Düşünceler Tarihi,  Ebeveyn,  Felsefe,  Güncel - Aktüalite,  Sosyoloji,  Tarih,  Tartışma,  Toplum

Özgür Aşk – Almanların bakış açısı

Özgür aşk (İng. free love), 1870’lerde Amerika Birleşik Devletleri’nde ortaya çıkan bir hareketin talebidir ve kadınların ekonomik geçimlerini sağlamak amacı ile aşksız – evlilik şeklinde veya fahişe olarak – bir cinsel ilişkiye girme zaruretinden kurtarmak amacı ile Victoria Woodhull ve daha sonra Emma Goldman gibi feministlerin katılımı ile verilen bir mücadeledir.

1960’ların başında doğum kontrol hapının piyasaya çıkması ve kadın hareketinin ikinci dalgası, batı dünyasındaki birçok ülkeye ulaşmasından sonra, bu fikir yeni bir ilgi gördü. Aynı zamanda, 1968 hareketi “özgür aşk”ı genellikle evlilik öncesi ve evlilik dışı cinsel aktivitenin toplumsal kabul edilmesini talep eden bir slogana dönüştürdü. Ortaya çıkan sosyal çalkantılar, Cinsel Devrim olarak bilinir.

Özgür aşk’ın pek çok taraftarı, 1932 gibi erken bir tarihte, insanlığın nevrotik sefaletinden cinsel bastırmanın sorumlu olduğunu savunan Wilhelm Reich’i, alıntıladı.

1968 hareketi anlamında özgür aşk

Özgür aşk, geleneksel sosyal normlara itaat etmeden aşkı ve cinselliği yaşayan insanların bir tutumunu tanımlar, çünkü onları kısıtlama olarak algılar veya entelektüel olarak böyle tanımlar.

Bu, cinsel muhtariyet fikrine göre ilişkilerin münhasır ve ilgili kişiler tarafından birlik içinde tanımlanmasını ve başka herhangi bir ön şarta tabi olmamasını içerir. Bu da cinsel kimliğin ve katılımcı sayısının bir rol oynamadığı, her bir bireysel ilişkinin süresi ve türünün belirlenmediği ve ilişkinin herhangi bir noktasında değiştirilebileceği anlamına gelir.

Evlilik gibi geleneksel yaşam tasarımları, sahiplenici, tamamen ekonomik gerekçeli ve özgür olmadığı için eleştiriliyor. Tarihi açıdan, başlangıçta daha özgür cinsellikten günümüzde daha özgür aşka doğru bir gelişme olmuştur.

Kavram

Özgür aşk kavramı, 1960’larda Wilhelm Reich’ın destekçileri ve komünal hareketin temsilcileri tarafından giderek daha fazla kabul gördü.

Aşk, doğası gereği özgürlükle bağlantılı bir fenomen olarak anlaşıldığından, “özgür” terimi bir gereksiz ifade olduğundan, özgür aşkın temsilcilerinden genellikle sadece “aşk” denir.

Bu görüşün popüler bir temsilcisi psikolog Peter Lauster’dır. O aşkı psikolojik bir fenomen, yani anda deneyimlenen (kalıcı bir durumu temsil etmeyen) ve zorlanamaz,  baskı altında olağanüstü zor ortaya çıkan algı olarak anlıyor. Lauster, evlilik gibi kurumları modası geçmiş yapılar olarak anlıyor. Genelde süregelen görüngüler – klasik ilişkiler – eşlerin koşulsuz açıklığını ve yargısız algısını engelliyormuş.

Tarih

Bunun öncesinde bir tarihi gelişme vardı; antik çağdan beri ve özellikle 19. yüzyılın ortasından itibaren evliliği bir kurum olarak eleştiren ve devlet müdahalesi olmaksızın aşk ilişkilerini savunan sosyalist hareket.

Erken sosyalist Charles Fourier (1772-1837), insanların birlikte yaşaması ve çalışması gereken, diğer şeylerin yanı sıra, özgür sevgi tarafından motive edilen ve bir arada tutulan toplulukları (Phalanstères) önerdi. Hatta, toplulukların ötesinde, Fourier’in anladığı anlamda özgür aşk, aynı zamanda herhangi bir partnerlik türü için koşulsuz tercih demektir ve böylece ikili ilişkileri ve benzerini de içerir.

Özgür aşk kavramı, çeşitli bölgesel biçimlerde 1917 Rus Devrimi sırasında; Sovyetler Birliği’nde devlet politikasında ilk kez uygulandı. Rus devrimci ve daha sonra diplomat Alexandra Kollontai, yeni sosyal ve aile düzeninin önemli bir propagandacısı oldu; evlilik yasasının gevşetilmesini ve annelik korumasını iyileştirilmesini genç Sovyetler Birliği’ne kabul ettirdi. Kürtaj hakkı için başarılı savaştı ve halk mutfaklarını ve toplu çocuk yetiştirmeyi önerdi.

Teorik olarak Wilhelm Reich, zorunlu cinsel ahlak dediği şeyin analizi ve cinsel devrim üzerine yazılarıyla, cinselliğin özgürce kullanılmasını savunan Herbert Marcuse gibi, özgür aşk fikrine katkıda bulundu ve – bununla bağlantılı olarak – çekirdek ailenin dağılması taraftarıydı.

Hasat zamanında tarlada sevişmeyin. Tehlikelidir!

Marcuse ve Reich, cinsel devrimi ve kendisini “aşk kuşağı” olarak da adlandıran ve “make love not war” (sevişin savaş yapmayın) sloganıyla yerleşik toplumsal normlara karşı çıkan hippi hareketini önemli ölçüde etkilemiştir. Bu özgür aşk talepleri, evlilik öncesi cinsellik, yaban (kanunsuz) evlilikler, eşcinsellik vb. gibi konuların giderek tabusuzlaştığı toplumsal gerçeğin eş zamanlı liberalleşmesiyle karşılaştı. Doğum kontrol hapının yaygınlaşması ve “Flower-Power” (“çiçek gücü”) gibi hareketler toplumda birçok özgür aşk fikirlerinin yerleşmesine katkıda bulunmuştur.

Özgür aşkı yayan komünlere örnekler: Kommune I, AAO (Muehl-Kommune), ZEGG, Tamera.

Sınırlandırma

Açık ilişki; özgür cinselliği içerir, ancak duygusal anlamda özgür aşkı içermez.

Buna karşılık, günümüzdeki poliamori (çok sevgililik; poligami’nin evlilik dışı versiyonu) hareketi, bir tür alt kültürdür ve katılan herkes arasında iletişim ve rızanın önemini vurgular.

İlişki anarşisi burada daha da ileri gider ve birlikteliklerle ilgili olağan normları temelde reddeder, ancak özgür aşktan farklı olarak; uzun süreli ilişkileri ve cinsellik içermeyen ilişkileri de dahil eder.

*****

Değerli okurlar,

yukarıda tercüme ettiğim yazı Wikipedia’nın Almanca bölümünde, Alman üyeler tarafından yazılmış bir kavram belirlemesi ve tarih özetidir. Bu sosyal gelişmeler birçok batı ülkesinde paralel ve eş zamanlı ortaya çıkmış olsa da, anlatılanlar sadece Almanların bakış açısını temsil eder. Aynı konu diğer ülkelerde farklı yaşanmış ve yorumlanmıştır.

Toplumda Kadın ve Erkek
Kirli Fikirler

Bunu sizlere sunma ihtiyacını sitemizde yayınlanan cinsellikle ilgili iki yazıdan sonra hissettim ve konuya farklı yaklaşımların varlığını göstermek istedim. Bu yazıyı paylaşmamı, anlatılanların sempatizanı veya muhalifliği anlamında yorumlamamanızı rica ederim.

 

 

 

Hassas bir konu olduğunun farkındalığı ile bazı detayları da vermek isterim:

Yazılanlar her ne kadar Alman bakış açısını temsil etse de, olanlar tüm Alman toplumundan hoşgörü ile kaşılanmadı. Orada da muhafazakarlar çoğunlukta ve itiraz, isyan ve kınamalar söz konusu dönemlerde bütün toplumu çalkaladı. Ancak o zamandan bugüne geçen 50 küsür senelik süre içinde özgür aşk hareketinin anlayışı toplumda temel kültür envanteri olmayı başardı. Bugünkü toplumsal anlayış, kişinin cinsel özerkliğini saygı ile kabul ediyor. Bununla beraber aşk ve cinsellik mahremiyetini tamamen kaybetmedi. Türk toplumundaki mevcut anlayışa nispeten Almanların mahremiyet anlayışı çok daha küçük bir alanı kapsıyor. Yani nudist plajlarında güneşlenmek, sokakta, parkta öpüşmek, hemcinslerin el ele gezmesi gibi görüntüler Almanya’da kimseyi sinirlendirmez, “yanlış” veya “farklı yaşam tarzı” hanesine yazılır ve herkes dilediği gibi yaşar. Ama buna rağmen, konuya yönelik yaklaşım, özellikle Katolik Kilisesinin görüşlerinden dolayı, toplumda çelişkili yaşanıyor.

Bu durumlarla barış sağlamak Türkiye, Orta Doğu, Asya ve Afrika ülkelerinden gelen işçi ve mültecileri çok zorluyor. Onlar uzun süreli kültür şokundan muzdaripler. Tepkileri de ona göre aşırı oluyor. Kız çocuklarını yüzme derslerine göndermeyenler, ortaokuldan itibaren iki senede bir düzenlenen 1 haftalık sınıf gezilerine göndermeyenler, çocuklarının Alman çocukları ile arkadaşlığını yasaklayanlar, Alman gelin veya damat kabul etmeyenler; bunlar aşırı tepkilerin birkaç örneği. Sergilenen aşırı tepkilerin diğer belirtisi ise, bu insanlar sözde kendi değerlerini korumak amacı ile kendi din ve kültür değerlerine daha sıkı sarılarak, fikir ve uygulamada fanatikleşmesidir; veya tam tersine kendi kültüründen kopmasıdır.

Cinsel muhtariyete daha geniş yer veren diğer yazıyı da sizlerle yakında paylaşacağım.

Nizamettin Karadaş

Kaynak: https://de.wikipedia.org/wiki/Freie_Liebe – Almanca

1964 İstanbul doğumlu. 1972 den bugüne kadar Düsseldorf, Almanya ikametli. Köln Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, 2 yetişkin kız çocuğu babası. 12 yıl Avukatlıktan sonra mesleğini bırakmış, her konuda meraklı, araştırmacı, analist ve okumasını seven rahat ve huzurlu bir insan.

Siz de fikrinizi söyleyin!