Deneme,  Tartışma,  Toplum

Ya Dünyaya Gelmek Kendi Seçimimizse?

Hayata nasıl geldik, yalnızca yumurtaya duhul edebilen şanslı birer sperm miydik? Niyetler, beklenmedik sürprizler, hata mahsülleri vs… gibi durumların sonucu ile mi var olduk?

Peki, bilmediklerimiz neler?

Çocuklarını hayata getirdiğine pişman olan anneler babalar var; keşke doğmasaydım diyenler var.

Çok az kimse başlıktaki sorumu belki irdelemiştir. Belki de nafile bir soru benimkisi. Ya aksi durum varsa?

Ya dünyaya gelmek kendi seçimimizse, ya eski yaşamlardan tecrübelerimize göre arzu ettiğimiz doğrultuda yaşıyorsak? Eğer, bu yazdığım doğruysa her şeye bakış açımız değişirdi değil mi? Bir de yaşam riskini almış, cesaret ve öz güvenliydiysek? Sorular arttıkça olasılıklar paralelinde artıyor.

Becerilere bakalım, hayattaki tecrübeleri irdeleyelim. Herkesin farklı becerileri ile farklı yetenekleri var, peki bunlar sizce yalnızca tesadüften mi ibaret?

Ya dünyaya gelmeden bize verilen ya da yapacağımıza söz verdiğimiz, sorumluklarımız varsa ve onu yalnız iç sesimiz hatırlatıyorsa…

İmalatımızın bir amacı varsa demek istiyorum! Belki hiç görevlerimiz de milim ilerlemedik; ilerlemeden geri dönersek neleri göze almıştık, nelerle karşılanacağız?

Hepimiz bir yerde seçimlerimizin ürünüyüz. Seçtiklerimi yaşadığım gibi seçtiklerimizi yaşıyoruzdur. Bana biri bu hayata gelmeden kaderim için sorsaydı ki en çok istediğin ya da belki de hiç istemediğim şeyleri (yin/yang illa olacaktı bu teorime göre), şunları söylerdim. Öncelikle, zorlukları atlatmak ve daha sonra rahat bir yaşamda yer almak… İlk doğduğum günden beri şanssızlıklarım hukukunu buldu fakat, son yıllarda hayatımdaki her atmosfer gittikçe güzelleşiyor. Bunu neye bağlamalıyım dedim? Bu yazıya da bu bağlam için dillendim. Ben her zaman sorumluluklarımı yerine getirip, zorlukları başta aşmak isteyen birisiyim; ki yazdığım olasılık olduysa, bunu ben seçmişimdir dedim.

Reenkarnasyon da olabilir, başka türlü durumlar da… Belki de boş bir teori üzerine şu an zaman harcıyorum. Belki de yalnızca yaşamımla karakterim arasındaki bir paralellikten etkilendim. Şimdiden sonra ne yaşayacağımı bilmiyorum, fakat bu yaşıma kadar yaşadığım birçok sorunu yaşayamacakmışım gibi geliyor.

Herkes, ölümden sonrasını ya da başlangıcı soruyor; ama yaşamlara bakınca hem cenneti yaşayanları izliyoruz, hem de cehennemi yaşayanları…

Ne ettim de bunlar başıma geldi, deriz bazı zaman ve o zamanlar da birçok hatamızı irdelemeden ya da unuttuklarımızı hatırlamadan söyleriz belki.

İlkel yaşamları düşünelim, kaderleri ne kadar yakındı. Bir ceylan ya da bir koyun veya yakılacak bir ormanda neye göre canlılar seçilmiştir, tabi ki seçildiyse…

Onca acımasız insanların ettiklerinin yanlarında kalmaması için, yani bir cehennemin olmama ihtimalinden korkarak belki de bu düşüncelere daldım.

Belki bir ilüzyondayız, belki de harbiden varız; bilmek mümkün değil. Varsa bir Tanrı ona notum, tekrar yaşam riskini almayı kabul etmeyeceğim; tecrübem büyük…

Nasıl geldiğimizden mühimi galiba nasıl yaşadığımız, madem yaşıyoruz hakkını vererek yaşayalım derim…

Yeteneklerimizin rolümüz de dünyayı güzelleştirmek için verilen araçlar olabileceğini hiç düşündünüz mü?

Peki bu berbat döneme neden denk geldiğimizi?

Belki de bu zor zamanları mucize olmak için kendimiz seçmişizdir veya da yalnızca kötü bir tesadüften ibaret kaderlere sahibiz…

Atatürk; Osmanlı’nın çöküşünden sonra, Türkiye Cumhuriyeti için mucize olarak nasıl yer aldı? Belki ilahi bir gücün ilahi adaletiydi, belki de muhteşem bir şanstı bizlere.

Düşünmek ve irdelemek ümidiyle…

 

Gündem Arşivi kurucusuyum, sitede editörlük dahilinde; yayın yönetmenliğini de ben yapıyorum.

Siz de fikrinizi söyleyin!