Çocuk Gündemi,  Deneme,  Ebeveyn,  Güncel - Aktüalite,  Tartışma,  Toplum

Sağlıklı bir zihin ‘Cumhuriyet’ten nasıl vazgeçer?

Atatürk, insanlık tarihini doğru yorumlamış ve sayesinde ferah yaşamıştık. Neden geçmişimize güvenip yönümüzü tarihimizdeki tecrübelere çevirmiyoruz?

Cumhuriyetin önemini hiç gerektiği kadar irdeledik mi, yoksa eksikliğinde mi önemini fark ettik?

Cumhuriyet Bayramlarında sınıfımızı, okulumuzu süsleyip; şiirler ve günün anlamına uygun Atatürk anmaları yapıldı. Peki, bayram gibi mi geçiyordu 29 Ekimler? Bayram neydi, aldığımız her sağlıklı ortama neden bayram demedik? Her gün 29 Ekim sayesinde bayram yaşamıyor muyduk? Sahi neden bayramlarımıza sebep olan bir günde gerçekten bayramı yaşamadık? Acaba sebep, Cumhuriyeti bizim kurmadığımızdan olabilir mi? Atalarımızın Cumhuriyeti önemsediği kadar bizlerin önemsemesi güzelliklerini bilerek kurmalarından kaynaklanıyor olabilir mi?

Cumhuriyet’i 24 Haziran başkanlık seçiminde kaybettik. Aslında kaybetmedik ama kaybetmiş sayılıyoruz. Oylarımız sayılmadığı halde yeteri kadar hakkımızı savunmadık. Savaşı kaybetmiş olduk, ateşkesi imzaladık. Halk kendi yönetiminden vazgeçip, kimsesizliğe mahkum oldu. Peki, neden?

Demokratik çoğunluk eğitim, sağlık, ordu, hukuk ve tüm aklınıza gelebilecek en mühim kurumları yönetenlerin, şu an başka ülkelerin arzusunca yönettiğini biliyorlar mı?

Yeniden feodal yapıya Cumhuriyet sisteminin yok sayılmasından dönmedik mi?

Başkanlıkla gelen örtülü ödenekler, saray harcamaları ve diyanete ayrılan bütçeler yüzünden, demokratik çoğunluk ekmeğine göz diken sistemin aç bıraktığının farkında mı?

Usulsüz atamalarda, belli kişiler ve belli kişilerin makamlara nasıl oturtulduklarını ve asıl o makamların sahibi olması gereken kimselerin, asıl nerde hata yaparak haklarını kaybettiklerini irdelemişler midir? (Liyakatsizliğe karşı eskiden Cumhuriyet sistemi vardı!)

Eski saraylılar gibi sarayda çağdaş yaşayanlar (ör: alkol içip takım elbise giyerken; halktan alkolü esirgeyip, erkeklerin zıbın kadınların çarşaf giymesi için yönlendirmeleri), halktan çağdaş yaşamı çok görürken; daha ne kadar aşağı görülmeyi yok sayacağız?

Komşu ülkelerle bile barış değiliz, diplomaside başarılı olduğumuz zamanlar çok geride kaldı. Bu durumda, olası savaş için kucak açan siyasilere bir gün diyebilecek miyiz, yedek akçemize kadar soydunuz bu devleti ve açtığınız savaşlardan biz sorumlu değiliz?!.

Ulusal birlik ve bütünlük nerde, etnik kökenlerimizin kullanılarak bölünmesinde mi, yoksa milli kurumlarımızın satılmasında mı kaybettik?

Üreten ve bir zamanlar tam bağımsız olan ülkemizde halk, her gün para biriminin değer kaybetmesini daha ne kadar izleyecek?

Tam bağımsız bir Türkiye’den sonra, bu son yıllarda borçlu ve emperyallerin kuklası durumunda kalmaya; ülkecek ne kadar devam edeceğiz?

Adliyelerde, hakkını arayan ve bulmakta çok zorlanan halk, aslında ilk nerde davasını kaybettiğini hiç düşünmüş müdür?

Ne meclise, ne hukuk düzenine güvenimiz kalmadıysa; nereye varacağımızı hiç irdelediniz mi?

Ülke kurucumuza, vatan toprağımıza, halkın insanına, Cumhuriyet tarihimize, Türk kültürümüze, ormanlarımıza ve hayvanlarımıza varıncaya kadar neden saygı görmüyoruz?

Kadın cinayetleri siyaseten arttırılmasına öncülük edinirken, aynı sınıfta insan olan kadın erkekten korkar oldu; peki kadınların en kurtarıcı kahramanının yine Cumhuriyet olduğunu ne zaman görecekler?

Atatürk’ümüzün toplumsal siyasi projelerinden olan demokrasi ve Cumhuriyet yöntemlerinin tadını unutmak mümkün olacak mı?

Gençlerimiz hedef alınıyor, amaç emanet edilen Cumhuriyet’in yeniden yükselmemesi mi?

Birlik olalım, Cumhuriyet’imize sahip çıkalım. Demokratik çoğunluğa ulaşacağımız yolları bulalım.

Eğer, Atatürk’ümüzün kurduğu Cumhuriyet’e sahip çıkarsak; yeniden alıştığımız refah düzene geçeceğiz. Ve unutmayalım, Cumhuriyet’e düşmanlık eden herkes; tüm değerlilerimize düşmandır.

2 yıl sonra, Cumhuriyet’te asırlık bayramımızı coşkuyla kutlamak için her gün uyanık olmalıyız. Cumhuriyet’siz bir Bayram’da bayram kutlaması yapmıyorum, Cumhuriyet’e borcumu ödedikten sonrasına erteliyorum. Başta yüce Başkomutan’ım ve silah arkadaşları olmak üzere, Kurtuluş Savaşı Kahraman Atalarımızı en yüce minnetle, şefkatle ve hasretle anıyorum.

“Bu kadar matemler ve felâketler geçirdikten sonra elbette Türk öğrenmiştir ki, vatanı yeniden yapmak ve orada mutlu ve özgür yaşayabilmek için kesinlikle egemenliğine sahip kalmak ve cumhuriyet bayrağı altında bütün evlâtlarını toplu ve dikkatli bulundurmak gerekir.”

1924 (Atatürk’ün S.D.I1, s. 180)

Yazıma burada son verirken günün anlam ve önemi üzerine yazı beklentisini karşılayamadığım okurlarımıza, Sayın Orhan Ayber’in güzel yazısını iletiyorum.(  https://xn--gndemarivi-9db80j.com/gundemarsivi.com/cumhuriyet-bayrami-2/ ) Ve çok beğendiğim bir kurguyla Gündemdaşım olan Sayın Dilek Hanım’ın yazısıyla bir kez daha sizleri düşünmeye davet ediyorum. ( https://xn--gndemarivi-9db80j.com/gundemarsivi.com/bir-varmis-hep-varmis/ )

Kemalist İlkay

***

 

CUMHURİYET BAYRAMI…

Bugünkü yazıma büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün şu çok anlamlı sözlerinden esinlenerek başlıyorum:

“Umutsuz durum yoktur umudunu yitirmiş kişiler vardır.”

En büyük bayramımız Cumhuriyet Bayramımıza sayılı günler kala yerli yabancı kişiler tarafından ülkem için umut dolu görüşleri yazmaya çalışacağım…

1) ABD Kongresi Başkanı Bayan Pelosi; “Ben huzurunuzda Modern Türkiye’nin kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK’ü saygıyla anmak isterim. Kadınların eşit haklara sahip olmasını ve kız çocuklarının eğitimini batı ülkelerinden çok daha önce genç Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkeleri arasına koyduğu için kendisine minnettarız.” dedi.

2) ABD kongresi üyeleri Steve Cohen ve Alex Mooney temsilciler meclisinde Türkiye Cumhuriyetinin 98. Kuruluş yıldönümünü kutlayan bir karar tasarısı sundu; tasarıda “Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK için modern Türkiye’nin vizyoner lideri” ifadesini kullandı.

3) Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan; “Gençler Atatürk’ün işaret ettiği gibi fikri, vicdanı, irfanı hür olun.” dedi.

4) TÜSİAD başkanı “Simone Kaslowski “Cumhuriyet’in temel harcını laiklik oluşturur, laiklik din ve vicdan özgürlüğünün güvencesidir.” diyerek konuşmasına şöyle devam ediyor: “Laikliği özümsememiş toplumlarda eşit vatandaşlık kavramı asla yerleşemez.” Bir önemli tespit ise şöyle: “İstanbul sözleşmesinden çıkış kabul edilemez.” Son olarak gençlerimizin başka ülkelerde iş aramalarını eleştiriyor!!!

5) Türkiye Cumhuriyeti bugünlerde tam bir yol ayırımında; Ya Çorum Valisi’nin İskilipli Atıf Meydanı kurma cüreti gösteren, Atamızın heykellerine alçakça saldıran hainlerin ve İslamiyet’ten sapmış tarikatların güdümündeki bir ülke olup dünyadaki saygınlığını yitirecek ya da büyük önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK ün aydınlığında dünyanın en saygın ülkesi olacağız…

6) En büyük bayramımız Cumhuriyet bayramımıza sadece iki gün kaldı ben bu nedenle yazımın bundan sonraki bölümünü Atamızın “En büyük bayramdır kutlu olsun.” diye ifade ettiği bayramdan söz etmek istiyorum.

a) Ey yükselen nesil “İstiklal sizsiniz cumhuriyeti biz kurduk onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.”

b) Türk milletinin karakterine ve adaletine en uygun idare “Cumhuriyet” idaresidir.

c) Hürriyet olmayan bir memlekette ölüm ve çöküş vardır. Her ilerleyişin ve kurtuluşun anası hürriyettir.

d) Dünyada medeniyet için, hayat için başarı için en hakiki mürşit bilimdir, fendir.

Atamızın dış ilişkiler ile ilgili görüşleri:

Komşuları ile ve bütün devletler ile iyi geçinmek Türkiye siyasetinin esasıdır. (Hüner Tuncer’in Atatürk döneminde Türk Dış Politikası kitabından.)

Atatürk’ün dış politika ilkeleri; Gerçekçilik, taktikte ustalık, diyaloğa açık olmak, dünü, bugünü ve yarını başarılı kavrayış, güvenilirlik, tam bağımsızlık, barışçı dış politika…

Ve YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ

Not: Bu ilke 21. yüzyılda dünyanın en çok gereksinim duyduğu bir ilkedir…

Orhan Ayber

***

BİR VARMIŞ, HEP VARMIŞ

Bir varmış bir yokmuş bazı masallar hep varmış. Çok uzak dağların arkasında dağı taşı altın, çeşmelerinden şerbetler akan cennet bir vatan varmış…

Her ne hikmet ise bu vatanın halkı hep fakirlik çeker, ülkenin nimetlerinden yararlanamazmış. Bu nimetlerden yararlanamama sebeplerine ”nasip” der geçerler zerrece sorgulamazlarmış. Hatta bazı masal satıcıları kendileri çokluk içinde yaşarken onlara ”şükretmelerini” öğütlermiş.

Ülke halkının en büyük eğlencesi masal dinlemekmiş, tabi masal seven halkın masal anlatan kralı ”kılıçla alınan vatan, para ile satılmaz” der gizli gizli altın, yakut dolu toprakları satar, sarayında ailesi ve torunları ile lüks içinde yaşar gidermiş…

Bu halkın tek kusuru sorgulamamak değilmiş tabi, biraz da günü kurtarma derdinde olan kurnaz cahiller oldukları için ülkenin değerli hazinelerini çalmayı marifet sayanlar; padişahın etrafında toplanır, padişahın masallarını halka bire beş katarak aktarırlarmış.

Gel zaman git zaman, ülkenin üzerine koca bi karanlık çöküp yeraltındaki sansarlar kümeslerine dadanmış. Malum sansarlar gece gezerler; karanlıkta tarlaları talan edip, kimseye huzur vermezlermiş.

Bu işin tek bir çaresi varmış, karanlığa ışık yakmakmış.  İyi de o kadar büyük ışığı nasıl yakacaklarını bilen yokmuş. Ne yapsak ne etsek diyerek krala koşmuşlar. Koşmuşlar koşmasına da ülkenin kralı ampulü aldığı gibi kendini kurtarma derdine düşüp halkını bırakıp kaçmış.  Masal seven halkına da ”Talih ve kader bizi vatanımızdan ayırdı ve nihayet gurbetlere attı. Allah’ın takdiri ve kısmetimiz böyleymiş…” diyerek yeni masallar anlatmış.

Halk, kara kara düşünürken birden bir ses duyulmuş ”hayatta en hakiki mürşit ilimdir”  ve kendi aydınlığımızı kendimiz yaratacağız, diye uyuşuk ve telaşlı halka seslenmiş. Zaten canından bezmiş oldukları için hemen bu sese yönelmişler. Yönelmişler yönelmesine de nasıl yapacaklarını bilmedikleri için, bu zeki sesin sahibine ”bize önderlik yapar mısın?” demişler.

Cesur yürekli adam ”size önderlik yaparım ama tek bir şartla” demiş.

Tek derdi sansarlardan kurtulmak olan kurnaz halk, talebini sormuşlar.

İyi yürekli, ışık saçan zeki adam da talebini iletemeye başlamış. Çocuklarınızı, gençlerinizi bilimin yolundan ayırmayacaksınız, insanlığın iyiliği huzuru için çalışan cesur gençler olarak yetiştireceksiniz, demiş tabi halk bu teklifi hemen kabul etmiş. Cesur adam gece gündüz çalışmış ve karanlık ülkeye dev bir ışık yakmış  ve sansarlar ülkeyi anında terk etmiş.

Gel zaman git zaman taşı toprağı altın olan ülkenin halkı verdikleri sözü unutmuşlar ve  gelecek nesillerini yine karanlık masallarla büyütmeye başlamışlar…

Kendilerine  kendilerinden de cahil, kurnaz bir masal anlatıcısı bulup, peşinden gitmeye başlamışlar…

Yalnız bu  masal sever halkın, masal anlatıcısının aklına gelmeyen bir şey varmış. Bilim ile savaşan her zaman kaybetmiş ve bu ülkenin genç nesilleri bilimin peşinden koşmaya ve dünyaya ışık saçmaya kaldıkları yerden devam etmişler…

“Ey yükselen yeni nesil! İstikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.” diyen güzel yürekli cesur adamın dediği olmuş. Gençler bir masal anlatıcılarına bakmış, bir dünyaya bakmış ve bilimin aydınlığında yol almaya kaldıkları yerden devam etmişler…

Verdikleri sözü tutmayan halkta gençlerin arkasından baka kalmışlar…

Veeee Gökten üç elma düşmüüüüş biri sana, biri bana, biri de okuyanın başına. Bu masal da burada bitmiş…

Dilek

***

 

 

Gündem Arşivi kurucusuyum, sitede editörlük dahilinde; yayın yönetmenliğini de ben yapıyorum.

Siz de fikrinizi söyleyin!