Bilim,  Felsefe,  Sosyoloji,  Tartışma,  Toplum

Kozmolojide Keşiflerimiz (1)

Felsefi bilim ağırlıklı olacak kozmosu sorgulamaya yönelik bir yazı serisine başlıyorum.

Öncelikle belirtmeliyim ki, kozmos Yunanca kökenli bir terimdir. Anlamı ise düzenli olmak, düzen içinde ki evren ya da tersini düşünürsek karmaşanın karşıtı olarak anlamlar verilebilir.

Kozmosun diğer bir şekilde ele almak gerekirse, evrende bulunan canlı veya cansız varlıkların birbirleri içinde uyumlu olması ve bu uyumluluk bağlarının çözümlemesidir. Yani, bağlar aslında karışık ama uyum içinde oldukları için düzenli anlamını da verenler olmuştur.

Evrende belli dinamik sistemlerin varlığı olduğunu biliyoruz. Düzen konusunda uzunca bir tartışma yapabilirim, ama konumuzun dışında olduğu için bunu şimdilik pas geçiyorum.

Bir uyumluluk olabilir, etkileşimler sonucunda tepkiler de meydana getirmiş olabilir. Belirsizlik üstünde yasalar kurmak matematiksel denklemler kurmak elbette zordur. Evrendeki her varlığı %100 modellemek elbet, imkansız ama modelleme de kullanılan ayrıntıların artması modelli daha anlaşılır duruma getirmektedir.

Evreni modellemek için evren hakkında belli kesin bilgileri elde etmek gerekir. Ancak, teoriler etrafında da modelleme yapılabilir. Evrenin dinamik yapısını çözümlemek analiz etmek ve belirsizlikleri ortadan kaldırmak için yapılan çalışmaların nedeni, evreni daha anlaşılır duruma getirmektir.

Biz evrende ne kadarlık bir hacme sahibiz. Biz demeyelim samanyolu için konuşalım. Samanyolu evrende ne kadarcık bir hacme sahiptir. Bu muazzam evren içinde toz parçacığı gibi durmamız neticesinde acaba evreni %100 çözümlemek anlamak gibi bir imkanımız var mı ? Evrenin sınırlarını aşabilir miyiz? Varlık evreninden hiçliğe yolculuk yapma imkanımız olabilir mi? Kaç milyon ışık yılı ile evrenin dışına çıkabiliriz?

Kuşku da bize, düş ürünüyle gerçek arasındaki farkı bulmamızı ve varsayımlarımızı sınamamızı sağlayan yolu açar. Kozmos’un zenginlikleri sınırsızdır. Her çarkı ayrı bir hayranlık doğuran bu makinenin olağanüstü güzellikteki parçaları ve bu parçalar arasındaki büyüleyici bağlantı, sözünü ettiğimiz sınırsız zenginliğin kaynağıdır.

Evreni ölçmeyi deneyebilir miyiz? Şu an ölçüm olarak kullandığımız metreler kilometreler evren için geçerli değildir. Biz evreni saniyede 300.000 km hızla hareket eden ışık hızını bir ölçü olarak kullanabiliriz.

Yani evrende ölçü birimimiz ışık hızı daha açıklayıcı anlatmak gerekirse 50 ışık yılı… 100 ışık yılı…vs bu hız aslında dünyanın etrafında yaklaşık olarak saniyede yedi defa dönmesidir. Güneşten gelen ışık 8 dk da dünyaya ulaşır bu da sekiz ışık dk’sı olarak ele alınır.

Tahimini olarak bir hesap yapınca ışık yılda yaklaşık olarak 10 trilyon km yol alır. Yani burada şu sonuca gideriz. Işığın bir yılda kat ettiği mesafeye ışık bir ışık yılı adı verilir.  Işık yılı ile zamanı  değil mesafeyi ölçeriz.

Yerküremiz Kozmos’ta biricik yer değildir kuşkusuz. Hatta, tipik bir yer bile sayılmaz. Aslında Kozmos’ta hiçbir gezegen ya da yıldız veya galaksi tipik olamaz, çünkü Kozmos’un çoğu boştur.

Kozmos’un tipik özelliği engin, soğuk, her yeri kaplayan boşluklar arasındaki sonsuz uzay gecesidir. Galaksiler arası bu sonsuz uzay gecesi öylesine garip ve ıssızdır ki, bunun karşıtı olarak gezegenler, yıldızlar ve galaksiler iç açıcı bir güzellik yaratırlar.

Ama, bunlar çok azdır. Ola ki, Kozmos’ta bulunsak, bir gezegene rastlama olasılığımız on milyar trilyonun trilyonunda (33 sıfırlı) birdir.  Günlük yaşamımızda böyle bir sayı için zorlama sayı denir. Bu da evrende dünyaların ne denli değerli olduğunu ortaya koymaktadır.

Bir galaksi gazdan, tozdan, yıldızlardan oluşur, milyarlar ve milyarlarca yıldızdan. Birileri için güneş işlevi görüyor olabilir bu yıldızlar. Bir galakside yıldızlar ve dünyalar vardır. Belki de canlı varlıklar, akıllı canlılar ve uzaya yayılmış uygarlıklar da bulunmaktadır. Fakat uzaktan bir galaksi bana güzel bir eşya koleksiyonunu anımsatıyor, deniz kabukları ya da mercanlar gibi. Ölçülemeyecek kadar uzun zaman dilimleri içinde doğanın kozmik okyanustaki girişimlerinin ürünleridir bunlar.

Yüz milyar kadar galaksi, her birinde de ortalama olarak yüz milyar yıldız var. Bütün galaksilerde, yıldız kadar gezegen de bulunması olasılığı söz konusu. Böylesine akıl almaz sayılar karşısında, neden tek bir yıldız, yani Güneş insanların yaşadığı bir gezegene yaşara veriyor olsun da, başka olasılıklar bulunmasın?

Niçin Kozmos’un ücra bir köşesinde yaşama mutluluğuna yalnızca bizler ermiş olalım? Kanımca, evrende hayat kaynıyor olması, çok daha güçlü bir olasılıktır. Ama, biz insanlar bunu henüz bilemiyoruz.

Keşiflerimiz daha yeni başlamıştır. Sekiz milyar ışık yılı uzaklıktan bakıldığında, Samanyolu’nun içinde bulunduğu kümeyi bile zor bulabiliriz, değil ki, Güneş’i ya da yerküremizi… Üzerinde insan yaşadığından emin bulunduğumuz tek gezegen, kayalar ve madenlerden oluşmuş minnacık bir küredir.

Dünyamız. Güneş ışığının yansımasıyla hafiften parlayan bu yerküre uzayda kayıp bir cisim gibidir.

Siz de fikrinizi söyleyin!