Kitaplar,  Siyaset,  Tartışma,  Toplum

Yatağa Atılan Gazeteciler

Değerli Dostlar,
On yıl önce yazıp yayınladığım bir yazıyı, güncelliğini koruduğu için bir kez daha aşağıda bilgi ve görüşlerinize sunuyorum.
Yılmaz Dikbaş
29 Haziran 2021, Salı
0532 233 31 52
………………………………………………………………………….

Çok önceden tasarlanmış Irak saldırısının arifesinde, ABD Başkanı George W. Bush haince bir yalan uydurdu, “Saddam’ın elinde kitlesel imha silahları var!” korkusunu dünya halklarının yüreklerine soktu.

ABD yönetiminin akıl almaz baskılarına karşın, Birleşmiş Milletlerin Irak’a gönderdiği silah baş denetçileri işlerini kaybetme pahasına dürüst davrandılar, ‘Irakta kitlesel imha silahı yok!’ diye raporlar yazdılar.

Yalanının tutmadığını gören George W. Bush hemen kıvırttı, ‘Irak’ta rejim değişikliği’ dünya barışı için gereklidir palavrasını uydurdu ve ABD ordusuna saldırı emrini verdi.

Yanına İngilizleri, Polonyalıları, Avustralyalıları ve Peşmergeleri de alarak 265 bin kişilik askeri güce erişen ABD ordusu, Mart 2003’te Irak’a girdi, 20 Mart’ta Bağdat düştü.

Yönetiminde Siyonistlerin egemen olduğu PENTAGON, yani ABD Genelkurmayı, Irak’a saldırırken 775 gazeteciyi de beraberinde götürdü. Ancak bu gazeteci, yazar, çizer, fotoğrafçı ve editöre yola çıkmadan önce bir kontrat imzalattı: “Pentagon’un görmediği, onaylamadığı hiçbir haber ya da fotoğrafı hiçbir yere göndermeyeceğime, yayınlamayacağıma ve Pentagon’dan izin almadan hiçbir haber yapmayacağıma söz veririm.”

Pentagon’la anlaşan bu 775 gazeteciye ‘Embedded’ gazeteciler adı verildi.

‘Embedded’ İngilizce bir sözcük, anlamı, bir şeyin içine girip yerleşmiş.

775 gazeteci, Pentagon’un içine girmiş, bu kurumla bütünleşmiş, özleşmişti.

Bir avuç dürüst yazar bu ahlâksızlığa karşı çıktı, ‘embedded’ sözcüğü üzerinde oynayarak, bu gazetecilere ‘embedded’ değil, ‘inbedded’ demek yakışır dedi!

‘İnbedded’ sözcüğünün anlamı şu: ‘yatağa girmiş’

Açıkça anlaşılıyordu, 20 Mart 2003 günü ABD ordusuyla Bağdat’a giren 775 gazeteci, aslında, Pentagon’un ‘Yatağa attığı gazetecilerdi’.

Gönüllüyüm, imza bile veriyorum, beni yatağa atın, diyen gazetecilere, özgür gazeteciler diyebilir misiniz?

Gazetecilerin yatağa atıldığı bir ülkede basın özgürlüğünden söz edebilir misiniz?

İşte bugün, 19 Mart 2011, ABD yanına İngiltere, Fransa ve İtalya’yı alarak Libya’ya saldırdı.

Libya saldırısıyla ilgili haberleri tüm dünyaya, başlıca iki medya grubu veriyor, ikisi de Siyonistlerin: Reuters ve Associated Press.

Açın bizim gazeteleri, tüm Libya haberlerinin kaynağı olarak bu isimleri göreceksiniz.

Bu iki medya grubu, yatağa attığı gazetecilerle Libya haberlerini yapıp yayınlıyor…

Yatağa atılan gazeteciler ABD’de var da, Türkiye’de yok mu?

Hiç olmaz mı?

Türkiye’de en az 2000 gazeteci, yazar, çizer, editör, genel yayın yönetmeni ve televizyon programcısı, AB’den hibe aldılar.

Ben bunlara, AB’nin hibe vererek iğfal ettiği gazeteciler, adını verdim, yeni çıkan kitabım “İĞFAL”de bunları ayrıntılı olarak anlattım.

İşte bu, AB hibeleriyle iğfal edilmiş gazetecilerden biri, Mehmet Altan, 19 Mart 2011 tarihli Star gazetesindeki köşesinde, “Çanakkale Savaşı gerekli miydi?” başlıklı yazısında şöyle dedi:

“Ve dün biz bundan doksan altı yıl önce kendi kendimize yarattığımız ve o dönemin en parlak insanlarını yok ettiğimiz ‘Çanakkale Zaferi’nin yıldönümünü idrak eyledik…”

Tüm İngiliz tarih kitapları, Çanakkale saldırısının tasarımcısı ve Majesteleri Kraliçe’nin onaylamasıyla uygulayıcısının, görkemli Britanya İmparatorluğu’nun kibirli Bahriye Bakanı Winston Churchill olduğunu yazıyor, ateşli geçen savaş kabinesinin toplantı tutanakları devletin resmi belgeleri arasında duruyor.

Ama Mehmet Altan, Çanakkale Savaşını kendi kendimize yarattığımızı yazıyor!

Sakın ola Mehmet Altan’a; namussuz, şerefsiz, alçak, yalancı, sahtekâr gibi sözcüklerle yüklenmeye kalkışmayınız!

Bu hem doğru olmaz hem de gerçeği görmenizi perdeler.

Gerçek şu: Mehmet Altan, görev adamıdır. Nasıl Pentagon’un yatağa attığı gazeteciler görev yapmışlarsa, AB hibeleriyle iğfal edilmiş Mehmet Altan da şimdi kendisine verilen, Türk tarihini çarpıtmak ve Mustafa Kemal Atatürk’ü değersizleştirmek görevini yerine getirmektedir.

Yine aynı yazıda, AB’nin iğfal ettiği Mehmet Altan şunu söylüyor:

“Zaten Çanakkale savaşlarında komutan Alman Liman von Sanders, yardımcıları Vehip Paşa, Cevat Paşa, Esat Paşa’lardı… Miralay Mustafa Kemal Bey, komuta kademesinde ancak 34. sıradaydı…”

Çanakkale Savaşının tasarımcısı görkemli Britanya İmparatorluğu’nun kibirli Bahriye Bakanı Winston Churchill, tam 21 yerinde Mustafa Kemal’den söz ettiği, toplam 1668 sayfalık üç cilt, “The Great War” adlı kitabının 659. sayfasında şöyle yazıyor:

“At the head of the 19th. Division there stood in this strange story, a Man of Destiny, Mustapha Kemal Bey.”

Türkçesi:

“Bu garip öyküde, 19. Tümenin başında, Geleceği Yazan Adam, Mustafa Kemal Bey bulunuyordu.”

Churchill’in toplam 1668 sayfalık üç cilt “Büyük Savaş” kitabında Alman General Liman von Sanders’in adı sadece 6 kez geçiyor, komuta kademesinde Mustafa Kemal’den çok üstlerde bulunan Vehip Paşa, Cevat Paşa ve Esat Paşa’ların esamisi bile okunmuyor!

Hiç komuta kademesinde 34. sırada bulunan bir subay, Tümen komutanı olur mu?

Peki, Churchill, sözü edilecek 33 komutan varken neden tutmuş da 34. sıradaki Mustafa Kemal’i öne çıkarmış? Hem de o çok kibirli Churchill’in Mustafa Kemal’i tanımlarken kullandığı deyime bir bakar mısınız:

Man of Destiny, Geleceği Yazan Adam!

Biliyorum, komik olacak ama sorayım.

Siz Çanakkale Savaşının tasarımcısı, görkemli Britanya İmparatorluğu’nun Bahriye Bakanı Winston Churchill’in kendi yazdığı tarih kitabındaki sözlerine mi inanacaksınız, yoksa AB’nin iğfal ettiği Mehmet Altan’a mı?

Yatağa atılmış gazetecilere de asla inanmayız, AB hibeleriyle iğfal edilmiş gazetecilere de!

Bu gerçeği bıkmadan, usanmadan ve yılmadan halkımıza duyurmak, anlatmak birinci derecede görevimizdir.

Yılmaz Dikbaş
19 Mart 2011
0532 233 31 52

Siz de fikrinizi söyleyin!