Güncel - Aktüalite,  Toplum

“İnsan saramadığı yarasını saklarmış bazen bir gülüşünün içine”

Ortadoğu kan batağı halindeyken de üç aşağı beş yukarı böyleydi düşüncem. Ama Ukrayna halkının başına gelenlerden sonra daha bir öne çıktı, daha bir gerçeklik kazandı.

Vahşi Batı yerinde duruyor. Bakmayın yöneticilerinin gözlük takıp kravat bağlamalarına…

Nâzım’ın dizeleri 21. Asır için de geçerli ne yazık ki: “Asrım sefil/asrım yüz kızartıcı…”

“Çağdaş ülkeler”, ”uygar ülkeler”, “demokratik ülkeler”, “gelişmiş ülkeler” gibi kavramlar fena halde düştü gözümden.

Gerçek anlamda çağdaş, demokratik ve uygar ülke yok aslında. Bunu bilerek yaşamamız gerekiyor. Ülkeler insanlarıyla ülke çünkü. Ülke insanlarının ortalama tutumuyla çağdaş, demokrat veya özgür.

Ukrayna’nın merkez seçildiği şu son Rus-ABD Savaşı önemli bir gerçekliği çıkardı karşımıza: Çağdaş, demokratik ve uygar ülkeler olarak tanımlanan ülkelerin aslında bu kavramları hak edecek herhangi bir özelliği yok.

İstemesek de “Gelişmiş ülkeler” deyince savaş üstünlüğü kazanmış, silah üreten, bizim gibi geri kalmış ülkelerde kendisiyle uyumlu hükümetleri iş başına getiren, dünya halklarını sömürmede önemli avantajlara sahip ülkeler geliyor aklıma. Kuşkusuz bunların başını da ABD çekiyor.

Eğer bir ülkenin yönetimi, o ülkenin oligarklarının elindeyse, o ülkede gerçek anlamda ne demokrasi, ne çağdaşlık, ne de özgürlüklerden söz edilebilir. Diyeceğim Trump gitmiş, Biden gelmiş, fark etmez…

Seçimler sırasında biri yerine, oligarkların başka bir kliğini işbaşına getiren halklar da çağdaş, demokrat ve özgürlükçü olmazlar ki.

Dünyanın durumu bu!

Bizim ülkemizde olduğu gibi bu ülkelerde de bir takım devrimci-demokrat, anti-militarist insanların olması, oranlarının şu veya bu şekilde olması gerçekliği değiştirmez. Çıkarmaya çalıştıkları sesten de şimdilik bir yere varılmaz. Toplumsal hayatı belirleyen oligarklar çünkü. Onların iktidar sözcüleri ve onların sözde bilim insanlarından, sözde uzmanlarından, sözde bilmem nelerinden oluşan yalan makinaları… Devlet yapısı, kurumları vs. buna dahil.

Göründüğü ve bilindiği üzere Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya gibi ülkelerde gerçek anlamda ciddiye alınabilecek savaş karşıtı hareketler olmadı? Yani oligark yönetimlerin keyfi yerinde. İstedikleri an, istedikleri yerde savaş çıkarabiliyor, istediği bölgede çatışmalı durumu sürdürebiliyorlar. Çağdaş, demokrat olduğunu düşündüğümüz, dolayısı ile savaş karşıtı tutum beklediğimiz Batı halklarının ezici çoğunluğu kendi ülkelerinin oligark yönetimleri ile hiç de ahlaklı sayılmayacak bir ilişki içinde. Dünyadaki vicdani düzey olarak altını çizebiliriz bu gerçekliğin.

Çar Putin’i köşeye sıkıştırma bahanesi adı altında Rus halkı ile dünya halklarını düşmanlaştırmaya yönelik tutum, bir yanda da sanata savaş açılarak yürütülüyor; Avrupa’da Dostoyevski ve Tolstoy’un yasaklanması vs. bunun bariz örneği. Ancak Almanya’da, Fransa’da, İngiltere ve İtalya’da halkın bu duruma görünür bir itirazı yok? Ya Avrupa’nın diğer ülkelerinde? Oralarda da yok.

Rusya’da savaşın gidişatından zarar göreceklerini düşünen Rus oligarkların Çar Putin’i incitmeden bu işin iyiye gitmediği yönündeki uyarıları dışında savaşı durdurmaya yönelik hiçbir çaba yok esasında. Yine Rusya’da bir kadının “Sadece içim yanıyor! Sadece içim yanıyor!” naralarından oluşan tek kişilik eylemi kendini tutuklatmaktan başka bir işe yaramıyor. Orda da sol, sosyalist birikimden, ya da onların kalıntılarından söz edilemez ne yazık ki artık.

Dünyanın herhangi bir yerinde barışı savunmak, giderek savaşı savunmaktan daha tehlikeli hale geliyor; demek hiç de abartı sayılmaz.

Yani diyeceğim insanlık tehlikede, halklar tehdit altında. Ağaçlar, sular, börtü böcek ne varsa… Savaşın sonuçları ise açlıktan, felaketten, salgından, yıkımdan başka bir anlama gelmiyor.

Bir iki gün önce bizim siyasi liderlerden birini dinliyorum: Kahramanlıktan, öldürmekten, yok etmekten söz ediyor. Yaşamı savunmuyor. Öldürmekten, susturmaktan söz ediyor olanca hararetiyle. Dünyanın başındakilerle aynı kafadan. Savaştan kendisinin ve partisinin payına nasıl bir şeyin düşeceğini hesaplıyor kim bilir?

Aşkın, edebiyatın, sanatın incelttiği dünyada yaşama düşleri kurmakta zorlanıyorum git gide. Gözüme uyku girmiyor son zamanlarda.. Çıkıp geceleyin aya, yıldızlara bakıyorum bol bol. Ağaçlardan, dağlardan, denizlerden gelen uğultuyu dinliyorum.

Dün, bulunduğumuz bölgede arsa soruşturan bir vatandaşın gidişatı nasıl görüyorsunuz şeklindeki soruma verdiği yanıtla bir kez daha tuz buz oldum: “Dediklerimi yabana atma hocam. Pahalılık mahalılık, geç onları. Bizim Reis işi biliyor, Rusya-Ukrayna Savaşı tam bir fırsat Türkiye için. Açık oy, gizli sayım mı yapılacak ya da her ne yapılacaksa seçimin bir an önce aradan çıkması ve dünya ülkeleri arasında gücümüzü korumak için AKP’nin muhakkak ve muhakkak iktidarda kalması lazım. Ve işi sağlama alması için de ilk icraat olarak şu muhalefetin sesinin biraz kısılması lazım.”

Dedim, daha da mı?

Şiyar Buzcu’nun şu dizeleri dilimdeydi kaç gündür:

“İnsan saramadığı yarasını saklarmış.
Bazen bir gülüşün içine
Bazen derin bir sessizliğe.”

Hayrettin Geçkin

Siz de fikrinizi söyleyin!