Biyografi,  Deneme,  Güncel - Aktüalite,  Mitoloji,  Tarih,  Tartışma,  Toplum

Kadın Tanrı Doğurdu (7)

Anu, cennetin ve göklerin Tanrısı olarak, bulutlardan oluşmuş bir masada en leziz yiyecek ve içecekleriyle sıradaki davetlilerini bekliyordu. Melekler, sırtlarında Türkan Saylan ve Sappho’yu getirip ve çok naifçe masadaki yerlerine oturmalarına yardım edip uzaklaşırlar.

Anu: Kutlu bir akşam olacak, hoşgeldiniz sevgili khatunlar. Öncelikle dilmundaki (cennetteki) güzel zamanlarınızdan fedakarlık ederek, davetimi geri çevirmediğiniz için sizlere çok teşekkür ediyorum.

Saylan: Carpe diem yaşayacağımız herhangi bir an olacağını zannetmesemde, bu ince davetinize teşekkürler. Merhaba An! Ben sizin diğer isminiz olan An ile hitap edeceğim, sebebi açık ve ortada; carpe diem, cennetlik An 🙂 !

Sapho: Esenlik dolu akşamlar olsun diyeceğim de hangi Tanrı kabul eder gerçekleştirir dileğimi bilemiyorum, belki bu masada da Tanrılar müdehaleden uzak kalacak. Hoş buldum demek adetten, bimukabele… 🙂

Hafif bir tebessüm oluştu.

Anu: Sizleri davet etme sebebim, kaderlerinizde her türlü zorluğa rağmen kendi çağlarınızda hayatınızı insanlara adarken, yaşamınızı ya da en sevdiklerinizle yaşayacaklarınızı feda ettiniz. Sayenizde, dilmunda nüfus arttı. Okuttuğunuz her kız ve o kızların yetiştirdikleriyle medeni olma yolunda tarihin kararsız çizgilerine yön verdiniz. Ahlaksız ve suçlu nüfusun çoğalmasına da engel oldunuz. Tebrikler.

Her ikinizde bulunduğunuz zaman dilimlerinde günahkar insanların/şeytanların hedefi oldunuz. Her şeye rağmen yılmadan yolunuza devam ettiniz. Çocuklarınıza daha güzel yarın bırakmak için elinizden gelenin en iyisini yaptınız.

Gittiğiniz yolda çok fedakar adımlar atarak, hiç tutulmayacak minik ellerin elinden tuttunuz. Köle tüccarlarının ellerinden minik kızları kurtararak güzel bir hayat yaşamalarına sebep oldunuz. Dilmuna öğrencileriniz ve sizler buraya geldikten sonra bile, açtığınız ufukta okumaya devam eden kızların sizlere minnetini izlemekse, adıma çok mutlu eden bir seyir.

Sappho: Yaşarken neden bu tebriği almadık? Öncelikle kendi adıma şunları iletmeliyim. Tarihte ilk ilkokulu açarak, tarihin akışını değiştirdiğimin bilincindeydim. Başarılarım, köle tüccarlarını ve kadın düşmanlarını karşımda topladı. İftiralarıyla beni sürmeden önceki ailemle ve okuttuğum kızlarla olan anılarım birer cennet hatırası olarak kaldı. Peki ödülüm öldükten sonra, yüce divanınızdaki bu şatafatlı sofrada teşekkür mü yani?!.

Saylan: Ben, Sappho zamanlarından şanslı bir zaman çizgisinde yer aldım. Biz kadınların özgürlüğünü kazandıran Atatürk’ümüz cehalete karşın aydınlık sunmuştu. 1938’den sonra coğrafyamızda, karanlık her geçen gün artıyordu. Tek istediğim Mustafa Kemal Atatürk’ümüzün kızı olarak, onun izinden en iyi şekilde yürümekti. O doğuda 8 yaşlarından itibaren başlık parasıyla satılan kızların evlendirilmek için yaşlı, ağa ya da şeyhlerin önünü kesmeyi eğitimle mümkün bulmuştum. Kızlarımız yaşamadan ölmemeliydi.

Hiç elleri tutulmayacak çocuklara yardım ulaşmasına vesile oldum, onların elinden tutup karanlıklardan aydınlığa çıkmalarına sebep oldum. Bu anlatımlarımın sizin için ne kadarı ifade ediyor, çok büyük cennet Tanrısı An! Hadi diyelim ki hasarlı yaratıklar yarattınız, köle tüccarları gibi acımasız; peki neden o çocukların gözyaşlarını silmek veya hasarlı yaratıklarınıza neden engelleyici durumda bulunmadınız?

Anu: Lütufkar ruhlar, açıkçası söylemlerinizde fazlasıyla haklısınız; hoşgörü sunuyorum. Biz Tanrı ve Tanrıçalar insanlara müdehale edemiyoruz. Hepimizin yaşayanlar için müdehale sınırı var, çünkü daha kendimizden ruh üflemeden, dünyadaki canlılar için projeyi hazırladığımız vakit, bir anlaşma yapmıştık. Bu anlaşmaya göre canlılara müdehale etmeyecektik. Anlaşmaya uymayan ise, intihar edilmek üzere zorlanacaktı. Bu şu demek sevgili konuklar, bizler yalnız intihar edersek geri dönemiyoruz, yoksa elbette ölümsüzüz.

Anlaşmayı çoğunluğumuzun kabul etme sebebi, işgüzarlığın önünü kesmekti. Ne kadar çok inanılırsak o kadar büyük Tanrıyız. İçimizden herhangi bir Tanrı insanlara müdehale etseydi, tepkiyle ve daha iyisini yapmak için bir başka Tanrı veya Tanrılar karşılarına çıkacaktı. Bu durumda, yarattıklarımızın hem seçimlerini bilmeyecek, hem de seçimlerinin sonuçlarını bizler de yaşamayacaktık.

İlettiğim sebeplerden, sizleri kötülüklerden esirgeyemeyen tüm Tanrı ve Tanrıçalar adına çok özür diliyorum; onlar ve adıma da sizlere minnetimi iletiyorum.

Sappho, hüzünlü bir edayla konuşmasına başladı.

Sappho: Dilmunda, Türkan gibi benden çok sonra yaşamış olan aynı coğrafyadaki insanlar ile sohbetlerimden çıkarımım; hiç taşları toplayamamış olduğum gerçeği ile yüzleştirdi. Bir coğrafik bölge nasıl asırlar sonra aynı sınırlarda, benzer sorunları yaşar diye düşündükçe, dilmunda insanlığa ve sizlere umutsuzluk cehennemi yaşadım.

Anu: Biz Tanrılara yazdığın şiirlerin dahilinde, söylediğin şarkılarınla; dünyadaki şöhretin burada da devam ediyor. Sen hep ışık oldun, düşmanların senin unutturulman için ne çok şey yaptı ve bak hala hayranların, seni zaman çizgisinden silmek isteyenlere inat unutmuyorlar seni.

Sapho: Sizler, sanatçı olarak belki ruhuma bir değer katmamış olabilirsiniz. O acılarımdan, sizlere isyan kelimelerimden oluşan şiirlerimi yazdığım vakitlerde, sizleri yok da saymıştım. Buraya gelme sebebim, siz Tanrı ve Tanrıçaların sunduğu dünyadaki yaşam standartları için yaptığınız açıklamada Anu, neden müdehale etmediğiniz sebepleri duymak istemiştim.

Duyduklarım karşısında siz Tanrı ve Tanrıçaların kararına saygı duymadığım gibi kınıyor ve sizlere isyan ediyorum. Çünkü, dünya gezegeni son buluncaya dek; çok az insan çok zengin olmak için, çok insan ve çok canlı ezilecek. Bu duruma ben insanlar için kader diyemiyorum, bu duruma tanımım; sizlerin temelini hazırladığınız katliamlar olarak buluyorum. Anu, ben binlerce asır sonra tekrar yaşayacağım, peki ya siz karar verenler inançlar zayıfladıkça nasıl yaşayacak, bence bu konuda yüksek şurayı uyandırın bakalım, nelere ulaşacaksınız merak ediyorum.

Anu: Bir çoğumuzun gücü azaldı. Bakmayın bizler de yorgun düştük. Yenilik yapmamız gerektiği zaman birleşip yol almayı biliriz ki o vakitse, birkaç bin asır sonrasında gelecektir. Durumları bizler binlerce asırdır görüyorduk. Saylan, düşünüyor ve sözlerini hazırlıyor gibisin?

Saylan: Fani dünyada hep merak ettiğim konuya değindiniz. İnananlarınız kadar güçlü olduğunuzu ilettiniz siz Tanrı ve Tanrıçaların. Hesapladığınız formülden çıkan sonuç, yeryüzünde çoğunuzun unutulduğu ve tapılmadığı zamanlardasınız. Yeni Tanrı ve Tanrıçaların karşısında kaybettiniz, misal olarak bir örnek vereyim, şu an dünyada bir muktedire ilah yenildi. İlahtan çok ona tapıyorlar. O da gücünü kullandıkça, insanlar daha az zor kullansın diye daha çok tapıyorlar. O oy kazanırsa kaos bitecek sanıyorlar, ona dualar edilirken diğer yandan; ona inananlar ya da inanmayanlar, bir şekilde popülerite kazandırtıyorlar. Yani demek istiyorum ki yarattığınız yeni Tanrılar, siz Tanrıların yalnız acımasızlık örneklerinin izinden yürüyorlar.

Tüm yeniler de siz eskilerin izinden güç kazanma peşinde yürüyorlar. Sonuç nereye varacak bilmiyorum ama, bir bilim insanı olarak iletmeliyim ki siz Tanrı ve Tanrıçalar, biz iyi niyetli insanlar kadar sevilmiyor olacaksınız. Asırlar geçse de cüzzamlı insanlar için verdiğim çabam unutulmazken, sizler yalnızca isyanlarda anımsanacak ve küfür destanlarında ya da lanetlerde yer alıyor olacaksınız. Zamana bıraktığınız planlar da ortada, yarattığınız bu dilmunda belki yıkılır, belki de her şey koca bir sıfıra varır.

Anu: Siz insanlar yarattıklarımızdan dolayı, bizlerinde hata yapmış olabileceği ihtimaline dahi katlanamıyorsunuz. Neden suretimize benzer yarattık siz insanları, bizim suretimize benziyorsanız, suretinizden suretimizi tahmin edebilir, bizleri de çok yargılamayabilirdiniz. Dilmuna gelirsek Sappho, ben yalnızca dilmunu ve gökleri yarattım. İnsanlar gündüz mavi gökyüzünü sevdikleri gibi, onlara uyurken de yıldızları bahşettim, hatta yıldızların lütufum olduğunu anlasınlar diye, yağmurlu havalarda onları özlettim. Benim ilk anlaşmada rolüm, dilmun ve göklerdeydi. Elbette bazı görevlerde başka Tanrılarla da yer aldım, fakat asla bulunduğunuz atmosferdeki olayların etkilerinden sorumlu değilim. İyi niyetli ve doğru yaşayan siz insanlara mükafatı vermeyi ben istemiştim.

Ben bir Tanrı olarak, ölümsüz yaşamıma devam etmek istiyorum. Diğer Tanrı ve Tanrıçaların karşısına çıkmadıysam, bilin ki gücüm yetmeyeceğinden.

Sappho: Sözlerinizden sonra, diğerlerinden sizi bir adım önde buldum tebrik ederim. Ben ve Saylan gibi insanlara cennetle borcunuzu ödemeniz mümkün değil. Hesaplaşmamız mümkün değil! Bakın, ne ben ne de Saylan bir yudum bir şey içmedik ve bir kırıntı dahi ağzımıza koymadık, hem de sunduğunuz bu güzel şatafatlı sofradan. Affetmek sizleri ne mümkün?!. Siz günah çıkardınız ben cevabımı ilettim, diyeceklerim bu kadar çok bile konuştum!

Saylan: An’ların toplamı sınırınız olan dilmunda mı sanıyorsunuz? Hayır değil. Burayı bile gerektiği gibi hazırlayamamışsınız. Bakın size asıl cenneti anlatayım. 

İyileştirdiğim hastanın mutluluğunun yüzüne baktığımda yaşadım cenetimi! Okuyarak ilerleyen her kızımda, sunduğu yarınları görünce yaşadım cennetimi. Kocamın yüzünde ya da oğullarıma sarılırken yaşadım cennetimi. Burada cennet falan palavra! Asıl cennet güzel yaşamakta. Sizin cennet anlayışınız bu sofra ve dinginlik. Benim cennet anlayışımı anlamanız da mümkün değil ki sunduklarınız ortada, üstelik yaşadıklarımı da yaşamadınız ki anlayasınız ve sunasınız cennet…

Sappho gibi sizin halinize bir nebze hak versem de affediniz, çok da taktir edemedim. Şunları söylemeden edemiyorum, siz Tanrı ve Tanrıçalar, bizlerin karşısında ezildiniz ve ezileceksiniz. Benim yolumu seçen aydınlanmacılar, dünyaya güzelliklere öncü olarak, sizleri hiç var olmamış sayacak nesilleri yetiştirecek. Kurbanlarınız azaldıkça, yarattığınız ırklar mesut yaşayacak.

Eylemlerimizde gizli samimiyetimiz, eylemlerinizde gizliydi kaderlerimiz. 

Hem bana, hem Sappho’ya ya da birçok dünyanın daha yaşanılır olmasına sebep olan insanların olmasına sebep olmamalıydı. Öyle bir düzen kurmalıydınız ki bu dünyada bizim gibiler hayatlarından fedakarlık ederek yaşamamalıydı. Hiç hak etmediğim iftiralara uğradım, aynı Sappho gibi. 

Değişmez tek şey doğrudur, ben dilmunu pek kendime göre bulmasam da işittiğim kadarıyla, bana kötülük ayakları yapanların bazıları cehennemlerine ulaşmışlar.

Cennetim umduğum gibi değil, fakat birileri için cehennem gerektiği kadar cezada doğru onanmaların yeri olması umuduyla.

Dedi ve Anu’ya baktılar, Anu sözlerini bulamıyor gibiydi. Biraz dilmun hakkında biraz da dinler hakkında sohbet edip ayrıldılar. Tekrar dilmundaki haneleri için Anu melekleri çağırdı. Sappho ve Saylan, Atatürk’ün dilmundaki malikesine varmak için karar kıldılar, yolculukları boyunca Anu ile sohbetlerini tartıştılar, hoş bir ima bırakmıştı. Yolculuk tamamlanınca melekleri gönderdiler.

Dilmundaki en büyük malikane Atatürk’e aitti, Anu ve diğer Tanrılardan daha çok dua almasından hak etmiş olmalıydı. Girişteki bahçede Zübeyde Hanım’la birlikte oturan Ali Rıza Bey’e Sappho, büyüttüğü oğul ve kızı için anılar anlatmasını rica etti.

Bir ülkenin kaderini tam bağımsızlıkla kutsayan asil ruh, ne eylediyse güzel eyledi. Çocuk esirgeme kurumları, Kızılay ve devlet parasız yatılı okullar gibi en büyük kurumları, çocukların güzel yarınlarında yaşamaları için, en iyi zemini hazırlayan dünyadaki en iyi kalpli liderdi biri. Bir diğeri abisi gibi evlatlık edindiği çocukları okuttu ve miraslar bıraktı. 

Tanık olduğum anılardan işittiklerimde, eğitimin ilk aileden geldiğini tecrübe ettim. Ben de cennette artık biraz gezeyim.

Elçi Hüma

***

Bu yazı bir kurgu yazısıdır. Bu kurgumla öncelikle eğitimde fedakarlık eden büyüklerimizi sevgi ve şefkatle anıyorum. Tüm öğretmen ve annelerimizin kadınlar gününü en içten duygularımla kutluyorum, çünkü en değerli emeği sizler veriyorsunuz.

Kadın, evlat büyütür; evlat, kadına minnet duyar!

***

Yazımla vedalaşmadan size bir soru sorayım, cevaplarınızı bekliyor olacağım:

Dünya düzeninde bazı canlıların yaşamı bazı canlıları avlamayla mümkün, misal kuzu kaplana yem oldu, hiç düşündünüz mü neden dünyada hiç adalet olmadı? Ya da neden denge böyle kuruldu? Fikirlerinizi merak ettim.

 

 

yazıyı sesli okumak isteyenler için:

 

 

 

Gündem Arşivi kurucusuyum, sitede editörlük dahilinde; yayın yönetmenliğini de ben yapıyorum.

Siz de fikrinizi söyleyin!