızlandırmak, yavaşlatmak ya da dengelemek için kullanılan ilaçlar; organ nakilleri, hücre yenileme teknolojileri vb. hali hazırda uzun yıllardır insanların yaşamının bir parçası olmuştur.

ELON MUSK – NEURALİNK

Elon Musk, 28 Ağustos 2020’de gerçekleşen tanıtım toplantısında beyin kontrol aygıtı Neuralink’i insan kafatasına yerleştirmeyi başardıklarını açıkladı. 2016 yılında çalışmalarına başlanan ve bir sene önceye kadar sadece kulağa sabitlenebilen Neuralink çalışmalarında, domuzlar üzerinde yapılan denemeler sonucunda önemli gelişmeler kaydedildi. Büyük bir metal para büyüklüğünde olan Neuralink implantının ilk etapta beyin ve omurga rahatsızlıkları olan hastalar üzerinde denenmesi planlanıyor. Uzmanlar, bu buluşun transhümanizm alanındaki en büyük atılım olduğunu savunuyor. Basitçe, insan beynine yapay zeka yazılımı yüklemeyi mümkün kılan Neuralink, uzun vadede insanların birbirleriyle konuşmadan karşılıklı veri paylaşarak iletişim kurmalarını sağlayabilir.

Neuralink aynı zamanda, kullanıcıların geçmişteki anıları kaydedip tekrardan yaşayabilmesini ve o anıları nasıl hatırladıklarını değiştirebilmelerini sağlıyor. Bu özelliğin kullanıcıya ulaşmasının 5-10 sene alacağını belirten Musk, 2030’a geldiğimizde yapay zekanın insan yaşamının her alanında kullanılacak olduğunu savunuyor.

Yine de Musk, Neuralink’in insan yaşamında büyük bir değişime sebep olacağını düşünmüyor. Bir dakika bile yanımızdan ayırmadığımız telefonlarla transhümanizme geçmiş biri olarak yaşamaya başladığımızı söyleyen Musk, “Artık telefonunuz olmadan hiçbir yere gitmiyorsunuz değil mi? Telefonunuz yanınızda olmayınca sanki bir ayağınız eksik gibi hissediyoruz. Tamam işte, zaten biz şimdiden transhümanizme geçmişiz veya yapay zeka simbiyotiğiz. Sadece artık tüm verimiz elimizdeki telefonda değil, kafatasımızdaki aygıtta toplanacak” diyor ve tanıtım toplantısını Gelecek garip olacak.” diyerek noktalıyor.

Elon Musk’ın Neuralink projesi, felçli veya omurilik rahatsızlığı olan insanların kafatasına yerleştirilmiş çip ile bir bilgisayara ya da cep telefonuna sinyal göndererek onlarla iletişim kurmasını sağlayacak. Canlı yayında domuzlara takılan çiplerin demosu gösterildi. İnanılmaz Çipin pil ömrü 1 gün. Gece boyu kablosuz şarjla kafanızdan dolum yapabileceksiniz. Çip takıldığı gün hastaneden taburcu olunabiliyor, ciltte gözükmüyor, internetten yazılımı güncellenebiliyor. Çipin depresyon ve sinirsel hastalıkların tedavisini hızlandıracağı söyleniyor.

Elon Musk, Neuralink çipi takılmış olanların rahatlıkla sadece düşünce gücüyle bilgisayar oyunu oynanabileceğini, wireless ile tüm beyin aktivitelerini cep telefonuna hemen aktarabileceğini açıkladı. Gösterilen demo gerçekten çok enteresan. Mutlaka kaçıranlar tekrarını izlesin.

Çip takılı bir domuzun yemek yerken gönderdiği beyin aktivitesini Elon Musk canlı yayında dünyaya izletti. Ayrıca koşu bandına konan domuzun önceden tahmin edilmiş sinyallerini gerçek veriyle karşılaştırdı. Sonuç çok yakın. Neuralink projesi çok tartışılacağa benziyor.

Biyolog Huxley ise bilindiği kadarıyla transhümanizm kelimesini ilk kullanan kişidir. 1957’deki bir yazısında Huxley transhümanizmi, “insan olarak kalan fakat kendisini aşarak insan doğasının yeni imkânlarını, yine kendi doğası için keşfeden insan” olarak tanımlamıştır. Böyle bir tanım 80’lerden günümüze gelen transhümanizm tanımından ise oldukça uzaktadır.

DEĞİŞİM – DÖNÜŞÜM ÖRNEKLERİ

Transhümanist Çağ’ın insanı nasıl dönüştürebileceğine ilişkin örnek öngörülerde sıralayabiliriz. Örneğin insanın kullanacağı bedensel protezlerin kendi doğal organlarına oranla daha yüksek performanslı olması bunlardan birisidir. Dolayısıyla engelli, özürlü veya sakat gibi nitelemeler tarihe karışacak. Bu gelişmeye genel anlamda “artırılmış (zenginleştirilmiş) beden” adı veriliyor.

İnsanın beynini ve zihinsel potansiyelini çok daha etkili ve verimli kullanmasına imkân tanıyan yeni teknolojik gelişmeler gündeme gelecek. Sonuçta insanın bilişsel özelliklerinin doğal durumuna oranla iyileşmesi bekleniyor. Bu iyileşme muhtemelen bilişsel iyileşme sağlayan yeni türden ilaçlar, genetik mühendisliği, sinirsel implantlar ve protez biçiminde bağlanan sanal beyinler sayesinde olacak. Protez sanal beyinlerin insana eklenmesi ve/veya insan beyninin bilgisayar sistemlerine doğrudan kablosuz bağlantısı sayesinde yapay zekâ ile bütünleşme daha yüksek yoğunlukta gerçekleşecek, insanın problem çözme performansı görülmemiş ölçüde artacak.

Transhümanist Çağ, insan açısından birbirine eklemlenmiş yapay zekânın ve artırılmış gerçekliğin çok yoğun ve yaygın biçimde kullanıldığı bir dönem olacak. Bu durum; düşünme, iletişim kurma ve her türlü etkileşme davranışlarımızı büyük ölçüde değiştirecek.

Yapay zekâ ve artırılmış gerçekliğin bütünleşmesiyle oluşan yapay destek sistemi, örneğin optik ve işitsel (muhtemelen diğer duyu organı özellikleri de dâhil olacak şekilde) implantlarla birlikte çalışarak insanın çevre algılama özelliklerini geliştirecek. Transhümanist Çağ insanı karşısındaki insana baktığında onunla ilgili görsel profilinin (fiziksel görünümünün) ötesinde çok daha fazla enformasyona erişebilecek.

Transhümanist felsefenin yukarıda özetlenenlere oranla daha büyük bir hayali, ileri teknolojiler sayesinde insana en uzun ve en sağlıklı yaşamı sunabilmektir. Bu amaçla genetik mühendisliği, biyoteknoloji, nanoteknoloji, yapay organ teknolojisi vb. gibi alanlardan yararlanılacak. Bu hayalin özü, ortalama insan ömrünün 100+ yılın ötesine taşıyabilmektir. Yukarıda söz edildiği gibi transhümanizm, yaşlılığın iyileştirilebilir bir hastalık olarak kabul edildiği bir sosyal algıyı hedefler.

DİJİTAL ÖLÜMSÜZLÜK

Zekâ kapasitesini arttırmak, hafızayı güçlendirmek, hatta bilinç aktarımı gibi konular son yıllarda sıkça tartışılmaktadır. “Akıllı Makinelerin Çağı” adlı eserinde Ray Kurzwell, ölümsüzlüğün insan beyninin sistematik özelliklerinin bilgisayarlara yüklenmesiyle insanlığın dijital ortamlarda ölümsüzlüğe adım atabileceğini öngörmüştür. Transhümanizmde zihnin bir anlamda “ölümsüz bir kabuğa” aktarılacak olması nihai bir hayatta kalma stratejisidir ve beden dolayısıyla gelen tüm engelleri ortadan kaldırmaktadır. Bu durum beraberinde bir takım soruları da getirmektedir. Örneğin, dijital bilinç ve o bilincin asıl sahibi organik benliğin özdeşliği konusu hala tartışılmaktadır.

SINGULARİTY

İleri noktada tüm zihinlerin ortak bir havuza/ sisteme aktarılabilmesi beraberinde insan yaşamında büyük bir sıçramayı, yani “tekilliği (singularity) bir olanak olarak insanlığa sunulabilir. Önümüzdeki yıllarda bu konu üzerinde uzun araştırmalar ve tartışmalar süregelecektir. Transhümanizm; beraberinde yeni bir değer sistemi, yaşam tarzı hatta var olma biçimini bizlere vaat etmektedir. Üst-insana ulaşmak ardından post-human (insan sonrası) dönem için gereken koşullara zemin oluşturmaktadır. Bu durum kaçınılmaz olarak varlığın ontolojik ve felsefi tanımlarında radikal bir dönüşüm yaratacaktır. Max More’a göre trans-hümanizm, Homo Sapiens ve gelecekteki post-human arasında “geçişsel insan/transitional human” formunu evrimin gelişmiş bir basamağı olarak ortaya koyar.

Süper zekâ, süper sağlık ve süper yaşam süresine ulaşacak “transhuman” halen bir insan olarak tanımlanabilirken gelişim süreci tamamlandığında ulaşacağı “süper yapay zekâ” ile “homo sapiens” yerini “homo cyberneticus” ile yer değiştirecek, insan sonrası bir türe dönüşecektir. Bu düşünce bazıları tarafından transhümanizmin insanlığın sonunu getirecek bir tutum olduğuna dair endişesini taşımaktadırlar. Transhümanizmin esas motivasyonuysa insanın gelişmesi ve iyileştirilmesiyle “süper insana” ulaşmaktır. Savunmasız bedenler ve ölümlü yaşamdan, ölümsüz zihinlere bir doğru bir evrimi hedefler.

YARI İNSAN YARI ROBOT VARLIKLARIN ÇAĞI GELİYOR

Yapay zeka alanında yaşanan gelişmeler robotların insanın yerini alacağı endişelerine neden olurken, transhümanizm hareketi ile birlikte geleceğin, robot-insan karışımı olan “cyborg”larda olduğu düşünülüyor.

CYBORG

Yapay zeka alanında yaşanan gelişmeler robotların insanın yerini alacağı endişelerine neden olurken, “insan olanın sınırlarının aşılması manasını taşıyan” transhümanizm hareketi ile birlikte geleceğin; düşünenrobotların değil, robot-insan karışımı olan “cyborg”larda olduğu düşünülüyor.

İnsanoğlu zaten bu sürece basit anlamıyla yüzyıllar öncesinden geçiş yapmıştır. Doğayı kendine araçsallaştırmış, aletlerle basit teknolojileri üretmiş. Bu süreç zamanla bedene entegre edilebilen biyonik uzuvların ve organların yapılmasını sağlamıştır. Teknolojiyi kullanarak kendi doğasına ait olmayan uçma, derin okyanuslarda gezinebilme gibi olanakları hayata geçirmiştir. Andy Clark, bu sebeplerden insanı “doğal yolla doğmuş “cyborg” olarak tanımlamaktadır. İnsan evrimsel sürecin olanaklarını da bu yolla genişleterek sınırlar üzerinde söz hakkı elde etmiş gözükmektedir.

ZATEN TRANSHÜMAN MIYIZ?

Aslında, insanlar hali hazırda zaten transhümandırlar, çünkü doğanın onlara sunmadığı çeşitli teknikler ve teknolojiler icat ederek doğayla savaşımlarını kolaylaştırmışlardır. Yalnızca bilgisayar, sağlık veya ulaşım teknolojilerinden bahsetmiyoruz; ateş, kıyafet ve basit silahlar da post-insan olmaya doğru giden yolda kilometre taşlarıdır. Öyle ki ateş sayesinde, normalde çiğnenmesi ve sindirilmesi zor olan çiğ besinlerden çok daha fazla kalori alabildik ve bu, beyin gelişimimizi olumlu olarak etkiledi.

2045 AVATAR PROJESİ

Dmitry Itskov adındaki Rus milyarder, 2045 yılında zihin aktarma yoluyla biyolojik vücuttan sentetik vücuda geçerek ölümsüz olabileceğimizi iddia ediyor. Rus milyarder, 2045 initiative adıyla, 2011 yılında kurduğu organizasyonun sinir arayüzleri, robotlar, yapay organlar ve sistemleri araştırmak için Rus bilim adamları ile birlikte çalıştığını belirtmişti. Eğer gerçekten böyle bir çalışma gerçek olursa insanlık tarihinin en büyük buluşu olabilir. Hatta Itskov o kadar iddialı ki bunun gerçekleşme ihtimalini yüzde 100 olarak görüyor, yoksa bu işe hiç girmezdim diyor.

Ancak burada bahsedilen ölümsüzlük gerçek anlamda bir ölümsüzlüğümü mü ifade ediyor. Yoksa bu sadece bir tür zihin kopyalama işleminden mi ibaret olacak? 2011’den beri bu projenin ismini zaman zaman duyuyoruz. Her ne kadar bu projeye ilk olarak saçma gözüyle bakılsa da Google’dan destek bulmuştu. Itskov da daha fazla yatırım almak için dünyanın en zengin insanlarına teknolojisini şimdiden satın alma teklifinde bulunmuştu.

İNSAN ZEKASININ EVRİMİ

Teknolojik tekillik, yapay zekânın insan zekâsından ayırt edilemeyecek kadar geliştiği ve onunla bütünleştiği evreyi tarif eder. Böyle bir gelecekte, yapay zekâya sahip insanlar ya da biyolojik özelliklere sahip yapay zekâlar aramızda yaşıyor olacaklardır.

Bireylerin, toplumların veya devletlerin bir kısmı bu sürece direnecek ve dünyanın çeşitli yerlerinde transhümanizme karşı tepkiler yükselecektir. Çünkü bilinmeyene karşı duyulan korku, beraberinde örgütlü bir öfkeyi de sürükleyebilecektir. Aynı şekilde, yeni çağın geçiş sürecindeki insanlar, olayları hem bilimsel hem de felsefik yönüyle tümden ele alacaklardır. Bu tartışmaların sonucunda ise muhtemelen sürece en iyi şekilde uyum sağlayan grup kazanacaktır.

NEYE BENZEYECEK?

Bunu bilmek oldukça zor fakat yine de bilimsel gelişmelere bakarak bazı tahminler yürütebiliriz. Geleceğe dönük çalışmalar arasında üzerinde en fazla konuşulanlardan bir tanesi zihin aktarımı. Zihin aktarımı sayesinde, bireylerin hafızası kapalı devre bir bilgisayar sistemine ya da bir bulut sisteme aktarılabilir. Buradan da biyolojik ya da robotik bir bedene aktarılarak uyandırılabilir.

Zihin aktarımını gerçekleştirmenin yanında, yeni tedavi yöntemleri veya nano teknoloji sayesinde hasarlı dokuların onarılması ve ömrün uzatılması gibi seçenekler de mümkün. Ayrıca, 3D yazıcılarla üretilebilecek biyolojik ya da tamamen yapay organlar sayesinde hastalıklı olan doku ve organlar yenileriyle değiştirilebilir. Geleceğe dönük tahminlerde bunlar gibi pek çok seçeneği ortaya koyabiliriz ancak en çok, bilinç aktarımı yöntemi insanoğlunun ölümsüzlük fikrini kamçılayacak gibi duruyor.

Diyelim ki tüm zorluklar aşıldı ve insan beyni tam olarak haritalandırılıp taklit edilebildi. Bu durumda elimizde olan şey bir bireye ilişkin anıların ve bilincin birebir kopyası mı olacak?

Bu kopyayı yapay bir beyne veya bir başka bedene yüklediğimizde, ortaya çıkan kişi aynı kişi mi olacak? Ya da örneğin, zihnini bir makinaya kopyaladığımız kişi ile asıl bedeninde olan kişilerin hisleri ve düşünceleri aynı olabilir mi? Duygu ve düşünceleri aynı şekilde mi olgunlaşır, insanlara karşı aynı sevgiyi mi hissederler ya da belirli olaylar karşısında benzer şeyleri mi düşünürler?

Bu soruları cevaplamak oldukça zor ve hatta imkânsız fakat emin olduğumuz tek bir şey var ki bilim ve teknik sandığımızdan çok daha hızlı ilerliyor. Hatta gelecek günlerde, önceki zamanlara göre kat be kat daha hızlı ilerleme kaydedecek.

TRANSHÜMANİZMİN ARTILARI VE EKSİLERİ

Transhümanizm teoride mükemmel ve insanlığın çıkarına olacak bir akımdır. Yukarıdaki sayılan amaçların hepsi transhümanizmin artısıdır. Ancak pratiğe geldiğimizde durumun çok daha farklı olabileceğine dair senaryolar mevcut.

Akımın dünyanın en tehlikeli fikri olduğunu savunanlar yaradılışa müdahalenin mükemmel sonuçlar yaratmayacağı yönünde. Doğal seçilim ve doğal mutasyona yapılacak olan müdahaleler istenmeyen sonuçlara yol açabilir. İnsanlık güçlü olabilir ancak doğa daha güçlüdür.

Bir diğer olumsuz senaryo da hızla artan nüfus artışına eklenen ölüm oranı azlığı. Kaynakların yetersizleşmesi, kalabalık ortamda insanların kontrolünün zorlaşması ve kaos ortamına dönüşmesi. Sağlık alanındaki çalışmalar uzay teknolojimiz ile paralel bir şekilde gelişmezse dünya bize yetmeyebilir.

Bir diğer olumsuz senaryo ise insanların beynine yerleştirilen mikro çiplerin hacklenebileceği ya da tahakkümcü güçlerin kitleler üzerinde ki mutlak egemenliği.

Ve tabii ki sınıf ayrımı. İnsanlık tarihine baktığımızda sınıf ayrımının düzende hep var olduğunu görürüz. İnsan haklarının gelişmesi ve tüm insanların eşit olduğunun kabul edilmesini bir yana bırakacak olursak hayvan üzerinde kurduğumuz tiranlık da ortada. Transhümanizm sınıf ayrımı yaratmaya oldukça müsait bir akımdır diyebiliriz.

POPÜLER KÜLTÜRDE TRANSHÜMANİZM

Çağımızda insanlar bilgiyi akademik kitaplardan değil de sinema, dizi, roman vb. popüler kültür kapsamında alırlar. Popüler kültürde de transhümanizm teması işlenir.

TAVSİYE FİLMLER

  • 2001: A Space Odyssey (Arthur C. Clarke)
  • Fringe dizisi (Kesinlikle transhümanizm temalıdır.)
  • Lucy filmi
  • Transcendence (Türkçe’ye ‘Evrim’ olarak çevrilmiştir.)

SONUÇ

Artılarıyla ve eksileriyle transhümanizm insanlığın geleceğinde önemli bir yer kaplayacağı kesindir. Artılarıyla mükemmel olan bu akımın eksilerinin önlemi alınmalıdır. Aksi takdirde insanlık kendini geliştirmeyi hedeflerken çok korkunç bir tablo ile karşılaşacaktır.

https://thegeniusboy35.blogspot.com/2020/09/transhumanizm-cag-ust-insan-mi-oluyoruz.html?m=1

Serdar Akman

KAYNAKÇA

  1. “Simgesel Değiş Tokuş ve Ölüm” 2016- Jean BAUDRİLLARD –
  2. Transhümanizm Türkiye Sitesi https://medium.com/transh%C3%BCmanizm/transh%C3%BCmani%CC%87zm-nedi%CC%87r-dd0c07437ec7
  3. “Ölümsüzlük ve Yapay Zekâ Bağlamında Trans-hümanizm” 2018- Aysel DEMİR
  4. “Sinema ve Romanda Transhümanizm: “Blade Runner” Filmi ve “Neuromancer” Roman Örneği”-2018- Ahmet DAĞ
  5. “İnsanpostinsan”- 2003- Dominique Lecourt
  6. “ Hümanizmin Radikalleşmesi Olarak Transhümanizm” – 2017- Ahmet DAĞ“Inside The First Church Of Artificial Intelligence”
  7. https://www.wikipedia.org
  8. https://www.researchgate.net/publication/338223206_HUMANIZMIN_RADIKALLESMESI_OLARAK_TRANSHUMANIZM
  9. https://www.google.com/amp/s/gaiadergi.com/gelecek-teknoloji-akimi-kisaca-transhumanizm/amp/
  10. https://www.mmo.org.tr/istanbul/haber/transhumanizm-ve-insanligin-yeni-cagi
  11. https://evrimagaci.org
  12. https://www.aytenaltintas.com/single-post/2016/06/13/T%C4%B1p-Tarihi-Ders-Notlar%C4%B1
  13. https://hpluspedia.org/wiki/Max_More
  14. https://www.kabalci.com.tr/transhumanizm/ahmet-dag/elis-yayinlari

Otodidakt

Siz de fikrinizi söyleyin!