Deneme,  Kategorisiz,  Mizah,  Toplum

Sazanlık

Evet geldik 59 yaşına, onun da bitmesine kaldı 5 ay.

Geriye doğru dönüp bakınca çok yoğun, çok derin ve acıları bol, başarıları bazen inanılmaz yüksek bir iş yaşantısı ve aile yaşamım var.

Çoğunlukla bu yaşamın işe yönelik hikayelerini, inanılmaz aksiyon içerenlerini yazıp duruyorum.

Oysa SAZANLIKLARIM da çok. Hatırladıkça çok güldüğüm, neden ve niçin yaptığımı yaşadığım zamanlar da çözemediğim, o gün utandığım, güldüğüm, acı çektiğim sazanlıklar. Bunlardan bir kaçı ile günlerinize renk katacağıma inandığım için yazmak istedim:

VAKA 1:

Evliliğimin 3’ncü yılı. Kızımız doğmuş ve sevgili kayınvalidem bize yardımcı olmak için Ankara’dan kalkıp gelmiş. Allah rahmet eylesin, kız enstitüsü mezunu, oldukça yetenekli, hoşgörülü ve okyanus mavisi gözleri ile pırıl pırıl, sevecen bir insandı.

Susuzluğun had safhada olduğu bir İstanbul kışı. Banyo da ki küveti tedbir açısından doldurmuşuz. Öyle ki üzerinde ince bir buz tabakası bile oluşmuş. Elbette ki kullanmadığımız için gazlı su ısıtıcı sobamız da dolu.

Sobayı yakıp suyu kaynattım. Küvetin yakınına tabure üzerine bir leğen koyup, sobanın sıcak su musluğunu açtım. Belirli bir seviyeye gelince kapatıp sıcak su ile yıkanabileceğim sıcaklığa getirmek üzere dolum miktarını ayarladım.

1 tas soğuk su alıyorum, leğene döküyorum, leğenden karışmış suyu alıp öncelikle dizime dökerek sıcaklık kontrolü yapıyorum. Belirli bir sıcaklıkta artık ayar işi rutin bir harekete dönüşmüştü. Kolum robot gibi çalışıyordu.

Son kontrolde artık beynim sıcaklığın tamam olduğuna karar verdi ve tası doldurup, başımdan aşağı döktüm.

Yaşadığım anlık duygu inanılmaz bir çığlık atmama neden oldu. O anda Koridorda olan kayın validem panikle kapıyı açınca, ben o duygu ile çıplaklık arasındaki şaşkınlığın ortasında kalakaldım.

Evet aynen öyle oldu, tahmin ettiğiniz gibi. Seri ve rutin hareketlere bağlanmış ısı ayarlama işinde başımdan aşağı dökmeye karar verdiğim zaman aldığım son tas su, küvetten almış olduğum buzlu suydu….

 

VAKA 2:

Eşimle evlendikten sonra aynı evde yaşamaya başlamamız 3 aylık bir gecikme ile oldu, iş ve şehir farkı bizi buna mecbur kıldı. Elbette ki sevdiğiniz birisinin, üstelik eşinizin bu kadar süre ayrı olması çok da katlanır bir durum değil.

Nihayet artık evine kesin dönüş yapacağı, ikametgahının İstanbul olduğu gün geldi, çattı.

Küçükyalı Ulusoy terminalinde otobüsün geliş saatini büyük bir heyecanla bekliyorum. Arabayı perona yakın bir yere park ettim ve geçmek bilmeyen dakikaları tüketmeye başladım.

Nihayet geldi. Işıltılı gözleri ile karşıladı. Valizleri aldım arabaya götürdüm ve bagaja koydum. Bir an önce onu evine götürmeliydim. Hem aceleci hem şaşkın hem de inanılmaz sevinç içerisinde yaşadığım duyguları bile kontrol edemiyordum.

Aracı çalıştırmak için kapısını açtım ve oturdum…

O da ne,

Ben şoktayım.

Direksiyon yok, göstergeler yok, pedallar yok.

Arabanın önünü çalmışlar diye bağırdım.

Kafamı kaldırdığımda eşimin beni karşılayan gülen gözlerini gördüm, üstüne bir de kahkaha eklenmişti. Arabanın arkasına oturmuşsun, benim ehliyetim yok, mecburen sen kullanacaksın, öne geç dedi….

 

VAKA 3:

Kızımın doğumundan 4 yıl sonra bir de oğlumuz oldu. Oğlumuzun ilkokul 2’nci sınıfında Basketbol takım seçmelerinde (Artık Ankara’dayız) elde ettiği başarı ile takıma alınmasının ardından yoğun antrenman günleri de başlamış oldu.

Okul ile evimizin arasında 100 m bile yok. Ancak pazar günleri alt caddeden giriş olduğu için en az 50 basamaklı bir merdivenli geçidi inerek spor salonuna ulaşıyorsunuz.

Takım arkadaşlarının velileri ile okulun bahçesinde sohbet edip, antrenmanın bitişini beklerken evde eksik bir şey varsa vakit varken almak ve yeniden o merdivenlerde git gel yapmamak için cep telefonumdan eşimi aradım. Arama tuşuna basarken telefonu da hoparlöre almak gibi bir yanlışlığa rağmen hatayı düzeltmeden konuşmaya devam ettim. İçinde bulunduğum insanlar dost olduğumuz güzel insanlardı.

Eksik bir şey var mı? Gelmeden alayım dedim;

Cacık için salatalık alırsan iyi olur dedi.

Kalabalığın ortasında sözde espri olsun diye;

Ben geliyorum, yetmez mi deyiverdim.

Hazır cevap, zeki eşimden gelen yanıtı herkes duydu.

– Ben salatalık istiyorum, Hıyar istemiyorum ..

Ne yalan söyleyeyim, bu güzel yanıta ben de kahkaha attım. Kendi kaşıntımın kurbanı olduğum güzel bir gün olarak yaşamsal tarihime geçti.

 

Elbette ki başka sazanlıklarım da var.

Ancak bu tür düşüşlerin, sazanlıkların, kazaların ana sebebi duygusal kontrolsüzlük.

Aşırı yükselmiş duyguları kontrol edemediğiniz zaman maalesef yaşıyorsunuz. Önemli olan başkalarına zarar vermeyecek sazanlıklar yaşamak ve yaşananlardan keyif alacak bir öz eleştiri içerisinde olmaktır.

Siz de fikrinizi söyleyin!