Din,  Güncel - Aktüalite,  Tarih,  Tartışma,  Toplum

Tarih Sümer’de Başlar

 


Değerli Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ’ın Öğrencisi Samuel Noah Kramer, tarih derslerinin sadece savaşları rakamları ezberlemekten ibaret kılan eğitim sistemimizden sonra, tarih hiç de o kadar sıkıcı değilmiş dedirten hatta atalarımızdan bize ne kalmış ne kalmamış anlamamız için yol gösteren, sorgulatan beynimizde ışık açtıran kitabı…

 

Tarih Sümer’de Başlar…

Mezopotamya medeniyetlerinin başlangıcı  ya da ilk çivi yazısını bularak tarihe imza atan Sümerler…
İlk Musa (ilk kanun koyucu),
İlk Eyüp (İnsanın acı çekmesi ve boyun eğmesi),
Bu kitabı okuyuncaya kadar acılarında tarihte bir başlangıcı olacağını hiç düşünmemiştim. İslamda Sabrın simgesi Eyüp peygamber…
İlk Mesihler,
İlk Mahkeme Kararı (belki günümüzden daha adil  bir sonuç!),
İlk Nuh (acaba kaç kere Nuh tufanı yaşadı bu dünya?),
İlk baba ve oğul sürtüşmesi, gençlik sorunları, hiç değişmeyen “Ne olacak bu yeni neslin hâli” sorunsalı…
İlk öğrencilerin okula gitmekteki şikayetleri, hatta velilerin öğretmenlere…

İlk yağcılık örneklerini gibi bir çok ilkleri bu kitapta görebiliriz.
Hatta İlk vergi indirimi!!!
Ah şu vergiler o zaman da başımızın belasıymış…

Ölüm bile vergi ve yükümlülüklerden kurtuluş sağlamıyordu. Gömmek için mezarlığa bir ölü götürüldüğü zaman, bir grup memur ve asalak, ailenin geri kalanından fazla miktarda arpa, ekmek, bira ve çeşitli eşyalar sızdırmayı kendilerine iş edinmişlerdi. Devletin bir ucundan diğerine ”vergi tahsildarı olduğunu” acıyla belirtir tarihçimiz. Sarayın bolluk ve erinç içinde yaşaması şaşırtıcı değildi. Toprakları ve mal varlığı alabildiğine genişliyordu. Sümerli tarihçinin sözleriyle, ”İşakku’ nun evleri ve İşakku’nun tarlaları, saray hareminin evleri ve saray hareminin tarlaları, saray hizmetlilerinin evleri ve saray hizmetlilerinin tarlaları yan yana doluştu.”

Kitaptan alınan bu alıntı ne kadar da tanıdık değil mi?

Vergilerden bıkmış halk ve saraydaki lüks hayat… Tarihten ders alıp biraz ilerlesek ne güzel olurdu, değil mi?

Konular arasında ‘’ideal annenin portresi‘’ bile var.

Eğer anamı tanımıyorsan, sana onun (kişilik) özelliklerini vereyim:
Adı Şat-lştar’dır(?) 
Işıltılı bir kişi …..
Güzel bir tanrıça, hoş (?) bir gelin, Gençliğinden beri kutsanmıştır,
Enerjisiyle, kayın pederinin evini çeker çevirir.
Kocasının tanrısına hizmet eden,” (Tanrıça) lnanna’nın yeriyle ilgilenmeyi bilen,
Kralın sözlerini yabana atmayan biridir o. Uyanık, servetini çoğaltır,
Sevilen, göz bebeği, yaşam doludur,
Kuzu, leziz kaymak, bal, “yürekten akan” yağdır o.

‘’Kocasının tanrısına hizmet eden!!!’’

Yukarıda ki alıntıyı okurken “acaba o çağda Feminist düşünceye sahip insanlar var mıydı(?)” diye düşünmeden edemiyorum. Köle olarak dünyaya gelmemiş olmak yeterdi belki de bir kadına…
Kadının, kaburga kemiğinden yaratılışı mitinin kökenine de Sümerlerde rastlıyoruz.

Sümer şiirinde, Enki’nin hasta organlarından biri kaburga kemiğidir. Sümerce’de kaburga kemiğine “ti” denir. Enki’nin kaburgasını iyileştirmek için yaratılan tanrıçaya “Ninti” adı verilmiştir; “kaburga kemiğinin hanımı” anlamına gelmektedir.

Ve günümüzde hala aşamadığımız ve hatta aşamayacağımıza inandığım konu ETİK!!!

İlk Ahlaksal Ülküler başlığı altında işlenmiş konuyu şöyle açıklıyor yazarımız:

Sümerli bilgeler insanın başına gelen felaketlerin, kendi günahlarının ve kötülüklerinin bedeli olduğu öğretisine inanırlar ve bunu öğretirlerdi; hiç kimse masum değildi. Adaletsiz ve haksız yere çekilen insan acısı yoktu; suçlu olan her zaman insandı, tanrılar değil. Zor duruma düşüp acı çekenlerin çoğu tanrıların doğruluğuna ve adaletine meydan okumaya yeltenmiş olmalıydı.

Sanırım günümüzde şirk koşmak anlamı taşımakta bu inanış…
Ve Kramer kitapta şöyle devam ediyor:

Sümerli düşünürler kişisel tanrı kavramını geliştirdiler; her birey ve aile reisi için onu var etmiş olan tanrısal babası, bir tür koruyucu melekti bu. Acı çeken kişi dua ve yakarıyla yüreğini ona, kişisel tanrısına açıyor ve onun aracılığıyla kurtuluşunu buluyordu.

Daha burada anlatmakla bitiremeyeceğim, yıllar süren çalışmaların binlerce tabletin okunması sonucu, geçmişimize ışık tutan bu kitaptan bahsederken, İlmiye Hanımı da anmamızın şart olduğu bir gerçektir. Özellikle 93 yaşındayken!

“Vatandaşlık Tepkilerim” adlı kitabında ‘’Başörtüsünü Sümerler’de gençlere cinselliği öğreten rahibeler kullanırdı” dediği için 3 yıl hapis istemiyle yargılandıktan sonra beraat ettiğini hatırlamak gerekiyor.Gerçek bilim insanlarımızın mahkemelik olduğu bir çağda yaşıyoruz… Acaba İlmiye Hanımı ‘halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılamak’ suçu işlendiği gerekçesiyle hapse atsalardı, gerçekler değişecek miydi ya da Tarih değişecek miydi?

İlmiye Hanım Sümer halkını mı kin ve düşmanlığa tahrik etmişti? Kimi aşağılamıştı bu öne sürdüğü bilgiyle?

Gerçekleri gizlemeye çalışan günümüz insanları gelecek nesillere karşı hiç mi vicdani rahatsızlık duymayacaklardı? Ayrıca 90 yaşını aşmış bir ilim insanına bu zulmü hangi zihniyet neden reva görür?

Bilimin ışığını söndürmek isteyenlere inat, ülkeyi karanlığa boğmaya çalışanlara inat İlmiye Hanım binlerce şükür ki 106. yaş gününü kutladı bu sene…

 

Editör

6 Yorum

  • Şeref Çiçek

    Bilimi,sanatı, hiçe sayanlar, tarihi unutturmaya çalışan bu güruhlar tarihten silinecek ve tarih yapanlar sonsuza kadar yaşayacaklardır.

      • Ilkay

        Yüreğiniza sağlık Dilek Hanım, Şeref Beye hem inceliğinizden çok taktir ettim, hem de muazzam yazınızla Muazzez Ilmiye Çığ, hakkında fikir sahibi olduk. Atalarımızı daha iyi tanımalıydık, hep var olun.

    • Hayati

      Tarihte kötü insanlara da yer vermeliyiz.Onlarında asla unutulmamasını sağlamalıyz.Yaptıkları dünya ya verdikleri zararı nefretle anmalı gelecek nesiller.Belki bazıları ders alırda öylelerini dışlar lar.

      • Ilkay

        Ey peygamber, tarih kötü siyasetçilerin aşgözlülükleri ve aptallıklarıyla da dolu. Katliamlar, hep ağır izler. Çok haklısınız.

    • Ilkay

      Bilimle sözlerim çelişirse, bilimi seçin. Ne mutlu Türk’üm diyene, Ne mutlu ulu önderin tarihine. yüreğinize sağlık efendim.

Siz de fikrinizi söyleyin!