Edebiyat,  Kitaplar

Irmak Kitabı

Gazi Tuğrul Ertuğrul’un, daha ilk anda insanda sevinç yaratan, insanın duyarlıklarına zengin çağrışımlar ileten (İmgeden Kavrama Felsefe) alt başlıklı Irmak Kitabı’nı elimle kavrar kavramaz içimde durdurulamaz bir biçimde İlhan Berk’in Güzel Irmak şiirini okuma isteği uyandı. Okudum ben de. Ama Irmak Kitabı’nı okuyup bitirdiğimde tutup bir kez daha okudum: 

“Küçüğüm, bu senin sesin, güzel ırmak 

Önce rüzgârın öptüğü, sonra benim öptüğüm 

Bu bitmemiş şiirler senin ayak bileklerin 

Soluğun, kokun, karnın, gölgeli gözlerin 

Bu böyle çözülü göğsün, enine boyuna dudakların 

Sabahlara kadar ki büyük gözlerin böyle 

Bu dal gibiliğin, saçların, kırmızı ağzın 

Bu üstünde onca seviştiğimiz yatak sonra 

Sonra bu benim anı artığı eski yüzüm 

Tüylerin, tay boynun, küçücük çocuk ellerin 

Böyle yukarıdan aşağı gidiyorum seni 

Karışıyor, korkunç, ellerimiz ayaklarımız 

 

Güzel 

Irmak” 

Ustanın şiirini, Irmak Kitabı’nı bitirdikten sonra tekrar okumama bir Fransız felsefecinin aklımda kalan; “Estetiğin en son varacağı nokta sadeliktir,” sözü mü neden oldu? Tam olarak bilmiyorum. Sanki söz, Irmak Kitabı’nın kapağını, sayfa düzenini, ama en çok da içeriğini alkışlamam için yardımıma koşmuştu. Açıkçası şiir de bu alkışa eşlik etti. 

Kitabın girizgâhında Sipinoza’dan pasajlar var. Öncesinde ise Tolstoy’un bir sözü ve Suat Hayri Küçük’ün bir yazısı yer almış. Bunlar Irmak Kitabı hakkında ön çağrışımlar uyandırıyor okurda. Yani bunlar resmin bir parçası, boşuna değil. Belli ki yazar okuru düşsel, düşünsel evrenine hazırlıksız almak istememiş… Dahası bir anlama ve anlamlandırma eşiği de beklemek için okurdan… Siz buna; “yazar, sıradan bir okuru geri çevirmek istemiş,” de diyebilirsiniz. Bazı kitapları okumak için bir yığın alt okumalar yapmak gerekir sahiden de. Bence bunu da demek istiyor yazar. Öyküsüz, şiirsiz felsefesiz ömür geçiren biri yazarın hatrına, ya da okumuş olmak için okuyamaz böyle kitapları. 

Irmak Kitabı, başından sonuna kadar imge dünyasında bir yolculuk hali aslında.  

“Yola çıktım, yolculuğuna onun.” (S:10) 

Kitap bir şiir kitabı mı, bir öykü, bir deneme mi? Yanıt: Hiçbiri ve hepsi! Yazı türlerinin birbirlerinin içinde eridiğini görüyorsunuz kitap boyunca. Masalsılık, destansılık da ekli bu dediklerime. Sipinoza adı geçince söylemeye gerek yok belki, ama yine de söylemiş olalım. Irmak Kitabı bir felsefeden süzülerek çıkmış karşımıza. Irmağın felsefesi… 

“Zaman her nesneyi aşındırır, ırmak da yatağındaki taşları…” (S.31) 

Irmaktan Akışlar başlığı taşıyan birinci bölüm, felsefenin içinden bir bakış kuşkusuz. Geçmişe, şimdiye ve geleceğe… Irmağın yatağından, su damlacıklarından, çakıl taşlarından… Ve bir imge denizinden… Elde edeceğiniz sonuç: “Irmak akışı kesilmez bir duruştur.” (S:35)  

Katmanlı ve düşsel bir inceleme Irmak Kitabı. Ama öteki bir gözle. Sonsuzun, ırmağın şahsında kristalize edilmiş biçimi bir ölçüde de. “Bir dağın eteği, kaynayan bir pınarın başıdır…” (S: 40) Bir ırmak denize ulaşmada gösterdiği kararlılığı, kaynağına bağlı olmakta da gösterdiğine göre, döngüyü anlamanız zor değil. Yazarın daveti biraz da bu aslında. Siz de ırmağın kalbini okuduktan sonra yola çıkabilirsiniz. İsterseniz yolunuzu kendinize çevirin. Kaybolmak için / kendinizi arar gibi… 

“Irmak, kavuşan yanıdır suyun. Su kendi öyküsünü, kendi yaşamını kurar ırmağın yatağında.” (S:43) 

“Irmak hırçın ve asi olduğu kadar sevecendir. Yolunun üzerindeki tüm tarlalarla paylaşır suyunu; etrafını yeşertir, büyütür ve besler. Bu nedenle ırmak; gidilen ve varılan olduğu kadar, beklenen ve çağrılandır.” (S.35) 

“Başka bir deyişle, dünyanın bilgeliğini, engin bir denizle buluşturandır o. Bundandır bir filozof gibi telaşlı, bir sanatçı gibi tutkulu ve bir çocuk gibi sıçrak oluşu.” (S:40) 

Kitaptan yapılan alıntılardan anlaşılacağı gibi şiirsel bir senfonisi vardır Irmağın. Çığlıklar içinde bir senfoni hem de. Ritmi ırmağın akışında. Suyun ıslığıyla… Yazar bu konuyla ilgili anlatımını; ırmağın taşları yontmasına benzer bir yöntemle yapmış… O da sözcükleri suyun hallerinden geçirmiş, ırmağın büyüsüne tutmuş, yumuşatmış, duyarlıklarıyla yontup yerlerine yerleştirmiş sonra da. Irmak Kitabı’nı ilginç kılan konuya yaklaşım kadar, hiç kuşku yok ki anlatma biçimi… Yaşattığı dil tadı, edebiyat zevki… Neyi anlattığınız kadar nasıl anlattığınız meselesi o yüzden çok önemli. 

“Narin kıvrımlarla çölü aşıp, varmaya çalışır sığacağı susukuya.” (S:46) 

“Irmağın ritmi, yaşamın ritmidir; salınır, sıçrar, serpilir dünyanın avuçlarında.” (S:47) 

“Irmağın iki yakası, aynı ırmaktan su içen iki ayrı ülke.” (S:48) 

“Irmağın yaşamı, suyun sanatıdır…” (49) 

Irmak Kitabı‘nın ikinci bölümünde yeni bir kıvrıma açılarak Irmağın Arkeolojisi olarak sürdürmüş akışını. Bu akışı, Troia Ovası’nı sulayan Skamandros Irmağı beslemiş. Yazar bu akışın yaklaşık 2500 yıl öncesine kadar olan izini sürmüş. Skamandros Irmağı’na dair gözlemleri, iz sürmeye dair merakı çocukluğuna kadar uzanmakta yazarın. Geçmişe doğru köklenerek, geleceğe dair sürgün vererek… Şimdinin tam ortasında hem de… Yazar bu bölümde birinci bölümdeki büyülü anlatımdan uzaklaşıp düz bir anlatıma geçse de okuru tarihin, tanrıların, tanrıçaların ve söylencelerin dünyasına çekerek kapatmış o açığı… Farklı bir kıvam getirmiş anlatıma. Homeros ve onun İlyada Destanı akmaya başlamış günümüze doğru. Hiç bitmeyen bir akış bu… 

“Su eski Yunan’da doğurganlığın simgesidir. Troialı kadınlar, evlenmeden önce ırmak tanrısı Skamandros’a ‘Al Skamandros, al bekaretimi’ diye yakararak yıkanırlar. Genç kızlıktan kadınlığa geçiş evresini simgeleyen bir törendir bu.” (S:68) 

Yazarın Irmağın Şeyliği adını verdiği üçüncü bölümde ‘Anlam dile yapışık bir şeydir; aynı dil gibi zihinde kurulur ve her zihinde ayrı bir kavrayışı tetikler,’ cümlesi ile başlayan bir alıntı daha yer alıyor. Bu alıntı, Irmak Kitabı’nın dili ve anlamı için bir son okuma olarak da düşünülebilir. Yazar Spinoza’dan yapılan alıntılarla ilgili de “Benden yanlış anlamlar çıkarmayın,” dercesine “Amacım Spinoza’yı anlatmak değil,” diye uyarıyor okuru. Bu söylediğini; “Anlamak sevmenin başlangıcıdır,” alıntı bir cümleyle de destekliyor. Bu bölümde ayrıca I. bölümdeki büyülü anlatıma dönüş var. Bu da bir döngü mü diye merak ediyor insan. 

“Irmak, tozun özünde var olandır. Dünyanın minnacıklığına rağmen, içindeki sonsuz akışta ilerleyen sudan bir tanrıdır o.” (S:78) 

“Gökyüzüne köklenen bir dal gibi, denize köklenen bir gidiştir ırmak.” (S:79) 

Irmak Kitabı’nı belli zaman aralıklarıyla yeniden okumak için kaldırıp bir kenara koyuyorum. Üstüm başım ırmak imgeleri… Ve dışarıda yüreğimi tıklayan bir şiir. 

Gazi Tuğrul Ertuğul’a ne denir ki artık: Keşke daha çok ellerim olsaydı / daha çok parmaklarım / daha çok kalbim / daha fazla alkışlayabilmek için seni… 

(Irmak Kitabı (İmgeden Kavrama Felsefe) Gazi Tuğrul Ertuğrul, Akademim Yayınları, 80 sayfa) 

Hayrettin Geçkin 

 Sesli Okumak İsteyenler İçin;

Siz de fikrinizi söyleyin!