Edebiyat,  Kitaplar

Komşu Duvarı – Vicdan Efe

“Tambur Ağıtları” öykülerinden sonra bir kez daha Vicdan Efe ile karşılaşmak güzel oldu. Öncelikle “Komşu Duvarı” ismi okurda hoş bir etki bırakıyor. Galiba komşu sözcüğünü de komşu kavramını da özledik. Elbette bunu söylerken yaşı ellinin üzerinde olanlardan söz ediyorum. Yaşı kırk hele otuzun altında olanlar okuyorsa, sanırım aklımdan geçenleri tam olarak anlatabilmem pek mümkün değil.

Kapakta karşılaştığımız soğuk apartman pencerelerinin önünde duvara yaslanmış duran kadının bakışıyla içeride daha çok karşılaşacakmışız gibi duyumsamak mümkün. Daha ilk andan komşuluk duygusunu özlemeye başlıyoruz.



Öncelikle öykü üzerinde durmak isterim. Nedendir bilinmez; birçok okur öyküyü romanın ilk basamağı olarak görür, oysa kesinlikle ilgisi yoktur. Öykü başlı başına türdür, önemli ve değerli bir türdür. Dünyada ve ülkemizde sadece öyküleriyle bilinen çok değerli yazarları hepimiz biliriz. Bir öykü yazarı yaşamı boyunca öykü yazabilir, bence bu o yazarın değerini arttırır yüceltir. Vicdan Efe de benim için iyi bir öykü yazarı…

İlk öykü son yıllarda karşımıza çokça çıkan, tür olarak adını koymakta zorlandığım bir biçemde yazılmış. Bilinen öykü temasının, yazım tarzının, zaman ve mekân kavramının dışında bir farklı bir öykü. Kimi zaman kendimi kaptırıp arkasını merak ettiğim, kimi zaman da olayların arasında kaybolduğum öykü kendini merakla okutuyor. İçine girer girmez aynı anda fantastik bir dünyaya yolculuğa çıkıyoruz. Kişilerin hiçbirinin isimleri yok, isim yerine karakterlerini yansıtan tanımlamalar öne çıkıyor. Bazı tümcelerde kişilerin isimleri aynı anda yapıları ve o andaki eylemleri de anlatıma yansıyor.

Nereden geldiği nereye gideceği belli olmayan bir trenin yolcuları nereye gideceklerine kendilerinin karar vereceklerini öğrendikleri andan itibaren karmaşa başlar. Belki de okur da bu andan itibaren yolculardan biri haline geliyor ve nereye gidilebileceği üzerine kafa yormaya başlıyor. Aslında böyle bir yolculuk var mıdır, o da kesin olarak anlaşılamıyor. Belki de herkes düşsel bir yolculuğun içine girmiş ve herkesin düşleri birbirine karışmış sürüp gidiyor.

“Var olma savaşı yeniden başlıyordu” derken böyle denmek istenmiş olabilir mi?

Ardından gelenler ise daha alışkın olduğumuz türden yaşanmışlıkları içeren türden öyküler. Neredeyse her biri toplumun farklı kesimlerinden, kişilerinden söz ederken okuru kendi içine çekmeyi başarıyor.

Vicdan Efe her öyküsüyle okuru düşündürüyor. Çoğunda eminim okur kendini kahramanın yerine koyacaktır. Üstelik kadın, erkek ya da çocuk olduğuna bakmadan… Hepimiz zaman zaman kendimizi bir başkası yerine koymaya çalışmaz mıyız? Daha doğrusu böyle olması gerekmez mi? İşte “Komşu Duvarı”nı okuduğunuzda genelde yapmamız gereken bu görevi kendiliğinizden yapacaksınız.

Kitapta on üç öykü var, her biri kendi içinde değerli. Tamamından tek tek söz etmenin gereği de yok anlamı da… Ben kendimce aklımdan kalan birkaçından birkaç sözcük paylaşmak istiyorum, kalanı da daha sonra okuyacakların değerlendirmesine kalsın.

Evlilik Kararı: Bu öyküyü yazmak için sanırım önce kadın gibi düşünmek, kadın olarak yaşamak ve kadın yazar olarak yazmak gerekli diye düşünüyorum. Genç kızlıktan yetişkin kadınlığa geçene değin aile kurma beklentisi içinde olma, hayaller kurma, hemcinslerinin düşünceleriyle karşı karşıya kalma gibi konular çok güzel irdelenmiş, sevdim… Hele son tümce, onca ciddi konuşmanın içinde nasıl da gülümsetti beni. Eminim “Kuru kafa”yı da…

Üzümsüz Bir Bağ: Modern bir köy – kent masalı… Köyde yaşayıp küçük beklentilerle mutlu olmaya çalışan bir ailenin bir ferdinin kent karmaşasında düşmesi olası tuzaklar ve umarsız beklentiler ne denli içten anlatılmış…

Taş Duvar: Kitaptaki “duvar” adını içeren tek öykü, aslında duvar imgesinin iki kesimdeki bakış açısını çok çarpıcı bir şekilde anlatıyor. Elbette sadece duvar imgesi değil vurgulanan, köy ve kent yaşam biçimleri ve dünyaya bakış biçimleri de. Hem yetişkin gözüyle hem de çocuk gözüyle. Özellikle çocuk gözüyle olanı daha çarpıcı.

İçeriden Kilitli: Bu öyküyü okurken kendimi öykü kahramanının yerine koymaya çalıştım. Çalıştım diyorum, o kişi ben olsaydım aynı şekilde davranabilir miydim, bilemiyorum. Ne yürekli bir özsavunma diye hayran oldum. Hiç yüksünmeden, bir şeyden çekinmeden sadece yaşanmış olanı aktararak “böyle, böyle oldu” diyebilmek çok cesurca geldi…”

Özellikle öykü sevenler, türünün bu özgün örneğini okuyun.

Kutlarım Vicdan Efe.

Bir sonrakinin arası “Tambur Ağıtları” kadar açılmasın…

M. Osman AKBAŞAK

Siz de fikrinizi söyleyin!