Fizik,  Güncel - Aktüalite,  Kategorisiz,  Siyaset,  Sosyoloji,  Tarih,  Toplum

Toplumsal Ağırlığımız

Devlet & Millet başlıklı yazımda Milletin güçlerinden bahsederken “Potansiyel enerjisini kinetik enerjiye dönüştürme“ etkisinden bahsetmiştim.

Fizik açısından ele aldığım bu yaklaşım, durağan, hareketsiz bir kitlenin harekete geçmesi, eylemleri ve isyanları anlatması bakımından tanımlanmış bir güç olarak kullanıldı.

Tabi ki bu tanımlama aklımda yeni sorular ve sorgulamalar yarattı. Fizik derslerin de Potansiyel ya da Kinetik enerji tanımlamalarını biliyoruz. Hatırlamayanlar için kısaca;

“Dilimizdeki potansiyel kelimesinin kökeni Fransızca “Potentiel” kelimesinden gelmektedir. Potansiyel kelimesi; gizli kalmış, henüz varlığı ortaya çıkmamış, gizli anlamlarında gelecekte oluşması, gelişmesi mümkün olan durumlar için kullanılan bir sıfattır.
Potansiyel enerji cismin durumuna yani; kütlesine, yerden yüksekliğine ve bulunduğu ortamın çekim ivmesine bağlıdır.
“Kinetik Enerji” kavramına baktığımızda ise, isimden de anlaşılacağı üzere bu enerji türü hareket içermektedir. Eğer bir madde hareket halindeyse kinetik enerjiye sahiptir.
Bir maddeye kuvvet uyguladığınızda kinetik enerji kazandırılmış olur, kütlesi ile ters orantılı olacak şekilde hızı artar ve bir iş meydana getirilir. Yüksek yerden yuvarlanan kayanın, tabancadan atılan merminin, akarsuyun, hareket halindeki taneciklerin, fırlatılan bir füzenin, koşan sporcunun sahip olduğu enerji kinetik enerjidir. Bir cisim ne kadar ağırsa hareket halinde o kadar çok kinetik enerjisi olur.”

Hem potansiyel enerjide hem de Kinetik enerjide AĞIRLIK son derece önemli ve belirleyici parametre.

Peki bir toplumun ağırlığını ne ile ölçeceğiz. Sayısal büyüklük yeterli mi? Bu durumda etrafımıza baktığımızda aynı hacimde farklı ağırlıkları teşkil eden nesneler gözümüze çarpar. Kısaca yoğunluk olarak tarif ettiğimiz şey bu farklılığa sebep olan başka bir içeriktir. Nüfusumuz 85 milyon iken başka bir ulusun aynı nüfusu ile aynı ağırlıkta değildir. Toplumların farklı yoğunluklarına geçmiş yaşam süreleri, Tarihi, alışkanlıkları, kültürel birikimleri elbette ki farklı katsayılar kazandırır. Öyleyse sayısal çoğunluğun ağırlığının artmasına sebep olan şeylerden bahsedebiliriz. Aynı hacimdeki bir kovanın su veya cıva ile doldurulması halinde çok farklı ağırlıklar ile karşılaşacağımız bilinen bir gerçektir. Kovanın içinin boşaltılması da ağırlığın azaltılması, atılması anlamına gelir. Toplum tarihi yoğunluğa, dolayısı ile ağırlığa önemli bir katkı sağlıyorsa Atatürk tarafından kurulmuş olan Türk Tarih Kurumunun ne kadar önemli olduğu, mevcut tarihimizin yanlış ve safsatalar içerisinde değiştirilmek istenmesi ile toplum ağırlığının azaltılmasına yönelik çabaların varlığına ulaşabilir miyiz? Bu nedenle mi Milli Tarihimiz ve tarihe yönelik tartışmalar bu kadar yoğun yapılmaktadır diye sormadan edemiyor insan.

Yıllar, yani toplumun bilinen yaşam süresi pürüzsüz bir yapıya ulaşması açısından değerlendirilmesi gereken başka bir parametre. Çünkü pürüzsüz cisimlerin hareket süreleri daha fazladır. Daha uzun mesafeler katarak hızlanır ve yarattığı Kinetik güç karşı konulamaz büyüklüğe ulaşır. Şöyle düşünelim; yürüdüğünüz yolda elinize 2 taş alın birisi girintili çıkıntılı, diğeri de yuvarlak ve pürüzsüz olsun. Girintili taşın bulunduğu yerlerde yıllarca rüzgara, yağmura, tekmeye ve diğer sürtünmelere maruz kaldığı takdirde diğer taşa döneceğini düşünmek olasıdır. Bu durum tamamen yaşanan olaylara, etkilerine ve dolayısı ile var olma süresine bağlıdır.

Ben Anadolu coğrafyasında yaşayan Türk toplumunun sayısal gücünden kaynaklanan ağırlığını daha da arttıran bu birikimlerin yoğunluk katsayısını yükselttiği inancındayım.

Kinetik enerjinin oluşabilmesi için de önemli parametre HAREKET etmesidir. İlk hareketin hızı ve mesafe bu gücün etkisi bakımından önemlidir.

Zaman zaman yaşanan toplumsal olaylar ağırlığa etki eden çeşitli farklar yaratır. Örnek olarak toplumumuzun özgürlük ve ahlak (namus) açısından yaşadığı sürekli ve yüksek olumsuzluklarının potansiyel anlamda enerjisini çok yükselttiği aşikardır diyebiliriz.  Günümüzde yaşanan ekonomik meselelerin birey özgürlüğü ve özgürce yaşam biçimine etkileri yabana atılmamalıdır.

Kurtuluş savaşı bu tür bir potansiyel enerjinin yüksek olduğu dönemde verilmiştir.

Ağırlık arttıkça toplumun hareket etmesi zorlaşır. Harekete geçirecek güçlü nedenler beklenir. Yine o yazımda bahsettiğim GEZİ olayı bu tür bir hareketin oluşmasında önemli olmuştur. Bu nedenledir ki Devlet sürekli olarak teyakkuzdadır ve dikkatle bütün hareketleri takip etmektedir. Oluşacak bir hareketin daha büyük kitlesel hareketlere dönüşmemesi için gereken engelleme ve bastırma tedbirleri anında alınır.

Aynı şekilde yaşadığımız toplum bu tür hareketlerin oluşmasında LİDER in ne kadar önemli olduğunu da bilir. Ortak amaç ve ortak plana ihtiyaç duyulduğunda bilgili, cesur ve inandığı insanı arar.

Mutsuzluk ve huzursuzluğu arttıran yönetsel durumlar yaşam biçimlerini baskıladıkça, bulmak istediği liderini göremeyince de bulmak istediği adreslere ver yansın eder. Acımasızca eleştirir ve değişik yollardan, aslında bu beklentisini ortaya döker.

Bir liderin ortaya çıkıp “size ölmeyi emrediyorum” diyebilmesi için, ölümü göze alırsam kurtuluş şansım var diyecek duruma gelmiş, potansiyel enerjisi için ağırlığı çok yükselmiş bir toplum gerekir. Tabi ki bu emri uygulamak için döner ve emri verene bakar. Güveniyorsa, inanıyorsa uygular. O yüzden lider olmak için koşullarla birlikte kişisel özellikler de çok önemlidir. Mevcut potansiyel enerjiyi, elinde bulunan bu ağır kitleyi harekete geçirmek için itelemek de apayrı bir güç ister. O gücün özelliklerini taşıyan liderleri her zaman her yerde bulmanız mümkün değildir.

Zaman zaman da bu tür kinetik enerjilerin oluşturulması ve kontrollü bir şekilde takip edilerek bastırılması da Devletler eliyle planlanarak yapılır. Bu olay bir tür gaz alma ve basıncı azaltma eylemidir. Aynı zamanda eylemlerin bahanesi ile sistemler ve diğer şeyler değiştirilerek Devletin kalıcı otoritesinin mutlak anlamda tesis edilmesine yarar.

Elbette ki mevcut potansiyel enerji hesabı yanlış yapılırsa kendi içinde çok büyük riskleri de taşır. Olayların kontrolden çıkmasının getireceği faturalar yönetenler için çok ağır sonuçlar yaratabilir. Arap baharı diye tanımladığımız, yakın tarihimizdeki olaylar bu tür riskler için en güzel örnekleri teşkil eder.

Özetle toplumların potansiyel ve kinetik enerjileri Fizik formüllerinde olduğu gibi tanımlansa da hesaplama hataları çok fazla yaşanabilir. Yanlış hesabın her iki taraf için açacağı yaralar geri dönülemez ve sarılması mümkün olmayan yeni tarihsel tartışmaların gündemi olur.

Kurtuluş savaşını Milletin potansiyel enerjinin yüksekliğine bağlı olarak, kinetik enerjiye çevirecek güçlü bir liderin çıkması ile başardık. Tarih bu başarıyı özet olarak böyle kaydetti. Ancak isyanların yoğun olduğu Dersim içerisinde Devletin bu isyanları kontrol altına alma isteği ise, bizim için kaydedilmiş başka bir tarih yarattı ve bitmeyen tartışmaları ile gündemimizden hiç çıkmadı. Keza 80 darbesine yol açan ve öncesinde yaşanan olayları anımsadığımızda ortaya dökülen kinetik enerjinin başka yerlerden kontrol edilerek yükseltildiği ve gaz almak sureti ile asıl amaçlarına oturduğunu da yaşadık ve gördük. Kim bilir belki de başka gaz alma ve istenen sonuca ulaşma gayretlerine yönelik yaratılmış kinetik enerjiler de görmüş olabiliriz, belki de yenileri çoktan planlanıyordur.

Aslında çok şey yaşadık, çok fazla tecrübeler edindik. Tüm bu tecrübelerin ışığında potansiyel enerjisi yüksek olan milletimizi, hiç kimse kinetik enerjisi ile ortalığa dökmeye bence kalkışmasın. Bu sefer hiç kimsenin amaç ve planlarının tutmayacağını söyleyebilirim. Zaten zaman zaman küçük kalkışmalara yol açacak kaşımalar olsa da bir yandan bu duruma itibar etmeyen bir Millet ve diğer yandan riski göze alamayan bir Devlet izledik.
Kinetik enerjiye dönüşmeden, göreceğimiz potansiyel enerjinin adresi seçim sandığı olmalıdır. Acıları bitmek tükenmek bilmeyen bu Halk, yeni acılar yaşamadan sabırla kurmuş olduğu Demokratik düzene sahip çıkacağı günü beklemelidir.

Bir ulusun Tarihi, yaşadığı tecrübeleri ve kültürel değerleri o ulusun yaşadığı coğrafyadaki ağırlığıdır.

Bu ağırlığı yaratan içerikleri oluşturan parametrelerden, tarihin yok edilmesini, bölünme ve parçalanmayı,bağımsızlığa etki eden ekonomik politika yanlışlıklarını dikkatle takip etmeli ve sınırı aşacak uygulamalara karşı çıkmalıyız.

Aksi takdirde ulaşılan hafiflik içerisinde yok olmamız elzemdir.

Siz de fikrinizi söyleyin!