Bilim,  Deneme,  Düşünceler Tarihi,  Ekonomi,  Felsefe,  Psikoloji,  Siyaset,  Sosyoloji,  Tarih,  Tartışma

“Yeni“ dünyaya nasıl geliyor?

Prof. Dr. Richard David Precht: Filozof, “Son Söz” başlıklı köşesinde kendisini sosyal, politik veya ekonomik meselelere adar.

Kaynak: Handelsblatt Magazin


“Yeni“ dünyaya nasıl geliyor?

Charles Darwin’in evrim teorisi her şeyden önce bir transfer randımanıydı. Bu örnek, ruh dünyasında “yeni”nin şartlı bir öneme sahip olduğunu göstermektedir.

Bunu ne sıklıkla duyarız; birisi bir şey iddia eder, bir teori veya teorem tasarlar ve sonra birisi gelir ve şöyle der:

-Bu yeni değil! Fakat ruh dünyasında tamamen yeni olan var mıdır?

Yeryüzünde giderek daha fazla insan, birkaç bin yıldır kendileri ve çevreleri hakkında giderek daha farklı düşünceler üretiyor.

Bu çokluğun içinde bir şeyin tamamen yeni olma olasılığı var mı? Bir düşünce ya da felsefe bugün mutlak yeniyse, rahatça onun saçmalık olduğunu varsayabiliriz.

Güzel olan şey, ruh dünyasında tamamen yeninin önemli olmaması ve hiçbir zaman önemli olmadığıdır. Bir kanıt? Son iki yüz yılın en etkili teori tasarımcılarından sadece birini ele alalım: Charles Darwin.

Tamamen yeni? Hiçbir şey değil! Elbette, popüler bilim adamları ve biyoloji öğretmenleri arasında ünlü bir hikâye var. Bu hikâye, Kaptan Robert FitzRoy’un eğlencesi için araştırma gemisi HMS Beagle’da bulunan genç Darwin’in, Galapagos Adaları’ndaki son derece kendine özgü gagaları olan ispinozları kesin gözlem yoluyla inceleyerek, doğadaki türlerin değişken olduğu sonucuna vardığını anlatıyor.

Ama bu hikâye bir efsanedir. Darwin, Galapagos Adaları’ndaki kuşların farklı gagalara sahip olduğunu fark etti, ancak yeni evrim teorisi bu şekilde ortaya çıkmadı. Genç İngiliz, gözlemlediği kuşların hepsinin ispinoz olduğunu nasıl bilebilirdi?

Hobi ornitolog (Darwin) pek çok kuşları biliyordu, ama Güney Amerika’nın keşfedilmemiş adalarındakileri bilmiyordu! Dolayısıyla Darwin, adaların izolasyonu yoluyla farklı şekillerde uzmanlaşmış ve dolayısıyla değişmiş kuşların ortak atalardan geldiklerini görmedi.

Bunu tanımak için Londra’ya döndüğünde ornitolog John Gould’a ihtiyacı vardı -ve o zaman çevreye uyum sağlama amacında türlerin değişkenliğine dair yeni fikri henüz sabitleşti.

Ama nasıl? Ekonomi literatürünü okuyarak! Her şeyden önce Adam Smith’in popüler bir tasviri ile. Ahlak filozofu, ekonomik döngünün işleyişini, her bireyin kendi kişisel menfaati için çabaladığı gerçeğiyle açıklamıştı. Ortaya çıkan kapitalist pazar payı rekabeti, ilk bakışta düzensiz ve acımasız görünse de, gelişen bir ekonomiye yol açıyordu.

Güçlü ve zeki piyasa katılımcıları galip geldiğinden, zayıflar yerlerinden itilir, ortadan kaldırılır ve verimlilik artar. Artan üretkenlik, ulusların refahını mümkün kılar.

Ve Darwin, papaz ve ekonomist Robert Malthus’tan doğanın kapitalist ekonomiden farklı olmadığını öğrenir. Herkesin herkese karşı yarışması, yaşam mücadelesi, nihayetinde gelişen biyolojik çeşitliliğe ve istikrarlı ekosistemlere yol açar. Güçlüler hayatta kalır, zayıflar ölür.

Peki, Darwin’in randımanı nedir? Yeni bir şeyin icadı değil, bir düşüncenin ekonomiden doğaya aktarılması (transferi). Smith için, piyasanın “görünmez eli” ne ise, Darwin için doğanın “görünmez eli” odur.

Değişim rekabet ile gerçekleşiyor, “doğal eleme” ile. En iyi uyum sağlayanlar bu rekabette en büyük avantaja sahip oluyor. Çevre de en az pazarlar kadar kırılgan. Yeni çevreler, tıpkı yeni pazarların katılımcılara yaptığı gibi türlere de yeni zorluklar yaratıyor. Sadece yeterince hızlı değişenler ayak uydurabiliyorlar, hem iş dünyasında hem de doğada.

O zamandan beri iktisatçılar, kapitalizmin bir doğa kanunu olduğuna inanıyorlar. Bunların arasında, Karl Marx diye bilinen birisi hariç. Bir dahaki sefere onun “yenileri” hakkında konuşacağız...[1]

*****

Richard David Precht (8 Aralık 1964’te Solingen’de doğdu) bir Alman filozof, yazar, yayıncı ve sunucu. Lüneburg Leuphana Üniversitesi’nde fahri felsefe profesörü ve Berlin’deki Hochschule für Musik Hanns Eisler’de felsefe ve estetik fahri profesörüdür. “Wer bin ich – und wenn ja, wie viele?” (“Ben Kimim – ve eğer öyleyse, kaç kişi?”) kitabi ile olan büyük başarıdan beri felsefi veya sosyo-politik konulardaki kitapları en çok satanlar oldu. Precht, 2012’den beri aynı adlı Precht programının sunuculuğunu yapmaktadır. (Wikipedia)

Precht düşüncelerini yazı ve konuşma üslubu ile halkın her kitelsine anlaşılır hale getiriyor. Partiler, STK’lar, işverenler, sanayiciler ve medya tarafından saygı ve sevgi ile ağırlanan filozoftur.

Dördüncü sanayi devrimi olarak nitelendirdiği DİJİTALLEŞME’yi konu eden 2018 tarihli “Jäger, Hirten, Kritiker. Eine Utopie für die digitale Gesellschaft” (“Avcılar, Çobanlar, Eleştirmenler. Dijital Toplum için bir Ütopi“) adlı kitabında Precht, dijital devrimin çalışma dünyası, ruh, toplum ve siyaset üzerindeki etkilerini ele alıyor. Toplumsal ütopi yeteneğinin yokluğunu eleştiriyor, bundan dolayı ilerlemenin, olası tehlikeli sonuçları ile yalnızca teknoloji ve ekonomiye bırakıldığını ortaya koyuyor. Precht, geçmişe göre çok daha az insanın maaşlı bir istihdamla geçimini sağlayabileceğini, çalışma dünyasında toplu bir dönüşüm öngörüyor. Gelecekte insanların kendi belirlediği, tatmin edici bir yaşam sürmelerini sağlamak için, koşulsuz bir temel geliri ve bunun finansal işlem (Borsa Ticareti) vergileriyle finanse edilmesini savunuyor.

Precht’in konuşmalarında tanıttığı hesaplara göre Almanya borsalarındaki yıllık ticaret hacmi toplam 290 Trilyon Avro’dur. Bu rakamın 0,03% ü (ki bu 87 Milyar ediyor) ile 82Milyon Alman nüfusuna 1.100 Avro koşulsuz bir temel gelir sağlanabilir. Ancak hükümetler, istihdam kaybı ve sermaye göçü korkusundan, bu adımı atmaktan korkuyorlar. Henüz kanunlaşan finansal işlem (Borsa Ticareti) vergi oranı 0,01%’dir ve her yatırımcıyı içermez. Hükümetler varlıklıları ürkütmeden 0,03% e varmak istiyor.

Koşulsuz temel gelir Almanya’nın sosyal sistemi içinde şu anlama geliyor:

Aylık maaşı (Batı eyaletlerde) 6.500 (Doğu eyaletlerde 5.800) Avroyu geçmeyen her çalışan işsizlik sigortasına brüt maaşının (2020 de) 2,4%’ünü prim ödemeye mükelleftir. Bu primin yarısı çalışanın maaşından kesilir. Diğer yarısını ise işveren maaştan kesmeden öder. İşsizlikten önceki son 30 ayda en az 12 ay sigortalı çalışmış olan herkesin işsizlik parası hakkı vardır. Çocuksuz olana azami, son 2 senenin ortalama brüt gelirinden hesaplanarak, 12 ay için 60% net işsizlik parası ödenir. Çocuklular için bu oran 67% nettir. İşsizlik parası bir hak olduğu için, ödenek işsizin ihtiyacına göre hesaplanmaz.

İşsizlik parası prim ödemenin haricinde diğer şartlara bağlıdır:

  1. İşsizin ek gelir edinmesi yasaktır. Önceki işinden düşük maaşlı bir işe başladığı andan itibaren işsizlik maaşı kesilir. Olası bir gelir farkı ödenmez.
  2. İşsiz iş aramaya mecburdur. İş bulma kurumunun sunduğu iş tekliflerini belirli sınırlar içinde kabul etmeye mecburdur.

12 ay işsizlik maaşlı sürede yeni istihdam bulunamazsa, işsiz sosyal yardım alabilir (=İşsizlik Parası 2). Ancak bu yardım ihtiyaca göre hesaplanır, kişi başına maksimum 1.100 Avro olarak sabittir. Bu rakamın hesabına diğer hane halkının gelirleri de katılır. Belirli sınırları aşan banka mevduatı, hisse senetleri, mülkiyet, nafaka hakları, mücevherler yardım hakkını ya tamamen yok eder ya da yardım ihtiyacını düşürür. Yani Hükümetin tavrı, malını satarak ve birikimini harcayarak geçimini temin edebilirsin; Bizden yardım yok demektir. Verilecek olan yardım ödemesinin bir kısmı ev sahibine, enerji ve su tedarikçilerine direkt ödenir. Kalan kısmı da işsize ödenir.

Yukarıdaki iki şart sosyal yardım için de geçerlidir.

Bu kulisi esas alarak Precht’in Koşulsuz temel gelir önerisi anlam kazanıyor. Precht’e göre temel gelir devlet tarafından herkese verilecek ve kimsenin diğer gelirlerine bakılmayacak. Sigortalı işi olanda olmayanda, en zenginden en fakirine kadar herkes bundan faydalanacak. Öncelikle düşük maaşlı işler de cazibeli olabilecek. Paket servisindeki kargocudan, hasta ve yaşlı bakıcısına, garsonluk yapan üniversite öğrencisinden, sezonluk tarım ve turizm çalışanına, kasiyerden kalfaya kadar herkese koşulsuz temel gelir bir teminat olacaktır. Bir o kadar da banka ve devlet memuru, küçük esnaf ve kobiler, öğretmen, sigortacı, emlakçı ve ev hanımları/erkekleri ve emekliler için bir teminat olacaktır koşulsuz temel gelir.

Bu konuda hepimizi düşünmeye ve kendi ülkemiz için yerel çözümler tasarlamaya davet ediyorum. Yapabileceğimiz önemli bir hazırlık olabilir. Meyveler ağaçlar da olgunlaşır, insanlar yaşamda. Fikir ve keşifler de ya patent kurumlarının dosyalarında ya da devlet planlamasının çekmecelerinde zamanını bekler. Bazen gelişmiş planların ve fikirlerin bir siyasi partinin programına girmesi ülkenin bekasını değiştirebilir.

Ümidi hiç kesmemek lazım. Ben ülkemi seviyorum.

Bu arada: Ben de Precht’le hemfikirim. Ancak bir Almanca deyimle ifade edersem: Benim fikirlerim vatandaşı “Çin’de bir çuval pirincin yere düşmesi kadar ilgilendirmiyor”.

Saygılarımla

Nizamettin Karadaş

Kaynak:

[1] Bu metin Alman ticaret gazetesi “Handelsblatt” ‘ın hafta sonu eki “Handelsblatt Magazin” N ° 7/2018’den alınmıştır.

1964 İstanbul doğumlu. 1972 den bugüne kadar Düsseldorf, Almanya ikametli. Köln Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, 2 yetişkin kız çocuğu babası. 12 yıl Avukatlıktan sonra mesleğini bırakmış, her konuda meraklı, araştırmacı, analist ve okumasını seven rahat ve huzurlu bir insan.

Siz de fikrinizi söyleyin!