Deneme,  Kategorisiz,  Siyaset,  Sosyoloji,  Tarih,  Tartışma,  Toplum

Neden Çöküş Yaşıyoruz?

Ben kırk üç yaşındayım. Dünyanın hızla değiştiği bir döneme denk geldim, hala da inanılmaz hızla dönüştüğünü görüyorum.

Biraz uzatıp da anlatacağım, aslında bugünü değil, dünyanın yakın geçmişini konuşmak istiyorum sizinle. Ben doksanları hatırlıyorum (93 lise çıkışlıyım), öncesini de çok okudum, çok dinledim ve araştırdım.

Doksanlarda Türkiye, gelişmiş bir ülke değildi. Bununla beraber toplumda zenginlik anlamında büyük farklılıklar da yoktu. Lakin okuyan, üreten ve emeğiyle çalışanın saygınlığı büyüktü. Bugüne göre en büyük fark, toplumun ve basının, TV’ler dahil medyanın “düzgün olmayı” şart koştuğu hakim algı idi. Hak ederek kazanan ayrı tutulurdu fakat kolay ya da (her anlamda) üretmeden kazananın “kıymetsiz” olduğu ortak kabul idi.

Bu fikrime kanıt olarak, basında o dönemde “popçular” üzerine yapılan tartışmaları taramak yeterli olacaktır.

Ha bu arada toplum, çok daha neşeli idi. #Mizah da çok daha keskin (çok daha sert) idi. Tartışmalar ise çok daha şiddetli* olurdu (mesela tüm #parti başkanları aynı programa çıkar ve birbirlerini kıyasıya eleştirdi, evet öyleydi).

Tam bu noktada *’a bir parantez açalım: Bu “şiddetli” bugünkü kavramlarla aynı değil, kıyasıya eleştirirken bile nezaket vardı. Aslında nezaketsiz olan itibar bile görmezdi arkadaşlar. Konuşmayı ya da edebi bilmemek yeterince “ayıp” idi.

Bu tespitime kanıt olarak da #TRT #Seçim Öncesi programını gösterebilirim.

Doktor, mühendis, öğretmen saygındı (aslında okumuş demek istiyorum) zira topluma fayda sağlardı. Ha bu arada iyi bir usta, hayatta pişmiş, oturmasını kalkmasını bilen, lafı sözü dinlenir olan da öyleydi, kıymetliydi. Sanırım anladınız: Onur, #gurur, #helal para, #emek, hak etmek, bilgili, efendi olmak gibi kavramlar “geçer akçe” idi, hem de akçe olarak #yerli ve #Milli değerlerimizdi.

Sonra biz dışa açıldık. Ülkemiz dünyayla bütünleşme adına (ki gerekli idi) satmaya ve satılmaya başladı.

“Benim memurum işini bilir.” Turgut Özal

Bu dönemde seviyesizlik (vasatlık) normalleşmeye, para ise kıymet bulmaya başladı.

“Kıroyum ama para bende.”

Dolarizasyon da bu döneme rastlar, özel televizyon kanalları da, internetin gelişi de hatta cep telefonları da. Ve terörün azması da.

Şimdi, haklı olarak diyeceksiniz ki pek nostaljik olmuş, pek masal gibi anlattın herkes yumoş herkes ideal insan.

Tabii ki değildi.

Tabii ki bu hakim algıyla beraber, neredeyse köhne diyebileceğim bir devlet ve “yetersiz” (aslında verimsiz teknik olarak daha doğru kelime) kurumlar ile boğuşuyorduk. Zaten her şey bu kurumlardan daha iyisini hak ettiğimiz konusunda ikna edilmemizle başladı 🙂

Fakat bizler bu dönemi: – Özelleştirme adıyla peşkeş, – Globalleşme iddiasıyla koru(n)ma mekanizmalarını felç etme – Demokratikleşme etiketiyle hukuksuzlaş(tır)ma – Yeni Türkiye yalanıyla sığlaşma olarak yaşadık.

“Bi kereden bişi olmaz. Turgut Özal
“Babalar gibi satarım.” Kemal Unakıtan

Ben bu etiketlerin pırıl pırıl pazarlandığını gören birisi olarak, sonuçlarını ülke ölçeğinde büyük kayıplar şeklinde yaşıyorum.

Üstelik bu dolar peşinde koşma işini de ikinci kez görüyorum. Fakat vatandaş ve günlük hayat olarak en büyük fark nedir derseniz de “borç” derim. Eskiden, borçtan korkulurdu.

Şimdi ise borcumuz dağ gibi ve doların çıkışına hayret ediyoruz: aslında paramız pul oluyor, doların çıktığı falan yok arkadaşlar. Üretmiyor, borç alıyor ve daha da borçla kartopunu büyütüyorduk; ta ki bugüne kadar.

Bugün ise hukuk (mesela Sayıştay, ki kamunun yani bizim paranızın hakkını koruyan kurum idi, artık işlevsiz), ticaret, sanayi, tarım, hayvancılık, turizm gibi konuların hepsinde boşa geçirdiğimiz son dönemin hesabını önümüze koyuyorlar.

“Borç alan emir alır.”

Burada eleştirim: borç parayla pavyona gitmiş olmamız. Dükkana mal alsaydık şimdi satar idik, satsaydık paramız kıymetli olurdu. Şimdi pul olduğuna göre vitrinler kutuyla dolu ama içi boş.. Bu yüzden diyorum ki ben bu filmi ilk kez izlemediğim için, birisi size: yeni, dış güçler, özelleştirme, demokrasi, millet, güçlü ülke, hesaplaşma falan diyorsa aman dikkat edin. Zira en son hukuku, yönetim sistemimizi falan da değiştirdik, bu defa işler biraz daha ciddi sanki. Çünkü ben kayıplarımıza ve mevcut duruma, son yirmi sene ışığında bakınca, adım adım bu günlere hazırlık için planlı ve kademeli olarak ışıltılı laflar ve kavramlarla kandırıldığımızı düşünüyor, başka bir izahat bulamıyorum.

Peki Türkiye böyle dönüşürken dünyada neler oluyordu?

Kısaca ifade etmek gerekirse bahsettiğim her şey, dünyada olanların bize de yansıması idi. Bir kere küreselleşme (globalleşme) bütün küreyi etkiledi, özelleştirme de aynı şekilde. Emeğin (orta direk derdik eskiden) giderek erimesi, emilen paranın zenginleri daha da zengin etmesi; refahın azalması ve zenginliği bölüşmenin terk edilmesi bütün dünyada görülür oldu.

Yalnız şu da var ki mesela Avrupa’da, devletler zamanın ruhuna (zeitgeist) uyarken bizdeki kadar fazla güç kaybetmediler. Yine de yozlaşma ve sığlaşmadan herkes nasibini aldı. Sarkozy’nin Fransa’sı, Berlusconi’nin İtalya’sı, Merkel’in Almanya’sı… Bu üç kişi üzerinden verdiğim örnekte ortak nokta, bu büyük ülkelere ufak gelen saygınlıkta insanlar. Fakat, aşınmakla birlikte hala çelik çekirdek devletler olduklarını söyleyebiliriz. Biz ise çekirdek (bürokrasi ve liyakat, hatta eğitim seviyesindeki kayıplar sebebiyle) falan bırakmadık maaşallah! 🙂

Peki globalleşme nedir? Zenginin devlet gücünü kullanarak kârını katlamasıdır. Burada anahtar kelime devlet gücünü kullanmak zira devlet gücünü kullanmak demek halkı soymak demek.

Sabancı Holding’in affedilen katrilyonluk vergi borcu sonrasında: “Ekonomi bakanımıza güvenimiz tam.” Güler Sabancı

Bu Amerika’da da, Avrupa’da da yaşanan süreç. Fark şu ki ülkemizde iktidar yoluyla hukuku ve örgütlü her şeyi felç eden globalleşme burada çok arsız. > Üçüncü köprü garanti geçişi. > Havalimanları ve garanti yolcu. > Şehir hastaneleri ve garanti hasta. > Dünya rekoru NBŞ.

Kısacası; din diyerek yeni diyerek halkın dediği olacak deyip mahkeme döverek soyuluyoruz. Amaç ve süreç budur, etimizden sütümüzden olduğumuz gibi derelerimizden ve zeytinlerimizden de oluyoruz. Ben, ömrümün şu kadarcık kısmında ülkenin çiftçisinin bittiğini gördüm.

Soma’da neden herkes ölümüne madende çalışıyor, araştırın.

Fındıkta Fiskobirlik gidince ne oldu, Oltan Gıda sonrası rakamlar nedir, şu an türk fındığını kim satar ve en önemlisi on sene sonrası için üretim ne olacak diyor bu yabancı firma?

Arkadaşlar, soyuluyoruz.

Ömrümün şu kısa döneminde ana-babamın ödediği vergilerle yapılan Telekom’un hem devlet bankası krediyle satıldığını, hem devlete ödeme yapılmadığını, hem de kredilerin geri ödenmediğini gördüm. Yani Telekom’u biz yaptık, birisinin gelip bedavaya almasını ve kazandığı parayı yurt dışına çıkarmasını sağladılar. İşte bu yolla soyuluyoruz.

Dünyanın en pahalı akaryakıtını satıyorlar, ödüyoruz, o parayı kredi olarak verip, üzerine malımızı verip; gitti diyorlar. On liralık sigarada sekiz lira vergi ödüyoruz, trilyon vergi borcunu siliyorlar birilerinin. Bakın ve görün, kimlerin vergi borcu silindi, kamunun, yani bizlerin alacağından vazgeçildi? İşte böyle böyle hem de artık devasa boyutlarda soyuluyoruz yerli ve milli.

Araya reklam almasak da biraz bilgi birikimi alalım:

https://twitter.com/imTolstoyevski/status/1028278266543648769?s=19

Rakamsal ve teknik bilgiler isteyen ilgili akışta hazine bulmuş gibi sevinebilir. Şimdi de günümüz: yabancı paraların hepsi birden neden yükseliyor? Daha önce de demiş idik, yükselen onlar değil, düşen biziz. Durum kabaca şöyle, bizim bir zenginliğimiz var, bir de 1 TL.’miz; başkasının da kendi zenginliği var, onunda kendi 1 X lirası. Kim üretip satarsa satıp kâr ettiği için zenginliği artıyor. Zenginliği azalanın da (biz) hala 1 TL’si 1 TL. ama 🙂 O zaman ne olacak diğerinin 1 X Lirası bizimkinden değerli hale gelecek. İşte bizim para ondan ha bire değer kaybediyor.

Biraz daha teknik bilgi: diğerinin zenginliği 100 olsun, 1 liralık da 100 adet banknot basmış olsun. Şimdi her bir lirası gerçek (zenginlik, varlık) değeri ile eşit. Bir sonraki sene zenginliği 120 olursa, piyasada hala 100 liralık banknot var ama bu defa her 1 lira 1.2’lik değere karşılık gelecek. Şimdi adını sanını duymadığımız ülkeler dahil paramız değer kaybediyorsa bu demektir ki: fakirleşiyoruz. Evet fazla basite indirgedik doğrudur ama temelde değer kaybı uzun sebebi budur.

İşin bir de şu yönü var: borç alma kabiliyeti

  • Borç vereceksiniz ve arkadaşınızın maaşı iyi, borcu yok, evi kendisinin, karakteri de sağlam.
  • Şimdi burada maaşı iyi = GSMH yani ülkenin ürettiği mal ve hizmet.
  • Borcu yok = ilk maaşıyla öder (bizimki toplamda 500’000’000’000 $, ne kadar çok sıfır var değil mi 🙂
  • Evi kendisinin = asdfghjjklllş (satmadık şey koymadık ki)
  • Karakteri sağlam = valla adam olsak bu kadar borç yapmazdık diyeyim siz anlayın gari.
Ben ülkeyi pazarlamakla görevliyim. Babalar gibi satarım. K. Unakıtan

Yani arkadaşlar, ahval ve şerait böyleyken riskimiz büyük bize ancak yüksek faizle para verilir.

İşte istikrar için oy veren arkadaşlarımızı bir adım öne çıkmaya teşvik ederken son dönemin ha bire yüksek faizle borç alıp ısrarla üretime değil ranta yatırmamızın neticesi budur. > Üretmek yerine istikrarlı olarak borç alıp pavyona gittik. > Ankara’nın bağları da… Her fabrika bir kaledir. Ne gerek var, dışarıdan alalım, hatta gümrük duvarlarını da indirelim vatandaş ucuza alsın.

Onlar ortak, biz pazar. AB müktesebatımızın (kazanım) kısa hikayesi.

Kısacası şu anda bir şey olmuyor; olanlar oldu, şimdi önümüze hesabı getirdiler. Yıllarca istikrar, büyüyen Türküye derken aslında hep cebimizden çalmışlar şimdi de diyorlar ki:

Hepimiz aynı gemideyiz.

Yani: “Biz bu paraları yedik ve lakin şimdi siz ödeyin.” Yani soyulduğumuz yetmediği gibi enkazı da size kaldırtacağız diyorlar. Bunu, Yunanistan’da gördük en son. Halk hop oturttu hop kaldırdı, ama sonuç değişmedi; kitleler öder… Yalnız şu var, bizim ödeyeceğimiz yıllardır bizden çalınan. Yani bizden çalınanı yine biz ödeyeceğiz.

Borcu aldılar, ceplerine kattılar, biz borç verene ödeyeceğiz ve?

Ve sonra kriz bitecek ve durgunluk başlayacak. Böyle uzun uzun anlattım ama sanırım anlamayan yoktur artık 🙂

Çıkış Nerede?

  • Hukuk lazım (nizamsız hak olmaz), yok.
  • Üretim için sermaye lazım > Ekonomik yapı (işte bu yüzden bu hale getirildik).
  • Yeniden başlamak için bilgi lazım > Ülkenin eğitim seviyesi (işte bu yüzden eğitim çökmeliydi, başarıldı).

Hatta: “Bize cahil adam lazım.” şimdi anladık mı bize biçilen rolü? Üretme, akıl etme, itiraz etme, talep etme. Cahil kal, ucuz işçi ol, bedavaya çalış ve sus. > Sonuç, en verimli toprakların ortasında Soma faciası.

Arkadaşlar, kanıma dokunuyor ve gücüme gidiyor. Çünkü kaybettiklerimizi borçlu olduğumuz atalarımız tam da bu olmasın diye öle öle savaştılar; savaşmakla da kalmayıp dünyada saygın bir başarı yakaladılar. Bu yüzden ben şimdiki durumu kabullenmiyorum: aynı gemide değiliz. Bu toprakların ağacının, deresinin, insanının, emeğinin, tohumunun sonsuz hınçla yok edilmesini kabul etmiyorum çünkü.

İyi, güzel ve doğru her şeye bu kadar saldırılmasını da kabullenmiyorum. Peki kabul etmemek ne demek? Önümüzde çok zorlu bir süreç var ve ben kendi adıma; üreten, iyi niyet besleyen, her şeye rağmen ve yapabilecekken dahi geçmişinden ve insanlığından vazgeçmeyen birisi olmaya devam edeceğim. Bazen, değişmemek, yeterli tavırdır çünkü.

Gelecekle alakalı tahminleri sonraya bırakıp, faydalı olacağını düşündüğüm bir kaç bilgiseli ekleyerek şimdilik son verelim izninizle, doğru olmaktan ve doğruyu yapmaktan vazgeçmeyenlere selam olsun 🙂 https://twitter.com/EkremOrenyol/status/1028364623060381698 Hukuk işin neresinde:

Yapısal reform gereği nedir?

Ekonomi Neden Çöktü?

Unroll available on Thread Reader

Bu zinciri okuyunca, neden: “Kasıtlı” dediğimi daha iyi anlayacağınızı düşünüyorum. Yanlış olanı aleyhimize kullanmak nedir?

Bu (basit) hesabın yapılamayacağına inanmak mümkün olmadığına göre, cebimizden alıp birilerine vermek bilinçli bir tercih olmalı? Bu arada #AynıGemideDeğiliz #AynıGemideyiz konusundaki düşüncelerim burada: https://twitter.com/mustafaat/status/1011550883287576576?s=19

Ve devam ediyoruz: Bugünleri daha iyi anlamak için yakın geçmişte ve yakın gelecekte küresel para sistemi hakkında neler bilmemiz lazım?

Bu arada yukarıdaki bilgiselin ilk tweet’i burası, gözden kaçırmayın lütfen:

Komplo teorileri hakkında:

fularsız entellik sağ olsun; #manipülasyon, #devalüasyon, #spekülasyon, #dolar, #kur konularını çok sade ve toplayıcı şekilde anlatmış:

 

Mustafa A.T.

https://xn--gndemarivi-9db80j.com/merinos-fabrikasinin-temelinin-atildigi-gece/?amp=1

https://xn--gndemarivi-9db80j.com/kooperatif/?amp=1

https://xn--gndemarivi-9db80j.com/ulkemizin-sorunlarina-cozumlerimiz-elimizde/?amp=1

Siz de fikrinizi söyleyin!