Deneme,  Ebeveyn,  Sanat,  Toplum

Türk Sanat Müziği seven dostlarla muhabbet…

Herkes gibi ben de çok özledim dostlarımla karşılıklı oturmayı, muhabbet etmeyi. Ancak toplum olarak gelecek güzel günler adına sabretmek zorundayız.

Dün akşam benim dem gecemdi, küçük bir tepsi, üç-beş meze, iki duble rakım ve olmazsa olmaz sevgili eşim yanımda… Minik bir müzik kutumda her daldan yaklaşık 2.400 müzik eseri var. Canım o an hangi dalı istiyorsa onu dinliyorum. Ama bugün ilk olarak TRT Müzik kanalından daha önce kaydettiğim İnci Çayırlı belgeseli var.

Keyifle izlemeye koyulduk, koyulduk da anılar öbek öbek gelip toplanmaya başladı. Bir ara Münir Nurettin Selçuk göründü, 1960’lı yıllardan bir konser kaydıyla. Gerçi yıllar pek tutmuyor, ama benim Türk Sanat Müziğine gönül verdiğim 1970’li yılların başı geldi gözlerimin önüne. 1972 yılına değin benim gönlüm de birçok genç gibi çoğunlukla yabancı pop müziğindeydi. Bilen bilir 1960 ve 1970’li yıllar bugüne değin gelen efsane olmuş parçaların birbiriyle yarış ettiği yıllardı. Hâlâ da keyifle dinlerim. Sonra 1973-74 yıllarında Türk Sanat Müziğini çok sevmeye başladım, plakçılardan olanaklarım ölçüsünde 45’lik plaklar alıyor ve defalarca dinliyorum. O günlerde, plakları çok satan Yurdagül Eroğlu hâlâ aklımdan çıkmaz.

Sonraları konserlere merak sardım. İstanbul Belediye Konservatuvarı on beş günde bir konserler veriyor, önce Harbiye Şan Sinemasında, ardından diğer salonlarda. Ben ilk olarak izlemek için çoğunlukla Şan Sinemasında izliyorum. O zamanlar bile bugün düşündüğüm kadar anlamlı ve değerli geliyor bana Münir Nurettin Selçuk, İnci Çayırlı, Mefharet Yıldırım, Muzaffer Birtan, Radife Erten, Rahmi Sönmezocak, Kasım İnaltekin ve Coşkun Sabah’ı canlı dinlemek. O yıllardan kalan repertuvarları sakladım ve bir sayfada paylaştım.

O yılların acemi takipçisi olarak;
“Biz âlude-i sagar-ı badeyiz”,
“Mûy-i julidem olupdur serde anka la’nesi”,
“Çok sürmedi geçti tarab-û şevk-i baharın”,
“Elhan ile bir aşkı terennüm ediyorken”,
“Muheyya oldu meclis sakiya peymaneler dönsün”
ve burada sayamayacağım kadar çok eserle ilk kez tanıştım. Bunların hepsi bugün hayal bile edemeyeceğim asaletle icra ediliyordu. Konser salonunda giyimine özen göstermeyen bir kişi olmuyordu. Kravatsız erkek, bakımsız kadın asla göremezdiniz. Salona çocuk girmesi zinhar mümkün değildi. Şef, koristlerden, solistlerden söz etmeye bile gerek yok, kadınlı erkekli her biri birer anıt gibi.
Ben böyle başladım bu camiaya girmeye.

Lütfen beni bağışlayınız;
O günlerden kalmadır, asla hiçbir konsere kravatsız gidemeyişim.
O günlerden kalmadır, konser başladıktan sonra salona girenlerden, konser ara vermeden gürültüyle salondan ayrılanlardan hoşlanmayışım. Hiç olmazsa eser aralarındaki alkış sesleri sırasında girseler ya da ayrılsalar.
O günlerden kalmadır, sahnede şıkıdım şıkıdım oynayan koristler, solistler hele hele koro şeflerine tahammül edemeyişim.
O günlerden kalmadır, giriş taksiminden sonra alkışlayanlardan rahatsız oluşum.
O günlerden kalmadır, “Seyirci istiyor” diye repertuvarda “demir leblebi” dediğimiz klasik eserlere ya hiç yer vermeyen ya da bir iki eserle geçiştirip arkasından hemen herkesi yerinde oynamaya teşvik eden şarkılara geçen konserleri izlemek istemeyişim.

Bir kez konser çıkışında iki hanımın konuşmasına tanık olmuş ve inanılmaz üzülmüştüm. “Oh ne güzel eğlendik, kurtlarımızı döktük…” Dikkatinizi çekerim düğünden çıkmıyoruz, Türk Sanat Müziği konserinden çıkıyoruz.

Elbette sadece ben istiyorum diye, koro şefleri eserleri seçerken en az yarısını klasiklerden seçmek zorunda değil. Ama ben de bu tür konserleri izlemekten keyif alamıyorum elimde değil. Elbette İzmir’deki koroların tamamını tanımam mümkün değil, ancak ortak sohbetler sırasında genelin böyle olduğu çok belirgin bir şekilde ortada. Sırf aidat ödüyor diye illaki solo isteyen ve alan bir koro düzenine alışamıyorum. Konserlerde çalan telefonlardan, konserden bir şey anlaması mümkün olmayan çocukların seslerinden çok rahatsız oluyorum. Bunu söylemek bana çok zor geliyor, çocuk sesi en güzel sestir ama konser salonunda değil. Eski şeflerin ergen yaşın altındaki çocukları konserlere asla almadığını anımsayanlar vardır mutlaka. Ben bir tane örnek vereyim, rahmetli Ayhan Sökmen böyleydi.

Tekrar yazıyorum bunlar benim kişisel duygularım, ben istiyorum diye böyle olmasını beklemiyorum ama paylaşmak da en doğal hakkım diye düşünüyorum.

Keyifle izlediğim birkaç koronun şefini, solistlerini ve koristlerini saygıyla selamlıyorum.

1974 YILINA AİT REPERTUVARLARINI GÖRMEK İSTERSENİZ TIKLAYINIZ;
http://www.osmanakbasak.com/…/TSM_San_Sinemasi…

Siz de fikrinizi söyleyin!