Deneme,  Güncel - Aktüalite,  Tartışma,  Toplum

Taklit

Tahta atıma binerken gördüğünde kızan, eski bir futbol topunun içini bir şeylerle doldurup arkadaşlarla maç yaparken yakalandığımda azarlayan o koca devin taklidini yapmak ha!

Babamın taklidini yapmıştım bir kez. Onun tarlaya gittiğini sanıyordum. Evde olduğunu bilsem böyle bir şeyi göze alabilir miydim?

Tahta atıma binerken gördüğünde kızan, eski bir futbol topunun içini bir şeylerle doldurup arkadaşlarla maç yaparken yakalandığımda azarlayan o koca devin taklidini yapmak ha!

“5 çocuk beyim! Buralarda geçim hiç de kolay değil. Gerçi her yerde öyle. Nereye gitsen ekmek aslanın ağzında. Çayeli Çay Fabrikası’na işçi alınıyormuş dediler. Şansımı denemek istedim. Herkes gibi ben de girdim kuyruğa. Kimisine gel diyorlar, kimisine sen bize yaramazsın diyerek gönderiyorlar. Anlamıştım beni işe almayacaklarını. Kuyruktakilerden birisi de aşağılarcasına; ‘Nerelisin sen?’ diye sormaz mı? Şavşatlıyım dememle birlikte; ‘Biz dururken seni almazlar hemşerim, hadi yaylan!’ demesin mi! Kafamın tası atmıştı. Öfkeme nasıl yenildim ben de bilmem. Uzatmayım, adama iki yumruk bir tekme. Beş kişi oldular. Hepsini yere serdim. Baktım iş kötüye gidiyor. Bir şekilde yakayı kaptırmadan kaçak köçek köyde aldım soluğu… Almanya’ya da yazılmıştım, ama çıkmadı. Buralar kaldı bize. Kaderde rençberlik varmış demek ki.”

Taklidini yaptığım bu sözleri, evimizdeki tanrı misafirinin; “Sigortan veya bir gelirin var mı?” şeklindeki sorusuna karşılık olarak söylemişti babam. Yanılmıyorsam ilkokul 5. sınıftaydım o sıralar.

Annem, ağabeyim, kardeşlerim, bir gülüşmedir başladı. Babamın arkamda durduğunu fark edince neye uğradığımı şaşırdım. Gülüşmeye o da katıldı. Şaşılacak şey, kızmamıştı babam.

Büyükler; 18-30 yaş arası kişiler diyelim; köydeki tepenin eteğinde, düzlük alanda futbol oynuyorlardı. Biz çocuklar maçı izliyor, top uzağa kaçarsa yakalayıp getiriyorduk. Oldukça kilolu öğretmenimiz de oyuncular arasındaydı. Ancak onun ayağına bir türlü top gelmiyordu. Topa ayağı değmeden maç bitti diyebilirim. Öğretmenimiz herhalde oyuncu yokluğundan alınmıştı kadroya. Maç bitmiş, sıra maçın kritiğinin yapılmasına gelmişti. Oradaki büyüklerden biri; “kritiği seyirciler yapsın”, (bizleri göstererek) “bakın burada bir sürü genç var!” dedi. Genç değil, 11-12 yaşlarında çocuklardık en fazla. Maç kritiğini yapma sırası bana gelmişti. Başıma gelebileceklere aldırmadan; maçın berabere bitmesine sevindim, öğretmenimiz de maçı güzel yönetti, hakemliğine diyecek yok dedim. Oradakilerin gülüşmelerini görmeniz gerekirdi. Öğretmenimiz gülmekten yerlere yattı.

Arkadaşlarımdan birisi; “Pazartesi yandığın gündür. Sırtına kalın bir şeyler giy, yoksa sırtına inecek sopalara dayanamazsın.” dedi. Çaktırmasam da bir korkudur almıştı beni.

Korka korka gittim okula. Öğretmenin sınıfa girip; “günaydın çocuklar!” demesiyle, beni işaret ederek “Hele tahtaya çık bakalım, hafta sonu seyrettiğin maçın kritiğini bir de arkadaşlarına anlat!” demesi bir oldu. Pilavdan kaçanın kaşığı kırılsın derler ya o hesap, maç bitiminde yaptığım kritiğin aynısını yaptım. Sınıfta kimi arkadaşım korkudan gülemiyor, kimisi de yakalandıkları gülme krizinin önüne geçemiyordu. Sıraların altına sokularak gülen mi dersiniz, ağzını yanındaki arkadaşının omzuna dayayarak güldüğünün anlaşılmasını istemeyenler mi dersiniz… Ben de tahtada dikilip akıbetimi beklemeye başlamıştım.

Öğretmenimiz bana doğru yaklaştı. Kaçmayı hiç düşünmedim. Altıma kaçırıp kaçırmadığımı ise anımsamıyorum. “Çocuklar!” dedi saçımı okşarken, “arkadaşınız müthiş gözlemci. Maç sırasında topa ayağımın bir kez olsun değmediğini onca kişinin arasında yalnızca arkadaşınız gördü. Bana hakemliği yakıştırması da onun yaratıcılığı. Arkadaşınızı tebrik ediyorum” dedi. Şaşkınlıktan yere düşebilirdim. Arkadaşlarımın yüzündeki şaşkınlık benimkinden de beterdi.

Bunları neden anlattığımı merak ediyorsunuz belki de: İlk, orta, lise ve üniversite olmak üzere uzun yıllar eğitim hizmeti verdiğim Kocaeli’ndeki bir okulda, oradaki önemli bir lisede, okul başkanlık seçimi yapılırken, başkan adayı olan öğrenci seçim propagandası sırasında arkadaşlarına evinden getirdiği paketin içinden çıkardığı çay poşetlerinden atmış. Belli ki seçim propagandasında öne geçmek için aklına böyle bir yöntem gelmiş. Olamaz mı?

Peki, ne var bunda diyeceksiniz!

Okul yönetimi olayı öğrenir öğrenmez başkan adayı öğrenci hakkında, “Cumhurbaşkanı’nı alaya almaktan” soruşturma başlatmış. Yetmemiş, terör örgütleriyle bağlantısının olup olmadığı da araştırılmaya başlanmış. Haberi duyduğumda kanım dondu.

Çocuk, Cumhurbaşkanı’na özenmiş deyip, kesinlikle üzerinde durulmaması gereken bir olay, bakın nerelere vardırılmış. Bir okulda müdürlük koltuğunda oturabilmek için insan bu yollara nasıl başvurabilir?

Böylesine alçaltıcı bir yolu nasıl seçer bir eğitimci?

Yukarıya yaranmak için renkten renge girmek bir eğitimciye, bir okul müdürüne yakışır mı?

Eğitimin seviyesi buralara kadar mı düştü sahi?

Ya ülkenin düştüğü durum!

Siz de fikrinizi söyleyin!