Felsefe,  Tartışma,  Toplum

Hep Övdüğümüz Ve Övündüğünüz Akıl

Herkesin bahsettiği, kimilerinin önem verdiği, kimilerinin ise önem vermediği, ama her iki kesiminde kullandığı ve vazgeçilmez olan aklın önemi, her ne kadar önemsemeyenler için önemsiz olsa da kullandıkları ve kullanmak zorunda kaldıkları şeye ‘akıl’ denir.

Akıl, ne düşündürüyor insana ?

Akla dayalı düşünmeyi mi öneriyor, daha bükülebilir olmayı mı, yoksa insani kalıtımımızın parçası olan akılcı hayatı yaşamamızı mı?

Aklı imanla karşılaştıralım: İman, çeşitli teorileri veya öyküleri, delile yaslanma veya mantığa uygunluk olmaksızın kabul etmemizi talep eder bizden. Daha önce yazılarımızda bilgiyi ve inancın kavramları üstüne analizler yapmıştık.

Akıl ve imana şöyle bir örnek verelim.

Noel Baba’nın dünyanın dört bir köşesinde bacalardan evlere girişi gibi. Buna karşılık, akıl ne yapardı? Olguları kontrol eder, kullanılan mantığı dikkatle izler, iddiayı deneyimle ilişkilendirir, öteki doğrulanmış teoriler ışığında değerlendirme yapardı. Duygularımızı kullanmamız söz konusu olunca, durum daha az berraktır.

Duygular, insanlar veya durumlar hakkında hızlı analizler gerçekleştirebilir. Bazen akılla birlikte çalışır duygular, belki de akıl yürütmenin üzerinde yükselebileceği bir temel taşı oluştururlar. Hume’un aklın tutkuların kölesi olduğu yollu nüktesi de buradan kaynaklanır. Ama, düalistler için akıl duygulardan tamamen ayrılabilir, onlardan bağımsız olarak çalışabilir olmalıdır.

Akıl, duygulardan bağımsız olabilir. Bir robotla örnek verelim. Bir robot genel olarak sensörlerden bir mekanizmadan ve bir merkezi birimden oluşur. Robotlarda sensörleri merkezi birimi ile bağlatılarını yapamaz isek veya yazılımını yüklemesek merkezi birim yine çalışır. Ama değer veri veya neye kara vereceğini kestiremez. Aynı zamanda sensörler de merkezi birime bağlı olmadan çalışır. Ama merkezi biri olmasa sensörler aldıkları verileri  işleyemez, doğal olarak işlevsellik açısından robot işlevsiz duruma gelir.

Robotların yapısı tümleşik devrelerden meydana gelir. Robotun işlevselliği için ilk olarak robotun işlev algoritması çizilir, daha sonra robotun blok yapısı oluşturulur. Elektronik , mekanik ve yazılım kısmında ise ayrı ayrı tasarlanır. Bu üç işlemden sonra robot tümleşik duruma gelir. Yani, sensörler çevrelerinden aldıkları verileri merkezi birimde işler duruma getirir. Merkezi birim daha sonra meknik kısımına (motorlara veya sisteme) veri aktararak bir işlemi gerçekleştirirler. Bu durumda işlevsellik, ancak tümleşiklik içinde çalışır ve anlamlı olur.

Akıl yürütme, öncüllerden tümdengelim yoluyla argümanlar türetme ve bunların geçerliliğini sağlamaya çalışma anlamına gelebilir. Örneğin, şu iddiada bulunduğumu düşünelim: “Eğer kar yağarsa, hava soğur. Kar yağıyor, dolayısıyla hava soğuyacak.” Hayatında hiç kar, hatta soğuk hava görmemiş biri bile bu argümanın mantığını kabul edebilir. Argümanın hakikatle ilgisi olmayabilir, ama hiç olmazsa geçerlidir.

Akıl yürütme, aynı zamanda tümevarımcı da olabilir. Bu, bilimde hâkim yöntemdir. “Bu muz eğri; ikinci muz da eğri, üçüncüsü de. Binlerce muzda aynı şey görülüyor. Demek ki bütün muzlar eğridir.”

Bu tümevarımcı yaklaşım tümdengelime göre daha kesin olabilir. Ancak, bu yaklaşımların hepsinde küçük de olsa yanılma payları olacaktır.

Bir kez daha düşünürsek, itiraz edebiliriz: Düz muz da yok mu? Ben hayatımda hiç düz muz görmüş değilim. Ama biyolojik çeşitlilik hakkında bildiklerimden çıkarıyorum ki, düz bir muza rastlanması gayet mümkündür.

Bu da bize tümevarımın doğası konusunda biraz daha düşünme (akıl yürütme) fırsatı veriyor. Tümdengelime dayalı geçerli bir argüman oluşturabildiğim tarzda tümevarıma dayalı bir geçerli argüman da oluşturabilir miyim?

Tümevarıma dayalı bir argüman, tanımlar temelinde çalışmanın ve zaten verilmiş olan şeylerden hareketle sonuçlara ulaşmaya yönelmenin ötesine geçtiğine göre, bu anlamda geçerli olamaz.

Öte yandan akıl, üzerinde akılla düşünülmüş argümanlara göre yaşamayı ima eder, yani rasyonel olmayı.

Ama, bu ne demektir? Anne veya babanız sizden daha makul olmanızı istediğinde, bu sizin onların çıkarlarına ve taleplerine boyun eğmeniz gerektiği anlamına mı gelir, yoksa Kant’ın önerdiği gibi sonuçta ilkeleri evrensel olarak bağlayıcı olan, akıl yürütme yoluyla ulaşılan bir ahlaki programı benimsemeniz anlamına mı?

Eğer sizden makul olmanız isteniyorsa, örtülü öncülleri açığa çıkarmanız\ ama aynı zamanda kişinin makul olma kapasitesini göz önüne almanız gerekir. Bir bebeğe makul olmasını söylemek makul olmayan bir taleptir.

Peki, neden makul değildir bu? Çünkü bebeklerin, konuşamamalarından da anlaşıldığı gibi, akla dayalı argümanlar geliştiremediklerini öğrenmişizdir. Ama bu onların hiçbir şey anlayamadıkları, kendilerini anlatamadıkları ve olayları ve sonuçlarını birbirine bağlayamadıkları anlamına gelmez.

Bebeğin davranışlarında ilkel bir akıl yürütme biçimine mi tanık oluruz? Bebekleri evrimde göreli olarak yüksek bir aşamada olan hayvanlarla karşılaştırdığımızda, bu ikisinin akıl yürütme kapasiteleri bakımından ortak yanları olduğunu söyleyebilir miyiz?

Burada, karmaşık bir bataklık sezebiliriz. Ama, batağın büyük kısmı belirsiz biçimde ima edilmiş tanımlardan kaynaklanır. Bunlar ise belirli felsefi (ya da siyasi) programlara uyacak şekilde kalıba dökülebilir.

Akıl yürütme, bazı bakımlardan disiplinler arası bir faaliyeti ima eder.

Hem tümevarım, hem de tümdengelim süreçlerine başvururken kestirimleri tahayyül edilmiş senaryolarla test eder ve sonra bazen ortaya, dile getirilebilecek ya da sadece aklımızda evirip çevirebileceğimiz bir paket (bir argüman veya komut veya arzu) çıkarır.

Her ne kadar akıl yürütme biçimleri farklı olsa da şunu da unutmamak gerekir. İnsan, tümleşik bir varlıktır. Aynı zamanda duygular ile akıl beraber hareket edebilir. Sadece, akıl olup duyguların olmaması durumu şuna benzer. Duygular mantığa indirgendiğinde mantık için iki seçenek vardır, doğru veya yanlış. Mantık için hem doğru hem de yanlış kavramları olmaz. Bu konuda çelişik olur. Bu da genel mantık kurallarına aykırıdır. Bir insanın acı çekmesi kötüdür.  Duygular bunu hissetiiğinde ve kendisine yönelik olsa ne olurdu dediği an kötüdür der. Mantık için bu geçer değil mantığımızı buna kodlasak bile acıyı hissedemez, doğal olarak mantık buna  doğru veya yanlış diyemez.

Siz de fikrinizi söyleyin!