Neden?
Genellikle Z kuşağı olarak nitelendirilen günümüzün gençlerinin yüreğine talip oldukları akranlarına karşı nasıl açıldıkları ve onlara karşı besledikleri yoğun duygularını nasıl dillendirdikleri konusunda doğal olarak hiçbir fikre ya da bilgiye sahip değilim. Ancak kıyısından köşesinden de olsa “eski!” ve “yersiz!” Türkiye’yi yakalamış ve orada çok mutlu olmuş, orayı çok sevmiş ve özleyen birisi olarak bu gönül meseleleri bizim zamanımızda karşı tarafa “çıkma teklifi”nde bulunarak olumlu ya da olumsuz şekilde nihayete eriyordu. İşte sadece okulumuzun değil, aynı zamanda şehrimizin ve hatta bölgemizin en ihtişamlı kıvırcığı olması kontenjanından önce yüreğime sonra da yavaş yavaş “yıllarıma” bağdaş kurarak oturan ve kıdem aldıkça da tüm akıl ve mantık organizasyonumdan bizatihi sorumlu hale gelen bayan X’e açılmam da, bizim dönemimize adeta damgasını vuran bu duygu formatında olmuştu.
Ancak karşı taraftan alacağı “evet” veya “hayır” cevaplarına göre tüm hazırlığını yapmış, her yanı sevda kokan kusursuz repliğini bu temel üzerinden ezberlemiş yeni yetme bir ergen olarak o gün orada bana yöneltilen “neden Uğur, neden benimle çıkmak istiyorsun?” Sorusu, yukarıda bahsettiğim bütün o dönemsel teamülleri bir anda yerle bir eden ve gözüne far tutulan çaresiz bir tavşan gibi beni olay mahallinde hareketsiz ve tabii ki de cevapsız bırakan muazzam bir etki yaratmıştı!
Hayatın daha ısınma turlarında olmasına rağmen her lise öğrencisine pek de nasip olmayacak nefis bir zeka ve özgüvenden damıtılarak bana ulaştığı ortada olan, hani futbol tabiriyle ifade edersem eğer beni ziyadesiyle ”kontrpiyede” bırakan bu haklı ve zamanlı sualin yıllar sonra bir benzerini, şu yaşadığımız güzel memleketi bir başka gezegenin cehennemine çevirerek orada hak, hukuk, adalet talep eden yurttaşları yaşlarına, cinsiyetlerine bakmaksızın polis zulmü ile acımasızca cezalandıranlara; kirli, karanlık siyasi ikballeri uğruna kendi iktidarları açısından tehlikeli olabilecek malum siyasetçileri, yazarları, gazetecileri ve elbette öğrencileri hukuku boğazlama pahasına memleket hapishanelerinde süresiz rehin alanlara, tümüyle ele geçirdikleri merkez medya sayesinde halkın “hakikatle” olan ilişkisini hoyratça manipüle ederek onları gerçeklikten tamamen koparanlara; toplumun tüm hücrelerine adi bir sigara dumanı gibi sinen şiddeti ve vandallığı her koşulda ve şartta mazur ve haklı gösterenlere; sonu gelmeyen, dibi görünmeyen ve artık ziyadesiyle usandıran kirli siyasi hesapları uğruna daha çocuk denecek yaşta anasız, babasız ve ülkesiz bırakılan bütün o hasret kokan çocukları “ayrımcılıkla” ve “dışlanmışlıkla” sınayanlara, yani kısacası dillerinden besmeleyi boğazlarından haram lokmayı eksik etmeyerek yaşama dair kıt kanaat biriktirdiğimiz el emeği göz nuru sevinçlerimizi ve umutlarımızı usta bir hırsız gibi bizden çekip alanlara; sormak istiyorum, NEDEN?
Evet NEDEN?
Evet NEDEN?
O pis badem bıyıklarınızı üzerimizden çekmemekte neden bu kadar ısrar ediyorsunuz? Size ve o şuç şebekenize ayırdığımız mecburi sürenin ve her şeyden önemlisi de imkanlarımızın ve sabrımızın artık sonuna geldiğimizi; memlekete dair keyfinize göre tapu çıkardığınız o fetihçi dünlerinizin çok gerilerde kaldığını; o kadim tapuda başta Aydınların olmak üzere; etnik kökenlerine bakılmaksızın tüm halkımızın (işçilerin, emekçilerin, sağcıların, solcuların, hakiki dindarların, gayrimüslimlerin, Müslümanların, Kürtlerin, Türklerin, Ermeni ve diğer ırk ve mezheplerle birlikte herkesin), hepimizin hissesi, payı olduğunu ve bu sonu gelmeyen zulme, iflah olmayan haksızlığa karşı sonuna kadar direneceğimizi, bu pervasız zalimliği asla ama asla kabul etmeyeceğimizi neden bir türlü anlamak, görmek istemiyorsunuz?
Oysa biliyor musunuz ki, biz mantığın ve vicdanın bittiği o karanlık, izbe yerlerde değil, başladığı yerlerde hayatımızın yeniden filizlendiğini görmek, o eski dünlerde olduğu gibi bu güzelliği iliklerimize kadar yeniden hissetmek istiyoruz artık. Tepeden tırnağa aşık olduğu “kıvırcık” karşısında beklenmedik sorularla afallayan acemi bir lise öğrencisinin o ilk buluşmadaki heyecanına, tutkusuna ve masumiyetine ihtiyacımız olduğunu görmüyor musunuz? Hissetmiyor musunuz? Anlamıyor musunuz?
Uğur Güney Subaşı. Haziran 2020. Adana