Felsefe,  Tarih,  Tartışma,  Toplum

İngiliz Proletaryası

Dostlarım,

Hiç daha önce ‘sınai devrimi’ diye bir şey duydunuz mu?

Bu devrim büyük sınai kapitalistler sınıfı ile birlikte, ondan daha büyük bir sınai işçi sınıfı meydana getirmiştir.

Bu sınıf, sınai devrimin çeşitli yapım işlerine birbiri ardına el koyduğu oranda kalabalıklaştı ve gücü de aynı oranda arttı.

Bu güç, direngen bir parlamentoyu, işçi birliklerini yasaklayan yasaları yürürlükten kaldırmayı zorlayarak, daha 1824’te, kendisini gösterdi.

Reform karışıklığı sırasında işçiler, reform yandaşlığının köktenci kanadını oluşturdular. 1832’de çıkarılan yasa, kendilerini oy hakkından yoksun bırakınca, isteklerini Halk Buyrultusu’nda açıkça dile getirdiler ve Tahıl Yasalarının kaldırılmasından yana olan büyük burjuva partisinin karşısında, modern çağların ilk işçi partisi olan bağımsız bir partide, Çartistler adı altında örgütlendiler.

Bu örgütlenme karşısında, elbet burjuvanın içinde bir tedirginlik olmuştu ve çok geçmeden bu korkularında haklı çıktılar çünkü devrimler oldu. Devrimlerin amacı ise, burjuvanın nefesini kesmekti.

Sonra, 1848 Şubat ve Mart Kıtasal devrimleri oldu; işçi sınıfı, bu devrimlerde pek önemli bir rol oynadı .

Ve  hiç değilse Paris’te, kapitalist toplum bakımından hiç kabul edilmez istekler ileri sürdü. Ve sonra genel tepki başladı.

Önce 10 Nisan 1848’de Çartistler’in bozgunu, sonra aynı yılın Haziran ayında Paris İşçi Ayaklanması’nın bastırılması, daha sonra İtalya’da, Macaristan’da, Güney Almanya’da 1849 felaketleri ve en sonunda 2 Aralık 1851’de Louis Bonaparte’ın Paris’e karşı zaferi. İşçi sınıfı umacısının istekleri, hiç değilse bir süre için sindirildi, ama ne pahasına…

Aşağı halkın,dinsel bir ruh durumu içinde tutulmasının gereğine daha önceden inanmış olan İngiliz burjuvazisi, bütün bu deneyimlerden sonra, bunun gereğini kimbilir ne kadar yakından duymuş olmalıdır

İngiliz burjuvası, Kıtali arkadaşlarının küçümseyerek dudak bükmelerini önemsemeden, aşağı sınıflara İncil’i öğretmek için her yıl binler ve yüz binler harcamayı sürdürdü, kendi yerli dinsel araçlarını pek yeterli bulmayarak, din ticareti alanında en büyük örgütçü olan Brother Jonathan’dan 40 yardım diledi ve Amerika’dan revivalizm, Moody ve Sankey vb. ithal etti; ve sonunda, ilkel Hristiyanlığın propagandasını yeniden canlandıran, yoksulların cennetlik kılınması için yakaran, kapitalizmle dinsel bir tarzda savaşan ve böylelikle, ilkel Hristiyanlığın uzlaşmaz sınıf karşıtlığı öğelerinden birini bağrına basan ve günün birinde, o sırada kendisini desteklemek için hazır para bulan varlıklı kişilerin başına bela olabilecek Selamet Ordusu’nun tehlikeli yardımını kabul etti.

Burjuvazinin, politik gücü, feodal aristokrasinin Orta Çağ boyunca elinde tuttuğu o kendine özgü biçimde, hiçbir Avrupa ülkesinde  hiç değilse uzun denebilecek bir süre  ele geçirememesi, tarihsel gelişim yasalarından biri olarak görünüyor. Feodalizmin tümüyle yok edildiği Fransa’da bile burjuvazi genellikle, hükümeti ancak çok kısa dönemler için ele geçirdi.

Louis-Philippe’in saltanatı sırasında, 1830-1848, burjuvazinin çok küçük bir kesimi, krallıkta seçmen olabilme koşullarının ağırlığı yüzünden oy hakkından yoksun kalan büyük kesiminden  çok daha egemen oldu. İkinci Cumhuriyet’te, 1848-1851, burjuvazinin tümü, ama ancak üç yıl, yönetimde bulundu; yetersizliği ikinci imparatorluğa yol açtı.

Burjuvazi, bir bütün olarak ancak Üçüncü Cumhuriyet’te yönetimi yirmi yılı aşkın bir süre elinde tuttu; şimdiden kuvvetli çöküş belirtileri göstermektedir.

Burjuvazinin sürekli bir saltanatı, ancak feodalizmin hiç bilinmediği ve toplumun, daha başlangıcında, burjuva bir tabana dayandığı Amerika gibi ülkelerde olabilmektedir. Kaldı ki, Fransa’da ve Amerika’da bile burjuvazinin ardılları, işçiler daha şimdiden kapıya dayanmışlardır.

Siz de fikrinizi söyleyin!