Bilim,  Deneme,  Din,  Düşünceler Tarihi,  Felsefe,  Kitaplar,  Siyaset,  Sosyoloji,  Toplum

Hakikatin İklimi

“Gerçek” ve “hakikat”, başlangıçtan günümüze değin felsefede üzerinde en hararetli tartışmaların yaşandığı, kavramlar arasında ayrımların net bir şekilde yapılamadığı sözcüklerdir. “Hakikat” ve “gerçek” kavramları, “gerçek, hakikat ve doğru” anlamını veren eş anlamlı yapılar gibi dursa da bu ifadeler arasında felsefî ve dilbilimsel ayrımların olduğu bilinmektedir. Asırlardır “gerçek” ve “hakikat” sözcüklerinin aynı anlama sahip ifadeler olarak görülmesi ve yakın eş anlamlılık içerisinde değerlendirilmesi, bu sözcükler arasındaki ayrımın zorluğunu göstermektedir.”[1]

Prof. Dr. Richard David Precht: Filozof, “Son Söz” başlıklı köşesinde kendisini sosyal, politik veya ekonomik meselelere adar.
Kaynak: Handelsblatt Magazin

Hakikatin İklimi

Belalı hakikat! Şu anda herkes ona en yakın sırdaşı gibi davranıyor. İnsan yapımı iklim değişikliğini ele alalım. Pek çok Alman için bu bir hakikat, çünkü iklim araştırmacıların ekseriyeti bunun doğru olduğunu var sayıyor.

Buna rağmen, her şeyi iklim mafyası tarafından yapılan büyük bir komplo, gelecekteki eko-diktatörlükte özgürlük sevdalısı hür ruhlara boyun eğdirmek ve onların plastik poşetleri ve şehir tankları (arabalar) gibi hayati önemi olan şeylerini çalmak için yüzyılın sahtekârlığı olarak gören çağdaşlar var. Kim haklı?

Katı, acımasız bakarsanız, tarafların hiçbiri fikirlerini kanıtlayamaz. Ve bu sadece iklim gibi ele alınamaz, soyut bir şeyden dolayı değil. İnsanlar, filozofların ve sinirbilimcilerin bildiği üzere, deneyimlediklerini gerçeklikle değil, başka fikirlerle karşılaştırırlar. Böylece her zaman beynimizin bilinç odasında hapis kalırız. Ama ne yapalım, insan böyle işte; sadece bir dünyaya ve gerçekliğe değil, aynı zamanda hakikat gibi bir şeye de ihtiyacı vardır.

Ama neden? Büyük Amerikalı filozof William James buna en iyi cevabı 19. yüzyılın sonunda buldu. Milyonlarca yıl boyunca, savanadaki atalarımız faydalı saydıkları bir düşünme biçimi geliştirdiler, buna göre anladıkları, idrak ettikleri belirli şeyler, kimden edindiğine bakmaksızın bir de “doğru”, “hakiki” olmalıydı.

James’e göre hakikat, işe yararlığa dayanır, tam tersine değil. Bu nedenle, neyin “doğru” olması gerektiğine dair talepler, günlük yaşamda nadiren yüksek olur. Ne zaman yeni bir bilgiyle (gerçekle) karşılaşsam, onun dünyama uyup uymadığını kontrol ederim. Gerçek değil, ruh halim ve dünya görüşüm neyin doğru olduğuna karar veriyor. Eski düşünce envanterine uymayan şey yersiz, absürt veya saçmadır.

Küresel ısınmada da farklı değil. Kömür madenciliğinde çalışan ve işini değerli bulan herkes, insan yapımı iklim değişikliğini tamamen saçma bir bilgi olarak görecektir. Her zaman kapitalizmle ilgili her şeyin iyi olduğunu ve piyasanın herşeyi düzenlediğini düşünen herkes, hızlı küresel ısınmada bile fikrini değiştirmeyecektir.

Ve AfD (Not: Almanya’da 2013 de kurulan uç sağ parti, kısa sürede belediye, eyalet ve federal meclislere girmeyi başardı; ülkenin üçüncü büyük partisi oldu) gibi, tarihin çarkını geri çevirmek isteyen herkes, yaklaşan iklim felaketinden son derece rahatsız olacak, çünkü iklim geri döndürülemez. İnsan kaynaklı iklim değişikliğinin yarattığı zorluk, tüm bu insanlar için çok büyük. İklim değişikliğinin yaklaşan sonuçları hakkındaki bilgiler yararlı görünmüyor, aksine son derece can sıkıcı görünüyor. Kim kendini tamamen sorgulayacak kadar doğru ki?

Şimdi, yaklaşan iklim felaketini insan işi olarak görenlerin de nihai bir kanıtı yok. Dünya herkes için yaşanmaz hale gelse bile yok. Çünkü uykusuz geceler ve radikal bir yeniden düşünme gerektiren bir şeyi doğru saymak, her şeyi reddetmekten çok daha fazla cesaret ve güç gerektirir.

Ve neredeyse tüm uzmanlar bu konuda hemfikir olsa bile, bilgelik size internetten toplanan birkaç bilgiyle inatla karşı gelmemenizi tavsiye eden değil mi?

Ancak inkâr etmek ya da endişelenmek tek seçenek değil. Hükümet koalisyonumuza bakın. İnsan yapımı iklim değişikliğinden veya ilerlemekte olduğu hızdan kimsenin şüphesi olmasa da, insanlar biraz makyajla yetiniyor. Hükümetin içindeki iyi iklim, dünyadaki kötüden daha önemlidir. Ödeme gücü daima zayıf olan SUV sürücüsünü daha yüksek vergilendirme kararı ve hafif indirimli tren biletleriyle cezbediliyoruz.

Yani davranışta değişiklik yok, sadece büyük başarısızlığa giden yolda uygun yanılsamalar. AfD bundan çok şey öğrenebilirdi! Hakikati inkâr etmek için, ona itiraz etmek zorunda bile değilsin.

Richard David Precht, 54, felsefe öğretiyor ve kitaplar yazıyor. Onun son eseri, „Jäger, Hirten, Kritiker: Eine Utopie für die digitale Gesellschaft“ (“Avcılar, Çobanlar, Eleştirmenler. Dijital Toplum için bir Ütopi“) , en çok satılanlardandır.[2]

*****

Bu yazıyı tercüme ederken bir hayli zorlandım. Girişte sunduğum alıntı bu zorluğu bir paragrafta çok isabetli anlatıyor. “GERÇEK” VE “HAKİKAT” SÖZCÜKLERİ ÜZERİNE FELSEFİ VE DİLBİLİMSEL İNCELEME” (Dip not 1 e bakınız) yazısında bu konuda oluşan sorularıma cevap bulabildim.

“Köken olarak “gerçek” sözcüğü Türkçe bir kelime olup “hakikat” sözcüğü ise Arapça’dır. 11.yüzyıla değin kerti, kirtü, köni sözcükleriyle temsil edilen “gerçek” ve “hakikat” sözcükleri, Türklerin İslamı seçmeleriyle “hakikat” şeklinde dilde kendisini göstermiştir. 14.yüzyılda kirtü kökünden “gerçek” sözcüğünün – kirtü + çe + ok> kirçek > girçek >gerçek (Ayverdi:2011, 413) türeyerek köni ve çın gibi Eski Türkçeden gelen yapıları unutturan “hakikat” kelimesiyle aynı kullanım sıklığında olması, Türkçe açısından direncin “gerçek” sözcüğüyle sağlanmasına yol açmıştır.

İslâm Ansiklopesi’nde “hakikat” kavramına yönelik değerlendirmeler şu şekildedir:
Sözlükte, “gerçek, sabit ve doğru olmak, gerekmek; bir şeyi gerçekleştirmek” gibi anlamlara gelen hakk kökünden türetilmiştir. Araplarda “hakikati himaye etme” tabiri yaygın olarak kullanılır ve buradaki hakikatten genellikle ırz, namus, vefa, dostluk, bayrak, sancak gibi değerler kastedilirdi. (İslâm Ansiklopedisi,1997:177)

 “Hakikat” sözcüğünün Arap toplumundaki kullanımının yer aldığı bu ifadeler, sözcüğün tanımını yansıtan değerlendirmelerden oluşmaktadır. Bu değerlendirmeler, genel olarak Arap toplumunda var olan anlam ve kullanımı göstererek kavramın sahip olduğu temel anlamı belirtmektedir. “Hakikat” sözcüğünün sahip olduğu temel anlamın yanı sıra, çeşitli kullanımlar içerisinde anlam kazanacağını belirten görüşler şu şekildedir:

Râgıb el-İsfahânî, hakikatin başlıca anlamlarını “gerçek(sabit) ve var olan şey, doğru inanç, riyadan arınmış amel ve tam olarak maksada uygun düşen söz, ebedî olması dolayısıyla asıl gerçek hayat kabul edilmesi gereken âhiret (fıkıh ve kelamda), bir dilde asıl olarak hangi anlam için kullanılmışsa o anlamı ifade etmek üzere kullanılan lafız”şeklinde sıralamıştır. Bunlardan özellikle ilki hakikatin asıl anlamını yansıtmakta olup diğerleri buna dayanan yan anlamlardır. (İslâm Ansiklopedisi,1997:177) [3]

Bu açıklamalardan belli olduğu gibi Arapça “hakikat” sözünün kastettiği “gerçek” manevi ve ilahi değerlerle doğrulanıyor. Türkçe “gerçek” kelimesi ile örtüşen anlamı “var olan şey”; “yalan” ve “sanal” olmayandır.

 TDK Türkçe Sözlükte, Osmanlı Türkçesi Sözlüğünde, Misalli Büyük Türkçe Sözlükte “gerçek” ve “hakikat” eş anlamlı olarak açıklanıyor. Bu kelimelerin tanımlamalarında, birini açıklarken diğerini eş anlamlı olarak kullanıyorlar ve hepsi “doğru” ve “doğruluğu” gerçeğin teyit unsuru olarak kullanıyorlar. Ortak kullanılan tanımlar “Yalan olmayan, doğru olan şey. Bir durum, bir nesne veya bir nitelik olarak var olan, varlığı inkâr edilemeyen, olgu durumunda olan, özbeöz, hakiki, reel. Aslına uygun nitelikler taşıyan, sahici.”

Maalesef bu şekilde söz konusu terimlerin arasına belirgin sınır çekmek ve onların anlam farkını vurgulamak mümkün olmuyor.

Felsefe Sözlüğü’nde “gerçek” ve “hakikat” sözcükleri arasında anlamsal ayrımların oluşundan bahsedilir. “Gerçek deyimini özellikle hakikat ve hakiki deyimlerinden titizlikle ayırmalıdır. Gerçek, somut ve nesnel olarak var bulunandır. Hakikat ise, gerçeğin bilinçteki yansısıdır. Hakikî deyimi hakikat olanı ve hakikatle ilgili olanı dile getirir.”

“Ar. Hakikat kavramı, her ne kadar gerçek kavramıyla özdeşleştirilmekteyse de, gerçek kavramının asıl anlamını karıştırmamak için felsefesel kullanımda yeğlenmektedir. Gerçek, nesnel gerçekliği, hakikat ise bu nesnel gerçekliğin zihnimizdeki öznel yansısını dile getirir. Örneğin, elimizde tuttuğumuz bir kalem gerçek, onun zihnimizdeki yansısı hakikattir. Her iki kavramın da gerçek deyimiyle dile getirilmesi birçok karışıklıklara neden olur. Hakikat, gerçeğin kendisi değil, yansısıdır ve düşünceyle nesnesi arasındaki uygunluğu dile getirir. Hakikat kavramı, felsefe alanında çok önemlidir ve özdekçilikle düşüncecilik arasındaki kavganın baş konusudur. (Hançerlioğlu,1997:215)”[4]

Yukarıda Precht’in de ifade ettiği gibi, nesnel varlık olan “gerçeğin” zihnimizdeki yansıması oluşmadan evvel “doğruluk” ölçü ve filtrelerinden teyit edilmesi gerekiyor. Yani gerçek ve hakikat arasında geçilmesi gereken bir “doğru köprüsü” var.

Gerçek sözcüğü, dinde, sanatta, bilimde ve felsefede ortak olarak kullanılsa da her birindeki anlam yükü farklıdır. Bunun yanı sıra Precht’e göre, ruh halimiz ve dünya görüşümüz de neyin doğru olduğuna karar veriyor. Eski düşünce envanterine uymayan şey yersiz, absürt veya saçma olabiliyor.

Gerçek, doğru ve hakikat konulu bu yazıyı tercüme ederken ve kaynakları okurken bende yeni bir farkındalık oluştu. Burada işlediğim konuda herhangi bir felsefi önbilgim yoktu. Okuduklarımın doğrultusunda geçmişimi tekrar bir gözden geçirdim ve o anda fark ettim ki, ben de edindiğim yeni felsefi bir gerçeği teyit etmek üzere anlatılanları kendi deneyimlerimle karşılaştırıyorum.

Ülkemizdeki gerçeklere baktığım zaman, toplumumuzda çeşitli kitlelerin bir birinden tamamen farklı gerçekler ve hakikatler içinde yaşadığı inkâr edilemez boyutta bariz ve gerçek.

Tanrı ve dini inancı olan bir insanı herhangi bir ilmi, sanatsal veya siyasi gerçekten ve hakikatten ikna etmesi imkânsız olabiliyor. Çünkü onun “doğru” ölçeği ilahi ve dini değerleridir. Tanrı yarattığı için ilim keşfetmiştir. İlmin sunduğu keşif ve gerçekler onun için hakikat olamıyor, zira her şey tanrının belirlediği düzende çoktan öngörülmüştür.

Büyük emek ve yaratıcılık gerektiren sanat eseri, yaratmak sadece tanrıya muaf olduğundan, en ağır yasak ihlalidir. İşte bu nedenden dolayı, satranç oyunun figürleri canlı varlıkları temsil ettiği için, Arap ve Müslüman dünyasında satranç oyunu yasaklanmış ve dama oyunu icat edilmiştir; Camilerde hattat sanatından başka sanat yoktur.

Biat kültüründe yetişmiş insanlar, bir Hitler’i sorgusuz yüceltmiş, milyonlarca insanın katili olmayı kabullenmiş ve gerçeği görmemiştir. Aynısı Kolomb’un Amerika’yı keşfinden sonra yerli halkları yok etmeleri için geçerli. Dünyanın başka yerinde bir ülkenin her türlü varlığının yabancılara satılmasına ve doğasının talan edilmesine gereken çoğunlukta tepki gösterilmemiştir.

Bu yazı ile edindiğim felsefi bilginin bana ne faydası oldu?

Çevremi ve toplumu aydınlatma çabalarımda herkese farklı yaklaşmam gerektiğini anladım. Birine bilgi iletmek için bir kitap tavsiye veya hediye etmek uygun olurken, diğerinle uzun ve haftalarca sohbet etmem gerektiğini anladım.

Umarım sizin için de ilginç ve yeni bilgi sunabilmişimdir.

Nizamettin Karadaş

Kaynaklar:

[1] “GERÇEK” VE “HAKİKAT” SÖZCÜKLERİ ÜZERİNE FELSEFİ VE DİLBİLİMSEL İNCELEME; Hasan İsi; Arş. Gör., Harran Ünv. Fen Edebiyat Fak..Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt: 8 Sayı: 41, S. 181 – 196

[2] Bu metin Alman ticaret gazetesi “Handelsblatt” ‘ın hafta sonu eki “Handelsblatt Magazin” N ° 6/2019’dan alınmıştır.

[3] “GERÇEK” VE “HAKİKAT” SÖZCÜKLERİ ÜZERİNE FELSEFİ VE DİLBİLİMSEL İNCELEME; S. 181, 182

[4] “GERÇEK” VE “HAKİKAT” SÖZCÜKLERİ ÜZERİNE FELSEFİ VE DİLBİLİMSEL İNCELEME; S. 183

1964 İstanbul doğumlu. 1972 den bugüne kadar Düsseldorf, Almanya ikametli. Köln Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, 2 yetişkin kız çocuğu babası. 12 yıl Avukatlıktan sonra mesleğini bırakmış, her konuda meraklı, araştırmacı, analist ve okumasını seven rahat ve huzurlu bir insan.

Siz de fikrinizi söyleyin!