Bilim,  Deneme,  Felsefe,  Kategorisiz,  Kitaplar,  Sosyoloji,  Tartışma,  Toplum

İnsan Ömrü 122 Yıldan Fazla Olsa…

Merhaba CANLAR: Gündem Arşivi’nde yazı yazmam istendiğinde benden yazı isteyenlere sıraladığım mazeretleri getirdim hafızamın önüne. Baktım hiç birini İlkay Hoca’mın teklifinin önüne koyamayacaktım. İlkay Hoca, müstesna, nazik ötesi, hümanist, optimist yapısı ile beni kırarsan insanları, bilgi almak isteyen herkesi kırarsın diyecek gibi hissettim. Sonuçta birlikte yazışmayı belki ileride konuşmayı denemeye karar verdim. İşte ilk yazım:

İNSAN ÖMRÜ 122 YILDAN FAZLA OLSA…

Farz edelim ki her şeyi çözdük;
Hayat neden var,
Neden yaşıyoruz,
Neden iki cinsiyet var???
İki cinsiyetin alt benzemeleri veya kaymaları
Bunların hepsini çözdük.
Peki de neden insan ömrü en fazla 122 yılla sınırlı?..

Önce 122 yıl yaşayan kimmiş, ne zaman ölmüş bakalım. Dünyanın bilinen en yaşlı insanı Jeanne Calment, 122 yıl ve 164 gün yaşadıktan sonra 1997’de hayatını kaybetti.
Gerçekten de insan nüfusuna ilişkin son demografik veriler insanların en fazla 122 yıl yaşayabileceğini gösteriyor.
Bu durum, insan ömrünü uzatmak isteyen doktorlar arasında büyük hayal kırıklığı yaratıyor. Ancak, İnsan ömrünün genetik bir sınırı olduğunu düşünen biyokimyacıları ve moleküler biyologları hiç şaşırtmıyor
Bronx’taki Albert Einstein Tıp Okulu’nda konuyu araştıran moleküler genetikçi Jeanne Calment, Nature’da yayınlanan yeni makalesinde insan ömrünün doğal bir sınırı olduğunu söyledi.
Jan Vijg’e göre yeni bir tıp icat etmediğimiz sürece, sadece ilaç kullanarak ve sağlıklı yaşam sürerek bu sınırı aşmamız imkansız; çünkü 122 yıl DNA’mıza kodlanmış olan bir sınır. Evet, Türkiye ve Dünya’daki ortalama hayat beklentisini yükseltebiliriz. Ancak ne yaparsak yapalım bir gün yaşlanarak öleceğiz.
(Alıntılar… K.Demircan)

Şimdi insan denen varlığın genetik kodlarına bir bakalım.
Bu sayede neden doyumsuz olduğumuzu Şehvet-Şöhret ve Servet peşinde koştuğumuzu da anlamış oluruz.

Genetik kod nedir?
Genetik özelliklerimiz hücrelerimizdeki çekirdeğin içinde bulunan kromozomlarda taşınır. Kromozomlar DNA ve özel proteinlerin birleşmesiyle oluşur. DNA, hücrenin yönetici molekülüdür ve beslenme, solunum, üreme gibi canlılık faaliyetlerini yönetir. Bir organizmanın genetik malzemesi yani genomu DNA’da, bazı virüslerde ise RNA’da kayıtlıdır. Genetik kod, genetik malzemede kodlanmış bilginin canlı hücreler tarafından proteinlere yani amino asit dizilerine dönüştürülmesinde kullanılır. Bir genomun protein veya RNA (Ribo Nükleik Asit) kodlayan bölümleri genleri oluşturur. Proteinleri kodlayan genler kodon olarak adlandırılan üç nükleobazdan oluşur ve her biri bir amino asit kodlar. Nükleobazlar; bir fosfat, beş karbonlu bir şeker (deoksiriboz) ve bir azotlu organik bazdan oluşan kimyasal bileşikler olup DNA’nın temel yapı birimleridir.
Biraz bilimsel ve biyo teknik konular gibi gelebilir, ama aslında çok basit. İnsan carbondan oluşur, ve protein ile amino asitlerle yaşar. İnsanın hedonik (Zevkçi) bir varlık olmalarını ise bu bahsedilen protein şekli ve miktarı belirler. Şöyle izah edelim; çocuk beyni 3 yaşına kadar gelişimini tamamlar. 3 yaşına kadar doğru ve düzgün beslenirse, travma yaşamadan mutluluk hormonları salgılayarak yetişirse ileride bu çocuğun dahi, bilim insanı vb; üst düzey yaşam standardına sahip olarak yaşaması yüksek olasılıktır. Kısa bir not: tartıştığınız birinin küçükken beslenme ve aile yapısı ile ilgili bilgi sahibiyseniz onu fethetmeniz kolay olacaktır.

İnsanı doyumsuz yapan evrende tek ve hakim olma isteğidir. Mevla’nın dediği gibi “Zengin olmak çok şeye sahip olmak değil, az şeyle yetinebilmektir.” sözü bu doyumsuzluğu frenlemeye ve kontrol altına almaya kalksa da görünen o ki çok başarılı olamamış.

Oturamayacağı kadar evi, villası mekanı olanlar, sayamayacağı kadar parası olanlar, binemeyeceği kadar arabası olanlar ise hep bu uğurda yaşamlarını kendilerine zehir etmişlerdir. Bunlara sahip olabilmek için kaybettikleri (en başta sağlık, gurur, etiksel değerler vb…) şeyleri bunları tekrar elde etmek içinde kazandıkları serveti harcamanın çelişkisiyle yaşarlar.

Transhümanist filozoflar teknoloji yoluyla olgun (kamil) insan sayısını artırmak için insan ömrünü uzatmanın bir avantaj olacağını düşünüyorlar. Kişi ne kadar çok yaşarsa akıllanmaya o kadar vakti olur diyorlar. Bununla birlikte maksimum insan ömrünü uzatmayı başaramıyoruz.

Peki insanların 300-500 yıl arasında yaşadığını düşünün. Doğanın tabiatına aykırı olan bu durumun yukarıdaki hipotez doğrultusunda gerçek olduğunu farz edelim. 90’lık genç adamı aldatan diye başlayan bir haber duymaya ne kadar alışık olabileceğiz. Bir de şu bilgiye bakalım: 

“İnsan ömrünü uzatmanın yolu insan hücrelerinin çoğalırken DNA’yı hiç hata yapmadan kopyalamasından geçiyor. Kuantum fiziğindeki Heisenberg’in belirsizlik ilkesi nedeniyle bu imkansız.”

“Kusursuz kopyalama imkansız olduğu için insan vücudu DNA kopyalama hatalarını düzelten enzimler kullanıyor. Ancak bu da enerji harcayan bir şey. Bu yüzden 4 milyar yıllık evrim sürecinde doğal seçilim bize baskı yaparak insan ömrünün üst sınırını belirlemiş bulunuyor.”

Nick Lane, Yaşam Neden Var

Nick Lane insan ömrünü uzatmak için karşımızdaki zorluğu şöyle özetliyor:

“Yaşlandıkça hücrelerde DNA kopyalama hataları birikiyor. Bu da hücrelerimizi çalıştıran mitokondrilerin gittikçe daha az enerji üretmesi anlamına geliyor. Yaşlıların gençlerden daha az hareketli olması ve yorulmasının sebebi bu.”

Toparlarsak; insan ömrünü uzatmanın yolu hücrelerin çoğalırken DNA’yı hata yapmadan kopyalamasından geçiyor. Bu da Windows’un geriye kopya dosya yığması gibi bir süreci aktifleştiriyor. DNA’nın karmaşık yapısı bu hatasız kopyalamaya fazla izin vermiyor. Bu tür yazı/makaleleri yazmanın gereği insanı düşünmeye, araştırmaya ve yorumlamaya sevk etmesi içindir.

Şimdi kendinize şu soruyu sorun:
1- Arka mahallede bir cenaze varken hiç etkilenmezken yanınızdaki birinin ağlaması sonucu, ya da tv de dramatik sahne izlerken neden gözlerimiz dolar. Beynin kopya-taklit uygulamasının nedeni nedir. Genetik kodların benzeşmesi/eşleşmesi olabilir mi?!.
2- Vermek nedir? Birine bir şey verdiğiniz de canınız yanmıyorsa o şeyi vermiş sayılır mısınız…Verdiğiniz de canınız yanmıyorsa, verdiğiniz şey paylaşmak olmaz mı?!. Örnekleyiniz…
3- Bir sahneyi ben bunu daha önce yaşamıştım, dediğiniz de filmlerdeki dejavuya mı inanırsınız, ya da genetik kodlarınızın benzeştiği dünyanın başka noktalarında sizden birkaç kopya olduğunu mu düşünürsünüz?!.
4- İsteklerinizin bir listesini yapsanız, ömür boyu ihtiyaç duyup isteyebileceğiniz, kaç maddelik bir liste yaparsınız.
5- Kendinize ne kadar dürüst olduğunuzu hiç düşündünüz mü? Neden yalan söyleriz? Yalan bizim hangi zamanlarda zorunlu tercihimiz olur? Karşısındakini aptal zanneden, dünyanın en büyük aptalıdır sözünü kendinize hiç uyarladınız mı?!.
Bu soruları kendiniz çoğaltabilirsiniz.

Bir sonraki yazı da (Tabii yazmaya devam edin denirse!) görüşmek, beraber düşünmek üzere hoşça kalın.
Hangi konuda yazmamı isterseniz lütfen mail atın. dursunuzun33@hotmail.com

Gazeteci/Yazar/Danışman- Dursun UZUN

30 yılı aşkın süredir gazetecilik yapıyor. 2010 yılında Karıcığım Sevgilim Olur musun adlı kitabının ilk baskısıyla yazarlığa adım attı. Kitabın ikinci baskısı uzun bir gazetecilik/danışmanlık ve siyasi coğrafyadan sonra 2019 Kasım ayında yapıldı. Şu anda ülkenin her yerine ulaşıyor. Diğer eserleri Şehrin Çıkışlarını tutun (şiirler) Altta kalanın canı çıksın (Öyküler) Çakal kapısında yatırılan aslan Melda (roman) Çocuk kitapları 12 kitap Eğitim yayınları / Sosyal sorumluluk projeleri/kamu spotları 55 yaşında Tokat/zile doğumlu Mersinde yaşıyor. Evli Atatürkçü 3 çocuk babası...

Siz de fikrinizi söyleyin!