Heykel
şu heykel var ya / hani şu
gözleri bir çiçeği okşamamışsa
kendine tenha bir durak bulup
göğe bakmamışsa bir kez bile
yıldızlarla yürümemişse sokak sokak
bir ağacın dalı, yaprağı, yemişi
sürtünmemişse rüyalarına arada bir de olsa
uyanmamışsa baharın sesine
bir çocuğun saçlarında hiç gezinmemişse
parmak uçları /ama törenlerin dışında
mutlulukla biten bir masalın sonunu düşünmemişse
sana bana öfkeyle parmağını sallarken
ne dersiniz /iyi ki çocuklar erkenden girer yatağa
suyun akışına / güneşin doğuşuna
sektirmemişse sesini dolu dizgin dört nala
ve yerleşmemişse kuşlardan kalan boşluğa
ve kanat izlerine havadaki
bir kitap okumamışsa öyle usulen değil ama
ağlamamışsa bir roman kahramanının acıklı sonuna
acımamışsa çocukluktan kalan diz kapaklarındaki yara
tırnaklarının içine dolan çakıllar kaybolmuşsa
yakmamışsa canını büyüdüğünde
yüreğini laboratuvara dönüştürüp
bir damla gözyaşının nelerin bileşkesi olduğunu
zaman bulup incelememişse hiç
kendini yapım aşamasında
seyretmemişse anne ve asker fotoğraflarını
derin bir öykünün içinden bakarak
namlunun ucunda çiçek açan fotoğrafı yoksa
sana bana gösterebilecek
söylüyorum size
bu heykelin içinde insan yok
bağırıp çağırmıştır yalnızca
şiddet solumuştur sağlığında da