Kitaplar

Son Durak

Dün okumayı tamamladığım SON DURAK romanı üzerine düşündüklerim:

12 EYLÜL GÜNLERİNİN ÖNCESİ ve SONRASI

Yaşayanlar bilir, 12 Eylül faşizmi “geliyorum” diye bağıra çağıra gelmişti. Hatta ilk günlerde “İyi oldu, artık akan durur” bile denmişti. Benim kişisel görüşüm hiç böyle olmamıştı. Dün gibi anımsıyorum annem ve rahmetli babam konuğumdu. Sabah yatak odamın kapısı çaldı, babamın sesi: “Osman kal, ihtilal oldu.” Babam işçiliğinin yanında gazete satıcısıydı. 27 Mayıs öncesinin acılarını fazlasıyla çekmiş, o gün de kimseyi dinlemeyip “ben gazeteciyim” diye sokağa fırlamıştı. O günün koşullarıyla “devrim” ile “darbe” birbirine karışmıştı. Benim uyku sersemi ilk tepkim, “Allah kahretsin” olunca şaşırması doğaldı.

Kısa zamanda yapılan eylemin devrim değil darbe olduğu ortaya çıkmıştı. İşte Sayın Kemal Anadol’un “Son Durak” romanı tam da bunu, 1 Mayıs 1977 olayları ile başlayıp, 12 Eylül 1980 ve sonrasını yaşayan bir sendikacının gözünden anlatıyor. Ben kendi adıma anılan dönemleri bire bir anımsıyorum. Ancak elbette sadece siyasete ilgili bir vatandaş gözüyle… Romanı okurken bildiklerimi çok daha ayrıntılı bir şekilde yaşamak çok çarpıcıydı.

Bugün demokrasi kahramanı olarak gördüğümüz kişilerin o günlerde kendi hâkimiyetinde olmayan olayları, sadece izleyip ama bunu da itiraf edemediği için faşizme ister dolaylı ister doğrudan hizmet ettiğini görebiliyoruz. “Bağımsız Türkiye” ve “Kafatası Milliyetçiliği” savunucularının aynı tuzağın içine çekildiğini, her iki tarafın da “Bir sizden bir bizden” mantığıyla ülkemizin deneyimli, birikimli kültür ve siyaset insanları, akademisyenlerini katlettikleri o günler yaşayanların belleğinde silinmez, silinemez.

Bu güne değin genellikle belgesel kitapları ile tanıdığımız Sayın Kemal Anadol’un bu kitabının başında “Belgesel Roman” yazmasının elbette bir nedeni var. Ana kahramanımız bir sendikacı ve sıkıntılı günlerde yanı başında olan bir kadın avukat arasında geçen aşk öyküsü. Konuların önüne çıkmadan yaşanan saf ve içten bir sevgi olarak kendini gösteriyor. Kahramanlarımızın son bölümlerde daha öne çıkan yaşamları ile de romanın sonuna kendi ölçeğinde damgasını vuruyor.

Romanı her gün bir yılın yaşanmışlıklarını okuyarak tamamladım. “1980 Sonrası” bölümü ve dolayısıyla roman bittiğinde bir süre oturduğum yerden kalkamadım. Bütün bunları kimimiz az, kimimiz çok, ülkemiz insanları yaşadı. Acı çekenleri, işkence görenleri, çekilen acıları izleyip keyif alan adının başına sıfat bulmakta zorlandığım insanları bir kez daha anımsamak beni okuma koltuğuma mıhladı.

Romanı aslında dün bitirdim, ancak bugün yazabileceğimi hissedebildim ve sadece bir kısmını yazabiliyorum. Dileğim ülkemin bir daha böyle günleri yaşamaması ama sanırım pek ders çıkaramıyoruz. Aradan bir nesil geçtikten sonra sanki daha önce yaşananlar unutuluyor. Bunun önüne geçilmesinin en önemli yolu tarihin her döneminde yaşananlardan ders çıkarılması. “Son Durak” bu amaçla yola çıkmış değerli bir belgesel roman…

Siz de fikrinizi söyleyin!