Deneme,  Güncel - Aktüalite,  Toplum

Paskal Üçgenindeki Monizmin 1’i Olan Başöğretmenimizin Etkisi

İlkokul birinci sınıfta Nevin öğretmenimden okumayı öğrendim, naif ve çok ince kaldı aklımda.

Daha sonraki yıl evimizin adresiyle, okulum ve öğretmenim de değişmişti. Sultan öğretmenim iki yıl dersime girdi; gençti, başı örtülüydü, ama şimdiki gibi türbanlılarla kıyaslamam; adap bilir bizlerin Atatürkçü yetişmesinde emeğini inkar edemem. İlk kez türküleri ondan öğrendim, güzel de sesi vardı. 2. ve 3. sınıfı ondan eğitim aldıktan sonra, tayini çıktı.

4. ve 5. sınıfı yeni bir Nevin öğretmenimle tamamlamıştım. O, emekli olmak üzere olan ve hayli çabuk yorulan birisiydi. Her şeye rağmen, onu bir öğretmen olarak idolleştirmiştim. Sağlam Kemalistti!

Orta okulda çok güzel öğretmenlerim oldu, ama Türkçe öğretmenim muhafazakardı, ilk kez bir öğretmen bana farklı bakıyor ve çok sonraları sebebini idrak etmiştim, fakat dersim iyiydi. Matematik öğretmenim dersi tamamlar sonra bitmek bilmez askerlik anılarını senelerce dinledim. Sosyal bilimler dersine giren Hüseyin öğretmenim bana dersimde temeli çok iyi verdi. Fen bilimleri dersime giren, Halil İbrahim öğretmenim aklımda en çok iz bırakanlardan. Dersini tamamladıktan sonra bizlere, hep üretimin önemi ve üretim için fikirler sunardı. İpek böcekçiliği konusunda hala verdiği dersler hatırımda.

Lisem ilginç bir okuldu. Geçmişi kötü. Bir sürü kız çocuğunun kandırılıp pazarlandığı bir okuldu. İki mühim kişi atandı ve onlar okulu iyice korumaya almayı başardılar. Yani benden önceki dönem ile başlayacağım dönem arasında bir milat olacaktı.

Orada tanıdığım herkesin çok korktuğu Yasemin öğretmeni anlatmadan edemem. Hayatını mesleğe adamış, çocukları hep korumak için çok baskı yapan; vicdanından ötürü sert davranmak zorunda kalan. Çok güzeldi, çok bilge, duruşu büyük kaliteydi. Öyle bir insan kırklarında hala nasıl yalnız yaşardı? Mesleği ile evliydi belki. Modern bir kadın olmasına rağmen kızlar üzerinde aşırı disiplinli olmalıydı diye düşünüyordu ki sanırsam, bir kız azıcık eteğini katladıysa, tüm eteğini iç çamaşırı sınırına kadar katlatıp, bir tur bahçede gezdirirdi. Amaç utanç hissi yaratmaktı, nitekim çok nadir bu olay yaşanırdı. Aksi halde, her okul çıkışında çok lüks arabalar bekliyordu. Kızları avlamak isteyen art niyetli insanlar çoktu. Her okul çıkışında iki polis çağırıp, dış kapının önünde dikilen bir öğretmenin; nelerden kimleri esirgediğini düşünemiyorum. Çok büyük bir kadındı.

Lisemde hiç uygulanmamış bir sistem kurulmuştu, diploma notu çok yüksek olanları ayrı sınıfa almışlardı. Böylesi özel ilgi karşısında, tabi ki adıma müdür beye ve yardımcılarına teşekkürlerimi iletmiştim.

Sayısalcıydım, fakat kimya öğretmenim yüzünden Türkçe/Matematik bölümünü seçtim. Edebiyat ve Türkçe derslerimize giren Jale öğretmenimin adaletini unutamıyorum. Bir dil bilgisi konusunda inatla bildiğimi savunmuş, okulda olay olmuştuk; daha sonra kendisi de bana hak verdiği halde, beni görmezden gelmeye başlamıştı. Son senemde neredeyse derste hiç sesim çıkmamıştı, açıkçası ondan daha çok nefret ediyor hallerdeydim. Bir gün bir kompozisyon sınavı yaptı; üç kişi 100 almıştı, birisi bendim. Çok şaşkındım, çünkü benden muhakkak puan kıracak yer bulacaktı hesaplarımda. Derste önce puanımızı açıkladı daha sonra, diğer iki kişiye sesli okumaları için kağıtları uzattı, benim kompozisyonumu kendisi okudu ve çok beğendiğini söylemişti. Yaptığı bu adaletli büyüklüğü beklemezdim, utandım.

Beden öğretmenimiz de kendi bölümünde okumak isteyenleri ayrı sınıfa aldırmıştı; bir sınıfın yüzde doksanı ilk senesinde üniversitelere yerleşmişti. Çok güzel bir başarıydı yine.

Size en çok bahsetmek istediğim öğretmenimi de anlatayım; Hüseyin öğretmenim. Kendisi, İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümünden ilk mezun olanlardandı. Yalnız onunla hala görüşmekteyim. Sosyoloji, mantık, psikoloji ve felsefe derslerime kendisi girdi. Anarşistin teki çivisizdi. Kendisi seksenli yıllarda okulları toparlayıp protestolarda öncülük yapan deli bir yürekti. Bir öğretmen düşünün bir büyük şehirde en ünlü ve en çok sevilen öğretmen. O, buydu işte.

Öğretmenimin sınav tarzı ilginçti. Sınav kağıtlarını dağıttıktan sonra bizlere; konuşmak, kitap açıp bakmak, notalara bakmak gibi birçok şey serbestti. Sınav kağıtlarını dağıttıktan sonra, sınıftan çıkardı. Sonuçlar açıklanacağı vakit, kimse mutlu olmazdı; en fazla üç alabilmek için içimizden dualar başlardı. Çoğu zayıf alırdı. Nasıl mümkün olurdu böylesi şey anlayamazdım.

Komşum olan Hüseyin öğretmenimin evine çok sık giderdim, bir defa sınavları derecelendirirken yanındaydım. Manyağa bak dedi bana ve devam etti. Şey kelimesi felsefidir dediğim için kızın bir tanesi her cümlede şey demiş. Çok şaşkındım. Çünkü öğretmenim tuvalet felsefesine kadar bizi çok özgün düşünebilecek ve beynimizde sınırları kaldıran bir beyindi o. Nasıl dersinden böylesi öğrenci çıkmıştı?

Buldum! Meğer, öğretmenimin sınav sorularının içinde cevaplar yer alıyormuş. Fakat, bizler bu kadar basit olacağını hiç düşünmüyorduk; bir kez üç almış, çoğu felsefe ders sınavımdan da iki alarak geçen bir öğrenciydim.

Öğretmenlerimden çoğu çok kaliteli ders işledi, bizlere gerçekleri çoğu anlattı. Bizleri kötülüklerden esirgediler. (Ensar’da çocuklara tecavüz eden müdür dönemini yaşıyoruz bu günlerde!) Tüm okuduğum okullarımdaki, müdür ve müdür yardımcılarına ayrıca çok teşekkür ederim.

Şimdi yazıma şöyle devam etmek istiyorum, ya Cumhuriyet dönemindeki Aydınlanma Reformunu yaşamış olmasaydık?

Şu an belki sadece mahalledeki hocamdan Arapça öğrenecek, bir şeyhin bilmem kaçıncı karısı olabilecektim. Hiç insan gibi yaşamayacaktım, hiç öğrenemeyecektim; yaşamadan ölecektim. Başöğretmen Atatürk’ümüzün önderliğiyle ilk halka olurken, başta öğretmenlerim sonra bizler derken, öğrenerek doğru yaşadık. Başöğretmenimizin, tüm aydın öğretmenlerimizin, tüm Cumhuriyet neferlerinin başta olmak üzere, Öğretmenlerimizin öğretmenler gününü kutluyorum. Onlar senede bir gün değil her gün kutlanmalı, her gün 24 Kasım olsun.

Not: Babam çok fakir büyümüş, ona T cetveli hediye eden öğretmeni gibi, bir sürü öğretmenimiz de çocuklarına yardım etme önceliğini sorumluluk biliyorlar. Acilen, öğretmenlerimizin eski haklarına kavuşup, yine Atatürk dönemindeki gibi; bir milletvekilinden daha yüksek maaşı alabildikleri yarınları diliyorum.

Editörün Notu: Bu yazıyı yazan değerli Gündem Arşivi yazarlarımızdan birinin kalemi, yazıya çok çalışmaya vakti olmadığı için, sizlere kendi bloğundan iletemedi.

 

Siz de fikrinizi söyleyin!