Deneme,  Kategorisiz,  Sanat,  Tarih,  Toplum

Öyle Bir Geçer Zaman Ki

Zaman zaman eski filmler çıkar karşımıza televizyonlarda. Çoğu siyah, beyaz olan filmler. Ancak siz bakmayın öyle nitelendirildiklerine, grinin her tonu ile hayatı renklendirmişler, insana dair tüm duyguları yaşatmışlardır. Çekildikleri mekanlarla zamanı paylaşmışlar, mekanların nasıl değiştiğine dair tanık olmuşlardır. Bazen kendi öykümüzün de köşe başını oluştururlar aydınlatıcı konuları ile.

Sevgili Murathan Mungan‘ın şarkı olmuş şiirindeki gibi “Eskidendi, çok eskiden” benim çocukluğumda tek eğlence mekanımız vardı, ailemizle beraber sosyalleştiğimiz “sinemalar”. Yazlık olanlar çekirdek yiyerek, gazozla serinlediğimiz, üstüne bir de film izlediğimiz yerlerdi. Kışlık olanların, locaları olurdu ailece oturulan. İki film birden oynardı, çok küçük bir fiyata aldığınız bilet karşılığında. Aslında, o biletle hiç bilinmeyen yaşamlar, gidilmeyen, gidilemeyen yerler, şehirler, köyler, geçmişte yaşananlar da satın alınmış olurdu. O zamanlar, seyahat olanakları kısıtlı idi. Hele, çocuklar için bulunduğu şehrin dışına çıkmış olmak ayrıcalıktı. İstanbul’u, Ankara’yı, İzmir’i, Bursa’yı, Adana’yı ilk önce sinemalarda gördük, insanları hakkında bilgi sahibi olduk az buçuk, doğru-yanlış. Adlarını ve fotoğraflarını gazete ve dergilerde gördüğümüz artistler ve aktörleri, ancak sinemalarda izleyebilirdik. Takım tutar gibi sahiplendiğimiz film yıldızlarımız vardı. Öyle çok film izledim ki çocukluğum ve gençliğimde sayısını hiç bilemem.

Ancak bazı filmler hikayeleri, bazıları müzikleri, bazıları da unutulmaz replikleri ile hafızamızda yer etmiştir değil mi?

“Yanıyor mu yeşil köşkün lambası, Hiç bitmiyor şu gönlümün sevdası” şarkısı ile özdeşleşen Belgin Doruk-Ekrem Bora filminin konusunu pek anımsamıyorum, ama tınısı hep kulağımda .Ekrem Bora “Sürtük” filminin acımasız gazino patronu, doruklara taşıdığı güzel sesli şarkıcının “Ne senin aşkına muhtaç, ne esirin olacağım” diye terk etmesi ile çaresizliği yaşar.

Bir Atıf Yılmaz filmi “Menekşe Gözler”de Sadri Alışık, Fatma Girik‘e olan karşılıksız aşkını “Şarkılardaki kızlar kaybolunca bir daha hiç bulunmuyor.” diye ifade eder. Bazen doğruları görmek, doğru insanı seçmek zor oluyor. “Duyguların Efendisi olan aktör, -Menekşe gözlerde hiç vefa yokmuş”la kırgınlığını en naif şekilde belli eder. Günümüzde sevgisine karşılık görmeyenlerin nobranlığına nisbet…

Yılmaz Güney‘in “Umutsuzlar”ı yer etmiş belleğimde. Bakışlarla oynayan karakterler, senfonik konçerto tadındaki film müziği Yalçın Tura’nın. Nasıl da hissettiriyor umutsuzluğu… Daha sonra imzasını taşıyan filmler daha sosyal içerikli. Toplumun bazı yaralarına tuz basan cinsten ve tabii yasaklardan payını alan…

Ayhan Işık’la ilgili bir yazı okumuştum, ustanın ölüm yıldönümünde. Oyuncu olmasının yanı sıra yapımcı, yönetmen, senarist, ses sanatçısı ve ressammış. Böylesi çok yönlü olmasına şaşırdım. Ne kuvvetli geçmişleri var bugün sanatçıyım diye gezinenlere göre…

“Malkoç Oğlu”muz, “Battal Gazi”miz, salon filmlerinin yakışıklı jönü Cüneyt Arkın‘da tıp eğitimi almıştır. Eskişehir’de bizden bir sokak gerideki baba evine geldiğinde görme şansına erişmiştim, tam ergenlik çağındayken. Aman ne heyecan, ne heyecan… Toplumsal bozulmayı anlattığı “Gurbet Kuşları” filmi aile ve değerlerimize niye sahip çıkmamız gerektiğini vurguluyordu. Atatürkçü kişiliği ile de saygıyı hak ediyor.

Hababam Sınıfı‘nın “Damat Ferit”i, Canım Kardeşim‘in “Murat”ı,Derman’ın “Şehmuz”u , Yol‘un “Seyit Ali”si Tarık Akan‘ın imzalı fotoğrafına sahip olduğum tek oyuncu. Kişisel gelişimini de sosyal içerikli filmler ile seyircisiyle buluşturan sanatçı, 12 Eylül zulmünden de nasibini almış ve içeri atılmıştır. O günleri anlatan “Anne Kafamda Bit Var” kitabı okunmaya değerdir. Özel Taş Kolejinde “Cumhuriyetçi Nesiller” yetiştirmeyi amaçlamıştır. Muhalif olmaktan korkmayarak, cesurca haklının ve özgürlüğü gasp edilenlerin yanında mücadelesi unutulamaz.

Defalarca seyrettiğim ve her seferinde gözyaşlarımı tutamadığım “Anneler  ve Kızları” var. Yıldız Kenter’in adı gibi yıldızlaştığı, diğer oyunculara haksızlık olmasın, ama güneş  gibi parladığı film. Nesiller arasındaki çatışmaları ve bazı şeylerin kıymetini, ancak kaybettikten sonra anladığımızı analatan. Yıldız Kenter’in şu repliğindeki vurgusu unutulmaz, “Yanılmaktasın ki çok.” Gençlik nelerde yanıltmadı ki bizi… Yine de büyüklerimize karşı af edilmeyecek hatalar yapmamamız avuntumuz. Biz her şeyin en iyisi olmaya çalıştık. İyi evlat, iyi anne, iyi baba, iyi eş, iyi arkadaş, iyi kardeş, iyi dost, iyi yurttaş, iyi yoldaş… umarım başarmışızdır.

Münir Özkul, Adile Naşit en yakın tanıdıklarımız gibiydiler. Bazen güldüren, bazen düşündüren filmleri ile içimizdendiler. Unutulmaz “Mahmut Hoca” insanlık dersleri ile hepimizin öğretmeniydi. Ailesini, gururunu korumak için patronun karşısına dikilen “Yaşar Usta” gerçekten kendini “büyük” sananlardan daha büyük değil miydi? Sonunda hep doğrular kazanmaz mıydı? Adile Naşit, tüm kuzucukların “Masalcı Teyzesi” olmuştu; kendi yavrusuna kavuşmak için göçmeden önce.

Ve canım Türkan Şoray, Türk Sinemasının “Sultanı”. Sayısız filme oyunculuğu ile imza atan, yönetmenlikte de başarılı olmuş bir sanatçı. Her yaştan gönüllerde taht kurmak kolay değil. Sanatı için bile eğilip, bükülmemek, dik durmak, tutarlı olabilmek herkesin harcı değil. “Gücü sevgi ile birleştirebilirsek, her sorunun üstesinden gelebiliriz.” diyen bir kadın. Kendi adını taşıyan bir okul yaptırması sevenlerine vefası.

“Selvi Boylum, Al Yazmalım” Cengiz Aytmatov‘un eserindeki Asya‘yı ondan daha iyi kim oynayabilirdi,“Sevgi neydi, sevgi emekti”Yönetmenliğini de yaptığı “Dönüş” filmi, yoksulluğun verdiği çaresizlikle gurbete gidenlerin, amansız mücadele veren kalanların ve mazlumlara kötülük yapmak için hiçbir fırsatı kaçırmayan zalimlerin, neler yapabildiğini gösteren bir ağıttı adeta.

“Hasretinle yandı gönlüm,yandı yandı söndü gönlüm

Evvel yükseklerden uçtu,düze indi şimdi gönlüm

Gözlerimde kanlı yaşlar,hasretin bağrımda kışlar

Başa geldi olmaz  işler,binbir dertle doldu gönlüm”

Film bu türküyle sona ererken yine de hayata tutunacak bir dal bulmuştu “Gulcan”.

Bize iyiliği öğreten, farklı dünyalara pencereler açan, gerçekleri gösteren, güldüren, ağlatan, düşündüren, hayal dünyamızı zenginleştiren, umutlarımızı yeşerten filmler hiç bitmesin. Gerçek hayatta da kötülerin kaybetmesi, aydınlık yarınlar kaderimiz olsun.

Bir yorum

  • Hayati Sarnık

    Hayatımız Film.Filmler hayatımız ve geçmişimiz.Eyüpte doğup büyüdüğümden şanslıydım.6 adet (2 yazlık)sinema vardı.İlk okula başlamadan ailece yazlık sinemalara giderdik.Melek sineması yapılmıştı. (Yazlık ve kışlık)İst.un en yeni sinemasıydı.Galalar yapılmaya başlandı.Sokaklarda çığırtkanlar dolaşır,Sinemada oynayan filmleri ve artistleri söylerlerdi. (İptida i ,sobacılara yaptırılan megafonlarla)Hergün 5-6 tanesi geçerdi sokaktan.Akşam olupta Beyler eve yorgun gelince evlerde münakaşa ve nazlanmalar başlardı aile arasında. (Bizde de)Çocuklar önceden anneler tarafından kurulurdu.Bazen çocuklar azar işitir,fırça yerdi.Sonunda yorgun baba isteksizce razı olurdu.Galalarda çok oyuncu görürdük.Dünyalar bizim olur sohbetler bitmezdi hanımlar arasında.Sonraları otomobilli çığırtkanlar başladı.Durup durup konuşurlardı.Bizlerde arabanın etrafından ayrılmazdık sokağı terk edene kadar.Eve gelip ana’mıza anlatırdık,kimler oynuyor,konusu ne,saat kaçta…Sinemada çekirdek faslı vardı.Sinemaların önü seyyar;baloncu,çekirdekçi,şekerci,pamuk helvacı ve macuncu dolardı.Film başlayınca curcuna başlardı.Kötü adama yuuuhlar,ezilen aşıklara ahhlar vahhh lar.Dansöz mutlaka bir sahne de arz-ı endam ederdi.Islık sesleri mah.inletirdi.Gelemeyenler bilirlerdi dansöz çıktığını.Nasıl geçmiş zaman kiiiiiii.

Hayati Sarnık için bir cevap yazınCevabı iptal et