Deneme,  Sosyoloji,  Toplum

Olumlu Örnek Olmak

Bu kez sizlerle insan ilişkileri konusunu  biraz irdelemek istiyorum. Zira insan ilişkilerinin sağlıklı olması yaşamımızda, özellikle toplumsal yaşam da büyük önem taşımakta. Nereden başlamalı bilmiyorum ve yine akışına bırakarak, düşüncelerimi klavye aracılığı ile sayfaya dökmeye çalışacağım. Yazarken pek düşünmem. İçimden, beynimden ne geçerse dökerim sayfalara.
Sürç-i lisan edersem affola.

Hep söylüyoruz ya duyarsız bir toplum olduk, bana neci, umarsız bir nesil yetişiyor, kimse kimseyi düşünmüyor, sanal aleme dalıp, gerçek hayatı unuttuk vs. gibi söylemler hepimizin diline pelesenk olmuş durumda. Söyleniyoruz da arada bir durup, dönüp kendimize pek ayna tuttuğumuz da yok. Kime sorsan mükemmel, kim konuşsa etraftan şikayetçi. Hal böyle olunca kendimizi hiç mi hiç fark etmiyoruz. Şikayet belki de enerjimizi düşüren en yanlış eylemlerden biri. Hani bir şarkı vardı MFÖ grubunun;
“ondan şikayet, bundan şikayet, ne iştah kaldı, ne de afiyet”
durum tıpkı böyle.

Hele sosyal paylaşım sitelerinde yapılan paylaşımlara bakınca; herkes Mevlana olmuş sanki. Özlü sözler, insani erdemlerle ilgili paylaşımlar, insanların kötülüğü, yalancılığı,
ahlaksızlığı ile ilgili laf sokmalar…. Sanırsın herkes melek.
Peki bu kötülükler nereden çıkıyor diye düşünmeden edemiyorum.

Evet son yıllar da din eksenli eğitim sistemi, din dayatmaları, dinci kesimin akıl dışı uygulamaları sonucunda dindar ve kindar aynı zamanda, dinci ve kinci ve ahlak kurallarını hiçe sayan bir güruh da çıkmadı değil. Ancak burada yine sorgulanması ve hesap sorulması gereken aydın kesimdir bana göre.
Eğitimli, iyi öğrenim görmüş, aklı başında insanların hiç değilse etraflarına bu anlamda katkı sunmaları bir insani görevdir aslında. Bununla birlikte düzeltmeye çalışmak yerine iyi birer örnek olmak belki daha etkili olabilir diye düşünüyorum. Çünkü insanlar öğüt almaktan hoşlanmıyorlar.
Dedim ya herkes mükemmel!!!

İşe hemen koyulmalı. Örneğin; sokağa çıktınız, evinizin yakınlarındaki dükkanlarda çalışanlar veya sahipleri her kimi gördüyseniz sıcak bir selamlama ile “kolay gelsin, hayırlı işler” diyebiliriz. Sokağı süpüren Belediye işçisine; “Kolay gelsin” , alışveriş yaptığımız bir yerde kasiyer, reyon görevlisi her kim varsa teşekkür edip, kolaylıklar, hayırlı işler dileyerek ayrılabiliriz. Hiç tanımadığımız insanlarla yolda göz göze geldiysek, sıcak bir gülümsemeyle selam verebiliriz. Sokakta rastladığımız bir hayvanın başını okşayabilir, evimizin, kapımızın önüne, bahçemize bir kap su bırakabiliriz onlar için. Komşularımıza arada bir hatır sorabiliriz. Bir kapıdan çıkarken arkamızdan gelen olup olmadığına bakıp kapıyı öyle kapatabiliriz. Ellerinde paketlerle kapıyı açmaya çalışan bir komşumuza kapıyı açıp, paketlerini taşımasına yardım edebiliriz. Apartmanda, bahçede, yürüdüğümüz yolda gördüğümüz çöp, taş her ne varsa yerinden alabilir, çöpe atabiliriz. Takıldığımız bir taşı başkaları da takılmasın diye yerinden alabiliriz.  İletişimde bulunduğumuz insanların güzel özelliklerini keşfedip, onları bu güzel yönlerini söyleyerek onurlandırabiliriz.

Hep kötü yanlarını görmek eğilimi, insanları daha da kötü hale getirir. Aslında kendi içimizde iyi ve kötü savaş halindedir ve biz iyiyi beslersek iyi oluruz. Hal böyle olunca iyilikler çoğalır hiç kuşkusuz.

Sorunu aklı başında herkes biliyor zaten. Önemli olan sorunun değil, çözümün bir parçası olabilmek. Olumlu davranış, olumlu söylem her zaman en etkili yöntemdir. Öylesine örnek olmalı ki aydın kesim; görenler  “işte bu adam gibi adam” diyebilmeli. Öyle güzel davranmalı ki her canlıya, insanlar parmakla gösterip;  “ASIL İNSAN, İŞTE BU” diyebilmeli. Zaman içinde kazanılan güven duygusuyla etrafınızdaki insanları etkilemek daha kolaydır. Söylenen, eleştiren, aşağılayıp, hor gören insanların etraflarında bir süre sonra kimse kalmaz.

Konfüçyüs’ün bir sözü vardır, hep söylerim, hep yazarım. “Karanlığa küfredeceğine, bir mum da sen yak” ondan, bundan şikayet edeceğimize önce kendimize bir ayna tutalım. Eksiklerimizi, yanlışlarımızı görelim.
Kendimiz için, yakınlarımız için, yaşadığımız toplum için ne yapabiliriz, neler yapabiliriz düşünelim. Gemisini kurtaran kaptan zihniyetiyle hiçbir yere varamaz bu toplum.
El birliği gerekir, hoşgörü, sabır gerekir. Elini taşın altına koymak gerekir.
Geleceği şekillendirmek için gelecek nesli iyi yetiştirmek gerekir. Unutmayalım ki şikayet ettiğimiz gençliği biz yetiştirdik. Ve nerede hata yaptık onu sorgulamalıyız.
Hepimizin bu topluma, bu ülkeye bir vatandaş olarak, insan olarak görevleri var. Ancak önce kendi hatalarımızla yüzleşmeden topluma bir yarar sağlayamayız.
Yazdığım öneriler basit gelebilir, ancak başlangıç olarak olması gerekenlerdir. Ajan gibi birbirini gözetleyen, birbirinin ayıbını, açığını arayan insanlar değil, birbiriyle gerçekten ilgili,
yardımsever, duyarlı insanlar olabilmekle başlayıp, sevgiyle ve
hoşgörüyle birlikte yaşamanın keyfini çıkarmak hiç zor değil aslında.

Sevgiyle ve dostça kalın. Kendinize ve keyfinize iyi bakın.

1960 Ankara doğumlu. İşletme Fakültesi mezunu. Emekli devlet memuru, Evli ve bir çocuklu. Evrimleşmeye çalışan, öğrenmeye meraklı ve açık, dünyevi etiketlerin anlamsızlığı noktasında; din, dil, mezhep, cinsiyet gibi ayrımlardan uzak. Her canlıya "Can" gözüyle bakan ve yaşama hakkına saygı duyan.

Siz de fikrinizi söyleyin!