Biyografi,  Tarih,  Toplum

Medine Müdafasında Türk Kaplanı

ÖMER  FAHREDDİN TÜRKKAN, ÇÖL KAPLANI FAHRETTİN PAŞA

Medine’yi İngiliz destekli isyancılara karşı büyük bir Kahramanlıkla savunan FAHREDDİN paşa 1868’de bugün Bulgaristan sınırları içerisinde ki Ruscuk’ta dünyaya geldi. Babası; Mehmed Nahit Efendi, Annesi; Fatma Adile hanımdır. Asıl adı Ömer olan, soyadı kanunundan sonra Atatürk’ten TÜRKKAN soyadını alan Fahreddin Paşa 93 harbinden sonra ailesiyle İstanbul’a geldi.

1888’de Harp Okulu’nu, 1891’de Kurmay subayların yetiştirildiği Erkan-ı Harbiye’yi bitirdi ve kurmay yüzbaşı olarak orduya katıldı. Balkan savaşı sırasında görev aldığı Çatalca savunmasında ki başarısı ile Edirne’nin geri alınmasında rol oynayan Fahreddin Paşa, Osmanlı devleti 1914’de 1.Dünya savaşına gördüğü zaman Miralay rütbesiyle 4 Ordu’ya bağlı 12. Kolordu Kumandanı olarak Musul’da bulunuyordu. FAHREDDİN Paşa 25 Kasım 1914’te Mirlivalığa terfi ettirildi. 26 Ocak 1915’de, 12. Kolordudaki görevinin yanı sıra 4.Ordu Kumandan vekilliğine getirilen Fahrettin Paşa, aynı dönemde bir çok Ermeni yakalanmasını bastırdı.

Şerif Hüseyin isyanı: Bu sırada İngilizlerle anlaşan Mekke Şerifi Hüseyin’in isyana hazırlandığı haberinin alınması üzerine Fahreddin Paşa 4.Ordu komutanı Cemal Paşa tarafından 28 Mayıs 1916’da Medine’ye gönderildi. Medine’ye ulaşan Fahreddin Paşa, Şerif Hüseyin’in bir kaç gün içinde isyan edeceğini Cemal Paşa’ya bildirdi. Şerif Hüseyin ve 4 oğlu, 3 Haziran 1916’da Medine çevresindeki demiryolunu ve telgraf hatlarını tahrip ederek isyanı başlattılar.

5-6 Haziran gecesi Medine karakollarına saldırsalar da Fahreddin Paşa’nın aldığı tedbirler sayesinde geri püskürtüldüler. Başlangıçta asilerin sayısı 50 bin bütün Hicaz bölgesindeki Osmanlı askerinin sayısı 15 bin civarında idi. FAHREDDİN Paşa hemen karşı harekata başlayarak 27 Haziran 1916 ‘da Bi’riski , el Bi’rimaşi mevkilerindeki acıları yenilgiye uğrattı.

Arkasından Fahreddin Paşa, 15 Temmuz 1916 da yeni birliklerle takviye edilen Hicaz Kuvve-i Seferiyyesi kumandanlığına yayın edildi. Asiler, Mekke valisi Gelin Paşa’nın tedbirsizliği sebebiyle 9 Haziran da Cidde’ye, 7 Temmuzda Mekke’ye, 22 Eylül’de Taif’e girdiler. FAHREDDİN Paşa savunduğu Medine dışındaki hemen bütün büyük merkezler asilerin eline geçti. Bu sırada Kanal Harekâtı bütün şiddeti ile devam ettiğinden Hicaz’a asker gönderilemiyordu.

FAHREDDİN Paşa elinde bulunan son derece kısıtlı imkânlarla Medine’yi 2 yıl 7 ay boyunca müdafaa etti. Önce Medine ve çevresinde bir güvenlik hattı oluşturmak için Aşar Boğazı, Bi’riderviş ve B i’rireha mevkilerine sizlerden temizleyen Fahreddin Paşa, 29 Ağustos 1916 da Medine çevresinde 100 kilometrelik bir emniyet şeridi meydana getirmiş oldu.

FAHREDDİN Paşa Medine’yi savunabilmek için İstanbul’dan onun isteklerine cevap verebilecek durumda olmadığını bildiriyordu. Kutsal Emanetleri yağmaya karşı Medine’de hazreti peygamberin mezarında bulunan mukaddes emanetlerin Istanbul’a nakil edilmesini teklif etti. Sorumluluk kendisinde olmak şartiyle teklifi hükümet tarafından kabul edildi. FAHREDDİN Paşa bir komisyon kurarak tek tek kontrol ettirdiği 30 parçadan oluşan mukaddes emanetleri 2 bin askerin koruması altında İstanbul’a gönderdi. (Gondermesey’di şimdi İngiltere veya Vatikan’da emanetler.)

Bedeviler, Şerif Hüseyin İngilizlerin safına geçince; Medine’yi Suriye’ye bağlayan demir yılının koruması güçleşir. Meşhur İngiliz verir Lawrence demiryolu boyunca dolaşarak rayları dinamitle parçalattı. Çölün ortasında çevre ile irtibatı kesilmiş bir kala durumuna gelen ve iaşesi de biten (yiyeceği) azalan Medine’nin tahliyesine karar verildi. Mekke Emiri Şerif Haydar Paşa ve 3-4 bin kişilik yerli halk Medine’den ayrıldı.

FAHREDDİN Paşa elinde kalan az sayıdaki kuvvetle hem bu çöl yolunu hem de Medine’yi müdafaaya devam etti. Fakat Hicaz demiryolunun Medine’ye yakın olan Tebük-Mersin arasındaki Müdevvere istasyonunun düşman eline geçmesinden sonra Medine kaleci kuşatıldı. Hiçbir yerden yardım alamaz duruma gelen şehirde kalmış olan halk ve asker arasında açlık ve hastalık hüküm sürmeye başladı (açlıktan pabuçlarını yemişler). Bu güç şartlara rağmen Paşa şehrin müdafaasını sürdürdü, hatta kuşatmadan önce kaleyi tahliye etmesini teklif eden İstanbul hükümetine “Medine kalesinden Türk bayrağını ben indirmem. Eğer mutlaka tahliye edecekseniz buraya başka bir kumandan yollayın” cevabını verdi.

FAHREDDİN Paşa ve askerleri bir taraftan düşmanla mücadele ederken İngilizlere karşı 2 kanal harekâtı felâketle sonuçlandı. Filistin elden çıktı. En yakın Osmanlı kuvvetleri Medine’den 1300 km uzakta kaldı. Bu sırada Osmanlı mağlup oldu. 30 Ekim 1918’de Mondros Mücadelesi imzalandı. Mücadelenin 16’ncı maddesine göre teslim olması gereken Fahreddin Paşa teslim olmadı. İstanbul hükümetinin Mondros Mücadelesini tebliğ etmek üzere gönderdiği yüzbaşıyı hapsederek İstanbul’u cevapsız bıraktı. Bir yandan İngilizler, bir yandan Medine’yi kuşatmış olan Şerif Hüseyin’in kuvvetleri Medine’nin biran önce teslim edilmesini istedilerse de Fahrettin Paşa bu isteklerine karşılık vermedi.

Bab-ı Ali İngilizlerin de baskısı üzerine bu defa padişahın imzasını taşıyan bir teslim emrini Adliye Nazırı Haydar Molla ile Medine’ye gönderdi. Fahrettin Paşa bu emri de dinlemedi. Askerlerin çoğunun hasta olmasına, cephane, ilâç ve yiyecek stoklarının bitmesine rağmen direnmeyi sürdürdü. Ancak kendi subaylarının da baskısı ile teslim olmaya rıza gösterdi. Kabul edilen teslim şartlarının başında, Kumandan’ın 24 saat içinde Haşimi kuvvetleri karargahında misafir edileceği ifadesi yer aldığı halde Fahreddin Paşa Ravza-i Mutahhara (Hz. Muhammed’in mezarından minberine kadar olan yer) yakınındaki bir medreseye giderek yatağına girdi ve bir yere gitmeyeceğini bildirdi. Fakat 10 ocak 1919’da kendisi ile görüşmeye gelen kumandan vekili Kaçıp bey ve etrafındakiler tarafından girilip Haşimi karargâhında hazırlanmış olan çadırına götürüldü. Şerif Abdullah’ın kuvvetleri antlaşma gereğince 13 ocak 1919’da Medine’ye girdi. Böylece Mondros mücadelesinden 72 gün sonra Medine teslim edilmiş oldu.

İngilizler tarafından “Türk Kaplanı” ve “Çöl kaplanı”diye adlandırılan Fahreddin Paşa, 27 uçakta savaş aşırı olarak Mısır’a gönderildi. 5 Ağustosta Malta’ya sürgün edildi. Sürgün sırasında, savaş suçlularını yargılamak üzere işgalci devlet tarafından İstanbul’da kurdurulan ve başkanından dolayı halk arasında-Nemrud Mustafa Divan-ı Harb adı verilen mahkemece ölüme mahkum edildi. Ancak Fahreddin Paşa, Ankara hükümetinin gayretleriyle 8 Nisan 1921’de Malta’dan kurtuldu. Berlin de karşılaştığı Enver Paşa’nın daveti üzerine Moskova’ya geçti. Burada  İslâm İhtilâl Cemiyetleri ittihadı Kongresine iştirak etti.

24 Eylül 1921’de Milli Mücadeleye katılmak için Atatürk’ün sayesinde Ankara’ya geldi. 9 kasım 1921 de Türkiye Büyük Millet Meclisinin Kabul elçisi olarak Atatürk onurlandırarak atadı.Türk-Afgan dostluğunun gelişmesinde önemli rol oynadı. 12 Mayıs 1926 da görevinin sona ermesi üzerine yurda döndü. 5 Şubat 1936 da Türk Silahli kuvvetlerinden Tüm general rütbesi ile emekliye ayrıldı.

22 kasım 1948’de vefat etti. Fahreddin Paşa’nın naaşı Bebek-Aşiyan mezarlığına defnedildi.

Günümüze Atatürk’ten bu biyografi liyakat örneğidir. Elçi olmak için mazluma güç kullanmak o günlerde ve bugünlerde olması gerektiğince suçtur. Onurlandırılamaz!

Siz de fikrinizi söyleyin!