Deneme,  Felsefe,  Tartışma,  Toplum

Platonizmde AşksİZM

Beyaz bir bayrak asar ve gemiden inmek için sevdiğimizin limanda şefkatli davetini bekleriz önce. Denizin dalgalarındaki o dengesizlikte, hayatta denge aranır. Dümensiz bir gemide her hangi bir limanı bulmak güçken, bir de sevdiğimizin; o bulacağımızı umduğumuz limanda bekliyor olması, ne zor bir tesadüftür. İşte, bu imkansız tesadüfe çok az şanslı insan ulaşıyor. Evleniyorlar, daha sonrasında çok azı da birbirine aşık devam edebiliyorlar.

Çoğunluğumuz ise, gerçekleşmesi zor olan bu tesadüfe ne yapsak ulaşamıyoruz (ulaşsak, sihir gibi mucizevi bir macera başlayacak sanki). Farklı zaman dilimleri, farklı coğrafyalar, farklı olaylar ya da farklı insanların hayatımızdaki etkisini yaşıyoruz. Bize benzeyen bizlerden farklı insanlar için başladığımız o yepyeni bir başlangıç, genellikle (farklı yollardan da olsa) bizi hiç anlamayan insanlarla oluyoruz.

Kimisi aşkından zehir içerken, kimisi umutsuzluktan dengeyi yakalama gereksinimiyle; hayatlarına birisiyle devam etmek zorunda kalıyorlar. Bazen eski aşkımızı başarısızlık sayıyor, bazen yapabileceğimi yapmıştım diyerek müsterihlik ile arada düşünüyor ve bazen de büyülü kısa zaman çizgisi hayatlarındaki, en iyi macera tecrübesi olarak kalıyor. Aşk, kendini başkasında bulma macerası belki de…

İnsanlar, maceracıdır. Dopamin salgılama arzumuz içgüdüseldir. Sevgiden farklı bir durum, ya da sevgi çeşitlerinden biri değilse; aşk vardır. Kişisel tanımların dışında tam bir tanıma ulaşamıyoruz. Fakat aşk yoksa ve biz bu tanımı oluşturamıyorsak hala; geçici bir hastalık yaşıyoruz. Tehlikeli bir döneme giriyoruz. Artık insan nefret ettiği kişi oluyor, yalnız aşkını seviyor; kendine acımasızlık ediyor. Fuzuli’nin dediği gibi, “Leyla’nın elini iğne yaralasa, Mecnun’u kılıç kesmez.” oluyor. Aşk, aşık olana aşırı fedakarlıkla kutsarken; vicdanları özgür kalmıyor. Aşk, tutsaklık yaratıyor. Aşık olan kendisi için de günah çıkartma eğilimine girmediği gibi, kendisi de aşkının ayakları altında eziyor, gururla ve onurla.

O aşık olduğumuz kişiye kadar, benliğimizi tanıma fırsatımız olmamıştır. Çünkü, o kişiye kadar ne istediğimizi karşımızda görmemiştik. Bir diğer yandan başkalarını kendimizi tanıma açısından fark yaratması da ilginç bir konudur. En fazla ne yapabilirsiniz, en fazla ne kadar sabırlı olabilirsiniz… gibi yönlerimizi genellikle en iyi aşık olduğumuz kişinin etkileri açığa çıkarıyor.

Birçok aşk tanımında ve şiirlerde okuduğumuz üzere, artık kişi aşık olduğu ve utancın verdiği tutsaklıkla birlikte, onursuzluğun gururunun dilindeki serenatta; dünyadaki hiçbir dile benzemeyen aşkla yücelmiş kutsal ruh edasıyla sunuldu aşklar. Ve aşk uğruna yapılan hatalar, gururla otobiyografilere not alındı. Aşkta gurur var mı derseniz, aşkta gurur hep paspastır derim; eğer onursuzluk aşkta, gurursa…

Ömrümüzden vermeyi, ömrümüzden olmayı; yüreğimizden çekilen iplerle sararcasına, uzaktan seven o platonik aşkların kutsallığında kendimizi de sevmek… Sevdiğimize karşın yaptığımız tüm tez canlı davranışlarımızı yaparken utanmak ve geçmişe bakınca hafif utangaçlıkla gülümseyerek eski benliğimizi anımsamak ve geldiğimiz noktadaki soğuk kanlılığımıza hak vermek…

Fuzuli’nin betimlemesinde, can çıksa aşk çıkmaz sonucuna getirmişti. Sahi, öyle miydi? Aşk, yazdıklarım kadar var mıydı? Aşk, yazılanlar kadar var mıydı? Yaşadığımızı sandıklarımız aşk mıydı? Ya yoksa? Ya biz çok anlam verdiysek? Ya sevginin çeşitlerinden biriyse aşk ve bir psikolojik geçici rahatsızlıksa? Bilmiyorum!

Aşk uğrunda; hayatları biten, intiharlarla ölümleri getiren ve (kimisi yaşarken çok önceden aşkından ölü yaşmış) aşığın yalnızlığına mahkum eden aşkları okudum. Günümüzde sevdaların çok nadiren yaşandığına inanıyorum. Yazımın buraya kadar ki bölümünde, aşka inanan eski duygularımla şimdiki sorgulayan olarak yazdım.

***

Platonizmde AşksİZM

Bu yazımda -izm’li ideolojik yol alan bazı platonik aşıkların; düalist, rasyonalist ve gerçekçi bakış açılarının felsefi ve zamana uyarlı yeni tanımını iletmeye çalışacağım. Öncelikle platonizmi ve çıkışıyla birlikte düalizmden başlayayım.

Platonizmi öncelikle pek sevmem, felsefi anlamdaki tanımını kastetmiyorum, sorgulamadan kabul gördüğümüz tanımı sevmiyorum. Seviyorsam, sevecek kişi. Her kim olursa olsun. İnsan, yormasın beni ve vaktimi boşuna harcatmasın isterim. Yolum, bir arkadaşımla ayrılıyorsa bile yaşanmışlığa saygı olmalı. Ve insanlar sevdikleriyle birlikte arkadaş olmalı.

Aşka gelince, platonik aşk tanımına karşıyım. Behramoğlu’na göre; Aşk, iki kişiliktir. Aşkta, teklik olur mu? Ne sevdalar içte yaşanmış/bitmiştir elbette, fakat gizli kalmamıştır. Yaşanmamışlığın aşkıdır bu tanım ayrıca. Seven sevdiğinden gözünü alamaz ki üzerine, sevilen sevildiğini bilir aşığın şefkatinden. Hani, platonik aşk? O, açılamayan içte yaşandığı varsayılan aşk? Demek ki aşkı, sözlerle ifade etmesek de ortada gizli bir durum yok!

“Beni anlamadın demeyeceğim. Beni anladın. Zaten en dayanılmaz acı buydu. Sen beni anladın. Anladığın halde canımı yaktın.” Frida Kahlo

Platonik tanımım; insanın kendince yoğun duygu yaşadığı, realiteye dönüşmeyecek, düşlerde yaşanılan ve böyle kalması istenilen durumlardır, misal karşılık beklemeyiz. Kendimizde eksikliğini yaşadığımız ve bizi tamamlayan kimse arayışımızda, en mükemmel kişiyi arıyoruz. İnsan olarak ruh güzelliği (kişiye göre değişen beklentiler), bedensel beğeni, bilgelik (aşık olanın ilgi alanındaki bilgelik de yeterli olabiliyor) ve karşının davranışlarındaki yakınlıktaki zeki beceriler (ki buraya kadar ulaşılmışsa, zaten doruktur). Kimi sesini düşünür, kimi görüntüsünü, kimi kendine bir olumluluğa takılırken, kimisi de hayatında unuttuğu detaylara rağmen bir isme yıllarca takılır. Aşk, takılmak mıdır? Bilmiyorum! Eğer öyleyse düşmektir de.

Platonizm, tanımı biraz karmaşıktır. Öncelikle, asil bir öğretidir ve modern hayata hükmeden eden sığ materyalizmi ve hazcılığı düzeltmemizde yardımcı olabildiği gibi, aynı zamanda da ütopyacılık ve püritenlik gibidir.  Daha sonra fanatizm (ki körlük ve görmemezlik getirir) ve dingincilik (huzur ve her şeyden sıyrılma) gibi muhafazakâr olmayan abartılara yol açar. Yani geliştirilmesi gereken bir tanımdır.

“(…) dış görünüş güzelliğinden çok zihnin güzelliğini daha yüce görecektir. Yani eğer yüce bir ruh ama çok az güzellik sahibi birisi gelirse, onu sevecektir ve gençleri geliştirebilecek düşünceleri meydana getirecektir, ta ki kurum ve yasalardaki güzelliği görüp oluşturana ve ailedeki güzelliği anlayana kadar, daha sonra kişisel güzelliğin önemsiz olduğunu anlayacaktır.” Platon

Platonik aşk aslında, ideal aşkı simgeler. Her şey Platon’la başlamadı, elbette bu ideolojik tanımda Platon bir referanstı. Fakat yıllar sonra tanımı binbeşyüzlü yıllarda koymuşlardı. Platon’a göre, aşkı, uğrunda güzelliği keşfettiğimiz ve deneyimlediğimiz bir kavram olarak görmüştü; yani güzel bir maceradan kazanılan bir tecrübeyle bir tanıma ulaşmaktı. Platon’un felsefesindeki ana fikirlerden biri olan Düalizm, kendi gerçekliğimizi hiçbir zaman karışmayan iki ayrı şekilde görmemizi anlatan kavramdır, bu iki durumsa şöyledir; fiziksel ve  ruhsal. Ona göre; ruh, içinde olduğu bedenle birlikte var olmalıdır, aynı zamanda iki gerçekliği de birbirinden bağımsız olarak görmektedir.

Platoncuların temelde neden uzaktan sevgi tanımına sebep olduğu algısına gelirsek eğer, maddi dünyayı direkt aşağılık olduğunu düşünmeleri ile birlikte, bedenin ve onun arzularını ise, ruhun gerçek bilgeliği ve mutluluğu yakalaması için kaçılması gerekilen bir hapishane olarak görmeye mecburdur.

“Aşkta her zaman bir delilik vardır. Ama delilikte her zaman biraz mantık vardır.” Friedrich Nietzsche

Platonizmde AşksİZM, tanımıyla bu yazıyı yazma sebebimi ileteyim. Çağımızda tüm aşklar yenik başlıyor. İdeal aşkı ararken, sosyal medyadaki profil çeşitliliği ve gerçek yaşamımızdaki karşılaştığımız insanlar arasında, seçim yapmakta zorlanıyor insanlar. Serenatsız (veya aşklarını bildirmeksizin) çok kişiden hoşlanıyorlar, unutuyorlar ve sonra ara ara birileri birilerinin nabzını yokluyor, birileri birileri ile birleşse mutluluğa ulaşacağından emin değil. Birileri bu şekilde birilerini oyalarken, kendileri de yalnız kalabiliyor. Platonizmde aşksızlık…

Kararsız ve çelişkili aşk, günümüz aşklarına daha doğru bir tanım olabilir. İnsanlar ideal aşkı ararken, gerçek aşkı bulamıyorlar/yaşayamıyorlar. Boşuna akıp giden zaman ve tek yaşam hakkını doğru değerlendiremeyen insanlar, her geçen gün artmakta.

Olaylara, rasyonalist yaklaşmak isteyen ve durumları gerçeğe uyarlamak isterken, hatalar zincirine insanlar hapsoluyor. Çağımızda, en çok kaybetmek moda. Çoğunluğumuz modanın içinde kayboluyor. Kendilerine ulaşamayacak kadar kayboluyorlar.

Bu yazımda hazcılığa değinmedim, çünkü amacım aşk üzerine tanım oluşturmaktı ki tanık olduğum haberlerde cinsel ilişki için yapılan birleşmeler için tek diyebileceğim yine, çağımızda yeniktir aşklar. Odam Kireçtir türküsündeki gibi insan sevdiğiyle birlikte olma arzusu yaşar, diğer türlüsü ihtiyaçtır. Unutmamak gerekir ki bu yalnız ihtiyaç duyulan ilişkiler yüzünden de tecavüzler ve buluşma evlerinde yiten hayatlar vardır.

Not: Bu yazı 14 Şubat’ta bu yıl yazı yazmayan tüm yazar arkadaşlarım için kaleme alındı. Yazar dostlarımı çok seviyorum. Onların aşk ve sevgiyle dolu hayatlarının olmasını arzuluyorum. Belki de saygıdeğer dostlarım, kapitalist oyunların aleti olmak istemedi, belki de yazdığım acı gerçekleri kaleme almamak. Herkese sevgi ve saygılar. Yazımı okuduğunuz için çok teşekkürler, eleştirilere açığım. Yazımı burada tamamladım, okurlara beğendiğim aşk tanımlarını son bölüm olarak ekleyeceğim.

***

Aşk, ciddi bir akıl hastalığıdır. Platon

En uzun aşk, karşılıklı olmayan aşktır. Somerset Maugham

Aşk, zaman kaybından başka bir şey değildir. Goethe

Aşk, karşılıklı bir yanlış anlamadır. Oscar Wilde

Aşk, işi olmayanın işidir. Diyojen

Aşk, insan türünü sürdürmek için bireye kurulmuş tuzaktan başka bir şey değildir. Arthur Schopenhauer

Savaşta olan şey, aşkta da vardır: Görüşme isteyen kale, yarı yarıya alınmıştır. Dorothy Parker

Aşk, ovaları kaplamış olan çok büyük ordulara benzer. Daha dün bütün görkemiyle orada dururken bugün bakarız, yerinde yeller eser. Henry de Montherlant

Aşk dediğimiz şey, arzulanan bir varlıkta bulacağımız tada susamaktan başka bir şey değildir. Montaigne

Aşk, karşılıklı iki geçici hevesten ve iki vücudun yakınlığından başka bir şey değildir. Chamfort

Aşkın olduğu yerde hiçbir şey can sıkıcı ve sıradan değildir. Adam Smith

Aşk, birçok kişi tarafından yaşanan, ama çok az kişi tarafından keyifle sürdürülebilen bir duygudur. George Nathan

Hayatın ağırlığını ve acısını tek bir sözcük unutturur bize, aşk. Sophocles

Aşk, elinde olanı değil, elinde olmayanı ister. Plautus

Aşktan korkmak yaşamdan korkmaktır ve yaşamdan korkanlar şimdiden üç kez ölmüşlerdir. Earl Russell

Yalnız kalma ya da sevilmeme korkusu tüm ırklardaki kadınların cinsiyetçiliği ve cinsiyetçi baskıyı pasif olarak kabul etmesine sebep olmuştur. Bell Hooks 

Özgürlük aşk değildir, yalnız aşkın kapısıdır. Franz Xaver Von Baader

Mantıkçı pozitivistlerin bile âşık olma yetisi vardır. Alfred Jules Ayer

Bilge olan evlenmez. Evlense bile aşkın vehimlerine kapılmaz… Bir uygarlığın yetkinliği ve insanlığı ancak kardeşlik ve sevgiyle olasıdır. Epikür

Bilirsiniz, birini sevmeye başlamak gerçek bir iştir. Enerjik, cömert ve kör olmak zorundasınızdır. Hatta en başlarda uçurumdan atlamak zorunda olduğunuz bir an vardır ki eğer üstünde düşünürseniz, atlamazsınız. Jean-Paul Sartre 

İster gülünç ister trajik olsun, aşkın cazip hale getirdiği nihai amaç, insan hayatını sonlandıran her şeyden ciddi manada daha önemlidir. Arthur Schopenhauer

Kimse size aşkı öğretemez. Aşkı ancak kendiniz, içinizde ve bilincinizi daha yukarıya çıkararak bulmak zorundasınız. Ve aşk size geldiği zaman artık sorumluluk ortadan kaybolur. Yaptıklarınız onları sırf sevdiğiniz kişi için yapıyor olduğunuz için hoşunuza gitmeye başlayacak. Osho Rajneesh

Evliliklerdeki mutsuzluk kaynağı aşkın değil dostluğun eksikliğidir. Friedrich Nietzsche

Aşk ve tutku gereklilik değildir. Lhamo Dondrub

 “Varlık sezginin, duyunun ve aşkın bir sırrıdır. Bu kişi, bu şey yani bireysel, yalnız duyumda, yalnız aşkta, mutlak bir değere sahiptir. Sonlu ve sonsuz orada bulunur. Aşkın sonsuz derinliği ve aşkın gerçeği, bununla yalnız bununla kaimdir.” … En derin ve en yüce gerçekler duyumlarda saklıdır. Böylece genel olarak başımız dışında bulunan bir nesne varoluşun gerçek ve ontolojik belgesi aşktır, varoluşun aşktan ve duyumdan başka belgesi yoktur. Feuerbach

Geniş varlık denizinin her yanında geniş bir aşk akışı vardır. Fiziksel devinim, bitkisel yaşam, zihinsel yaşam… hep evrensel aşkın derece derece yükselen aşamalarını oluşturur. Aşağı derecelerinde yanılmayan aşk, akılla aydınlandığı zaman iyilik ve kötülüğe eğilim kazanır. Aşk kusursuz olmayan iyiliklerin üzerinde de vardır. Hatta irade, hile ve şiddet kullanmak yoluyla bir başkasının kötülüğüne çalışmış olsa bile yine aşka uyar. Kötülükler aşktan uzaklaşma oranında bir takım derecelere sahiptir ve kötülük aşka yaklaşmak için sarf ettiği üç oranında erdeme yaklaşmış olur… Cehennem bile adalet kadar aşkın eseridir. Dante

İki kişisin, biri gidiyor
İkiden bir çıkınca,
yine bir kalır zannediyorsun,
ama kalmıyor,
yarım kalıyor… Fuzuli

Bilgelerin, aşk tanımları çok öznel tecrübelerini içeriyor gibi.

Aşka inanmadığım halde bu yazıyı yazmak değişik bir tecrübeydi. Aşk geçmişimi düşündüğüm vakit, geçici kimya değişikliğimle birlikte yaşadığım rahatsızlık olarak sonuca vardım şimdi. Bir zamanlar ben de aşka inanıyordum, artık büyüsünü yitirmiş bir yalan gibi.

Gündem Arşivi kurucusuyum, sitede editörlük dahilinde; yayın yönetmenliğini de ben yapıyorum.

Siz de fikrinizi söyleyin!