Deneme,  Mizah,  Toplum

Saudi Arabia Anılarım (1)

Kardeşim, Arabistan’a işçi olarak gitmişti. 3 ay sonra eşine telefon gelmiş; “Trafik kazası oldu, eşinizin durumu ağır, ziyaret etmek isterseniz masrafları karşılarız. Ancak yalnız gelemezsiniz; yanınızda soyadı aynı olan bir erkek olacak ve bu kişi en az bir teknik okul bitiren olmalı (Meslek Lisesi mezunu da olabilir). O zaman danışman mühendis vizesi alabiliriz” diye. Şartlara ben uygundum tabi. Çok üzülmüştük…

Pasaport çıkarıp şirketin İstanbul bürosuna verdik. Bir hafta sonra vize almışlar, bir ay artı bir ay olarak. Biletlerimiz de şirket tarafından alındı. Uçağın kalkış zamanı gelince Yeşilköy Havalimanına gittik. Akşam saat 20.00 gibi kalkacağız. Vakit yaklaşırken bir anons: “Dört saat rötar”! Yol zaten dört saat tutuyormuş, üstüne bir dört saat daha… Çaresiz bekledik… Gece 24.00 te hareket ettik. Uçak umreye gidenlerle doluydu. Cidde’ye gidiyoruz.

Uçakta pilot anons yaptı: “Hiç kimse ihramlarını giymesin, inişte zorluk çıkarıyorlar”. Anonsu duyan tuvaletin önünde sırada durdu. Hepsi ayakta bekliyor. İhram giyenler, yüzlerindeki tuhaf ifade ve tepeden bakışlarıyla ihramsızlara hava atarak oturuyorlardı. Sıra bekleyenler de; “Hayırlı olsun Hacııım!” diye sesleniyorlardı. Uçak ihramlılarla doldu bir anda. Cidde’ye 04.00’te indik ve pasaport kuyruğuna girdik hemen. Polisler sert bir şekilde bakıyorlar, kimseyi çağırmıyorlardı. İki saat ayakta beklemiştik. Sonra, lütfedip birer birer çağırmaya başladılar. Bir kişi on dakikadan dan fazla orada bankoda bekliyordu. Suratına bakıyorlardı hacının. Bazıları gülmeye başladı, bağırdılar Arapça bir şeyler söylediler. Biz ortalardaydık. İhramımız yok tabi. Polis fark etti. Bizi sıradan alıp bankoya götürdü. Bankodaki pasaportları aldı. Alırken; “Hoş geldin Türk!” dedi, gülümseyerek. Hemen damgalayıp gönderdi bizi. İhramlılar bekliyorlardı hala… Valizleri aldık ve çıktık oradan. Şirket araba yollamış bize. Telefon ettiler ve “Hangi kapıdan çıktınız?” diye sordular. Arapça okuyamıyordum o zaman. Birine; “Vereyim telefonumu sen konuş.” dedim. Yere çömelmiş sigara içen biri vardı, Ona uzattım ve konuştular. Anlattı adam Arapça birşeyler, sonra telefonumu bana geri uzattı, “Buyur abi geliyor.” dedi. O kadar insan içinde Türk bulmuşum. “Sen Türk müsün?” deyince “Evet!” dedi. Gülüştük helalleştik. Şoför Mekke’ye götürdü bizi. Yolda bilgiler verdi, “Taksiyi tutarken önce sen bin abi. Sonra yenge binsin. İnerken de önce yenge insin sonra sen in.” dedi. Tersi olunca kadınları kaçırıyorlarmış.

Otele geldik. Kaydımızı yaptırdı şoför. Odalara çıktık. Baktım sabun yok. Şoför gitti. Yengem de sabun yok dedi. Yan odadaydı. Alırım deyip receptiona indim. Tarzanca el yıkar gibi, başıma sürme hareketleri yapıyorum. Arap, Mısırlıymış. Baktı ve “Haa sabuun!” dedi. Şaşırdım. “Sabun!” dedim. Bangladeşli işçi vardı. Ona seslendi Arapça. Gitti adam. Biraz sonra üç dört kilo küçük sabun getirdi. İlk Arapçayı öğrenmiştim. Sabun…

Bir müddet sonra aşağı indik. Mısırlıya “Kâbe nerede” diye, İngilizce sordum, baktı ama anlamadı. Lobide ok işaretli Kâbe yazısı ve istikameti belirten levha vardı. Gösterdim. “El haraam!” dedi. Tuhafıma gitti. Bize taksi tuttu ve pazarlık etti. On Riyal diye işaret etti. Şirket şoförü de nereye gidersen on Riyalden fazla verme demişti. Her şey pazarlıkla orada. Neyse gidip büyük bir huşuu içinde Umre yaptık.

Kabe’ye giderken arabaların plakaları dikkatimi çekti. Yatay olarak ikiye bölmüşler çizgi ile. Üstü Arapça altı bizim kullandığımız rakamlarla oluşuyor. Takip etmeye başladım. 1’in üzerinde ne var? Başka plâkaya baktım aynı Arapça yazı. Kabe’ye gidene kadar 10 rakamı öğrendim. 10 dakikalık yol. Mekke küçük bir yer. Kâbe etrafında dükkan dolu. Her şey satılıyor. Kâbe’den çıktık. Bir Umrelik sevabı alıp cebime koydum. Yengeme de söylememiştim rakamları öğrendiğimi.

Ürünlere bakıyoruz. “Abi kaç lira bunlar?” diye sordu. “Hangisi?” dedim, gösterdi. Söyledim “Şu kadar Riyal!..” diye. Şaşırdı. “Nerden biliyorsun?” deyince, “Kabe’ye gelirken plakalardan öğrendim rakamları.” dedim. “Valla benim aklıma gelmezdi!” dedi. Hasta ziyareti akşam 16:00-20:00 saatleri arasındaydı. Otele döndük…

Diğer anılarımı da sonra anlatayım.

Siz de fikrinizi söyleyin!