Edebiyat,  Şiir

Şiir Nereye

Yaradır şiir; sözcüklerin gizli, aykırı ve yasak buluşmasının yol açtığı. Öyle bir yara ki sızısından, dünyanın dönerken ki çıkardığı ses bile etkilenir. Sonsuza dokunmak, imkânsızla buluşmak iyileştirebilir ancak onu. Her seferinde öte gerçekleri uyandırmaya kalkışması, verili olanı sorguya alması bundan. Sözcüklerin ona dar gelmesi de.

Üşür, kentler yağmalandıkça
Ateş aldıkça silahlar

Muhalif bir soruya dönüşür sonra. Doğayla sevgili yakınlığı kuran, kendinin bir benzerini, itaat etmeyen ve emretmeyen birini arayan ozanın sorusu olur. İnsanın yarımlığına dokunmak için hiç açılmamış kapılarını zorlar sözcüklerin. Ve derin susmalardan, kanamalardan, anlamlı boşluklardan ve söylenmemişliklerden süzülüp “dünyaya nereden gidilir” diye seslenir. Bilinçli bir bilinçsizliğin içinden konuşur hep. Fakat bilincindedir muhalifliğinin. Ve hiçbir muhalif onun kadar muhalifliğinin farkında bile değildir belki de. Tanımlara sığmazlığı, hizaya sokulamazlığı, tuhaflığı, içtenliği, aykırılığı, öfkesi, kural tanımazlığı, uzlaşmazlığı insana ve dünyaya karşı olmasındandır; insandan ve dünyadan yana olmasından…

Öteki ellerini kullan
Öteki sesinle çık sokağa

Diye uyarır insanı. Şiir, artık uzaklara hazırlıktır. Ve yolculuğa dönüşmüştür böylece. Çünkü bir mümkündedir aklı. Tasarlanmayan hayata bir türlü sığamaz, sığdırılamaz. Ortak aklın insanı sıradanlaştıran ortak egemenliği dışında bir yerde kendini yakalamaya çalışan ozandan başkası dayanamaz bu yolculuğa. Çünkü sadece ozan, önünde duran onlarca, yüzlerce sözcüğü iteleyerek, onların içinden yüreğine teyellenen, kalemine ilişen birkaçıyla yarattığı tufan sonucu, el değmemiş duyarlıklara, yaşanmamış aşklara, kurulmamış dünyalara tanık edebilir bizi; geçmişin ve sonranın derinliklerinden elde ettiği imgelerle şimdinin bilgisine taşıyabilir.

Yol yüründükçe, söz de yontula yontula azalır. Görünürde olmayan görünür olmaya başlar. Yüreklenir arka çıkılmamış düşünceler. Gelişmiş insan, yaşanır ülke ve barış içinde dünya düşleri kuran ozan, düşlerinin peşindedir aynı zamanda. Çünkü gelecek beklenen bir şey değil, yapılan ve yaratılan bir şeydir onun için. Bu durumu;

Öteki gözümle gördüm gerçeği
Şaşakaldı iki gözüm

Diye duyurur bize. Bütün zamanların sanığı olarak gösterilir, olsun. Onun için önemli olan, hayatı üst bir hayata, anlamı üst bir anlama taşımaktır. Bir hayli zorlanmıştır dilin sınırları. Susmalar bile dile dönüşmüştür artık. Hayat nerede eksikse şiir de oradadır. Ancak, kor ateşte ele geçmeyen ve ressamın tuvaline bir türlü taşıyamadığı renk gibidir. Yetinmez anlamla. Açıları arasında sonsuzluklar bulunan bir düşgendir çünkü.

Ne yapsanız, nasıl söyleseniz her tanımda eksik kalır. Ve hep ulaşılmazlıkla besler kendini. İsteyen; gece şafağa, tomurcuk meyveye, sevinç öpücüğe ve korku güvene dönüşürken görebilir onu. Aşkın önünde diz çökenler ve sevgilinin karşısında hiçbir şey olmayan ve onunla sonsuzca eşitlenenler… Bütün hayatlardan devşirdiği bir hayatla, birkaç yıldız ötede bir düşte konaklayan ve düşlerin de gerçeğin sınırlarına alınmasını isteyen ozanın, varlığından sıkıntı duymayacağı ikinci bir dünyadır artık.

Şiir sayesinde kendisini keşfeden, yeteneklerinin, cesaretinin ve özgürlüklerinin sınırlarına ulaşan ozana, söylenecek bir şey mi kaldı?

Ey ozan, sözcüklere daldır yüzünü, şiirden daha derin bir deniz var mı?

Hayrettin Geçkin

Not: Yukarıdaki metin, Kocaeli Üniversitesi adına kaleme aldığım 21 Mart 2007 Dünya Şiir Günü Bildirisi’dir.

Siz de fikrinizi söyleyin!