Güncel - Aktüalite,  Siyaset,  Tartışma,  Toplum

Karantina Günleri

Benim ben olma olasılığımı hesaplayan Sn. Ergun ZOGA, 4 milyarda 1 şeklinde sonuç bildirmiş ve bu sonucu da matematiksel formül şeklinde tahtaya yazmıştı.

Vay beee, demiştim.

Sonraki yaşantımda tanıştığım herkes için piyango gözü ile olasılık değerlendirmesi yapıp mutlu olmuştum. Öyle ya 80 milyonda 1 olasılık içerisinde tanışmamız mümkündü. Yabancı birisi ile tanışmayı ise 7 milyarda 1 olasılık kapsamında değerlendirip zaman içerisindeki yaşam yolculuğuna devam ettim.

Sonrasında tanışmış olduklarımı iyi, kötü ve nötr olarak ayırıp iyi insanlar ile karşılaşma olasılıklar üzerinde sonuçlar çıkardım. Bu istatistiksel sonucu kişisel verilerin gizliliği kapsamına girdiği için vermeyeceğim.

Yok ya şaka yapıyorum. Tanıştığım toplam 256,320 kişinin 255.820 si nötr, 450 kişisi kötü, 50 kişi ise benim kriterlerime göre iyi çıkmış. Bu sonuçlardan sonra her tanışmaya olasılık hesabı içerisinde kalarak pozitif düşünceler ile bakmamaya başladım.

İyi mi yaptım, kötü mü yaptım bilemiyorum. Ne olduysa oldu . Yaşam geçti, son çeyreğe dayandı. Bu çeyrekte yaşayacağım büyüme ya da küçülme yüzdelerinin artık toplam üzerinde etkisi hiç olmayacak.

Bu günlerde yaşadığım negatif olasılık hesaplarından da sıkıldım artık. Ölüme sebep olan her şeyden bahsediyorum. Kanser, grip, trafik kazası, deprem vb her şey geride kaldı. Virüs belası çıktı. Yayılma oranı, bulaşma olasılığı, olasılıkları düşürme yöntemleri, riskli guruplar derken yapılan tüm hesaplamalardan nefret etmeye başladım. Pozitif olasılık hesaplarını tutturamamış bir birey olarak, negatif olasılık mutlaka beni yakalar düşüncesinde ya da korkusunda değilim.

Kendime uyguladığım, karantina konusundaki tecrit disiplini ise, kendim için değil. Herkesi kucaklayıp, sarılan, hâl hatır sorup sohbet eden birisi olarak onlarca kişinin hayatına duyduğum saygıdan dolayı evdeyim.

Anne karnına düşmeden, Dünyaya gelme konusundaki o yüksek olasılığı yakalayacağımı bilmiyordum, Nazım Hikmet’in “Hoş geldin bebek” şiirini hiç duymamıştım. İçinde yaşayacağım Dünyayı, ülkeyi, evimi hiç bilmiyordum. Ne rengim vardı ne ırkım ne dinim ne de cinsiyetim, bilmiyordum çünkü.

Bildiklerim ise kâbus oldu zaman zaman. Keşkelerimin faydası hiç olmadı.

Özlediklerimi hatırladım. Başını okşadığım oyuncu karakterli sokak köpeğini, çığlık çığlığa martıları, masmavi akıntılarındaki boğazı, yeşil dallarında renkli çiçeklerle süslemiş gülleri, diğer çiçekleri ve ağaçları ile var olan yaşam coşkusunu özledim. Onlar için olasılık hesabının, yaşattığı insanlara bağlı olduğu düşüncesi ile tekrar burkuldum, üzüldüm.

Artık İnsanlar arası dünya savaşları bitti galiba. 1, 2, 3 derken Doğanın top yekûn savaşı başladı İnsan karşı. Kesin olarak bildiğim şey, insanın bu savaşı kazanamayacağı, ancak kazanma konusunda göstereceği inat içerisinde yok olma tehlikesi yaşayacağı. Ve benim o savaşların şiddetli dönemlerinde olmayacağım olasılığının artık %100 olduğu. O günleri göremeyeceğim.

Çok net bir olasılık sonucu bulduğum için mutlu mu olmalıyım?

Geleceği bu kazanılması mümkün olmayan savaşlardan kurtarmak için bir şeyler mi yapmalıyım?

Karantina günlerini kazasız belasız geçtikten sonra kalan günleri daha hoyratça kendim için mi harcamalıyım?

Sorular, sorular ve çokca sorular içerisinde geçen karantina günleri.

Yaşamın geçmişi, bu günü ve geleceği hakkında bu kadar belirsiz soruyu virüs gibi aklıma sokan Korona’yı ayağa kalktım ve alkışlıyorum arkadaşlar. Yaşamınıza değer katan, sorgulatan bu küçük yaratığı unutmayın.

Siz de fikrinizi söyleyin!