Bilim,  Bilim Haberleri,  Fizik,  Güncel - Aktüalite,  Sağlık,  Sosyoloji,  Toplum

Obezite – Risk Genleri Büyütecin Altında

 

Uzman çevrelerde, obezite durumunda, yani şiddetli veya patolojik aşırı kilo durumunda, çevresel etkilere ek olarak, genetiğin de belirleyici bir rol oynadığı kanıtlanmış sayılır. İnsanları daha ağırlaştırmaktan 100’den fazla gen veya gen varyantı sorumludur. Ancak aşırı kilolu insanlar obeziteliğini sadece bu “kötü”gen yapıları ile savunamazlar, diyerek obezite genetikçisi Prof. Dr. Peter Kovacs[1] açıklıyor. Çalışma grubuyla, buna dayalı tedavi ve önleme olanakları geliştirmek için genlerin obezitedeki rolünü anlamaya çalışıyor. Bu amaçla, bilim insanları bugüne kadar çok sayıda obezite risk geni tanımladılar.

© iStock

“Yağlı gövdelilik”[2] veya “yağ bağımlılığı”[3] olarak da isimlendirilen obezite, toplumun bazı kesimleri tarafından hala bir hastalık olarak değil, sağlıksız bir yaşam tarzının sonucu olarak görülüyor. Bazı doktorlar da öyle düşünüyor. Hâlbuki bunun için birçok neden vardır: Beslenme, hareket ve ruhla ilgili olabilen çeşitli çevresel etkilerin haricinde, obezite genetik koşulludur. Profesör Doktor. Peter Kovacs, Leipzig Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin Obezite Hastalıkları Entegre Araştırma ve Tedavi Merkezi’nde (IFB) obezitenin oluşumunda genetik yatkınlık ve çevresel etkiler arasındaki ilişkiyi araştırıyor. Özellikle de vücuttaki yağ dağılımından hangi genlerin sorumlu olduğunu araştırıyor. Çünkü onlar yüksek tansiyon ve kardiyovasküler hastalık, tip 2 diabetes mellitus, yağlı karaciğer ve yağ dokusu bozuklukları gibi ardıç hastalıkların ve kanserin riskini de arttırıyor.

 Genlerin hangi etkisi var?

Genetik koşullu, obezitenin kısmen kalıtsal olduğu anlamına gelir. Genlerin kendileri nadiren obeziteden tek başına sorumludur – bu, tüm vakaların yalnızca yüzde beşi için geçerlidir. Obezitenin nedenleri, çeşitli çevresel unsurların birleşimidir. Genler, farklı unsurların hastalığa ve onun seyrine ne ölçüde tesir edeceğini yönlendirir. Genetik yapıya bağlı olarak, obezitenin farklı kişilerde farklı nedenleri olabilir: Bir vakada genetik materyal bir hastanın beslenme nedeniyle hastalanmasını sağlarken, başka bir vakada hareket kelimenin tam anlamıyla “daha ağır” basabilir. Obezite araştırmacısı Kovacs, bundan dolayı, genetiğin yardımı ile her hastaya özel en etkili tedaviyi bulmanın mümkün olması gerektiği sonucuna varıyor.

“Hangi genlerin sorumlu olduğunu ve hangilerinin gerekçeleri kayırdığını anlarsak, sadece yöntemler ve uygun tedaviler değil, ayrıca belki de genin aktivitesini etkileyebilecek bir ilaç bile geliştirebiliriz. Ayrıca önleyici tedbirlerle de çok ilgileniyoruz,” diyerek Prof. Dr. Kovacs açıklıyor. Obezite araştırmacısı ve onun 13 kişilik çalışma grubu sadece tedavi konusu değil, ayrıca her şeyden evvel önleme ile de ilgileniyor. Kovacs, genetik analizi ile obezite için bir risk değerlendirilmesi geliştirmeyi umuyor. Bu şekilde, hem hastalık riskini erken bir aşamada bireysel olarak öngörebilir ve hem de gerekirse ilgili hasta için hangi uygun tedavi ve önleme seçeneklerinin en etkili olabileceğine dair tahmin de yapılabilir.

Örneğin, çocuklarda bireysel obezite risk genleri erken bir aşamada tespit edilirse, maruz kalanlar ve aileleri buna göre tepki verme ve en iyi durumda obezite ve olası ikincil hastalıkları önleme şansına sahip olacaklardır. Kovacs, “Bundan dolayı motivasyonum bir hayli duygusal” diyor.

Çok sayıda gen zaten tanımlandı

Leipzig’li genetikçiler, birçok uluslararası konsorsiyumda aktiftir ve geçmişte çok sayıda genin keşfinde yer almışlardır. O genlerin MC4R, TMEM18, BDNF veya NEGR1 gibi isimleri vardır. Fransa, İzlanda, İsveç ve Almanya’dan araştırmacılarla işbirliği içinde on yıldan daha uzun bir süre önce sözde FTO geninin tanımlanması, obezite alanındaki genetik araştırmalar için özellikle önemliydi. FTO, “yağ kütlesi ve obezite ilişkili” (=fat mass and obsesity associated) anlamına gelir. Bu gendeki değişiklikler doğrudan ve derhal bir kişinin yağ kütlesini ve obezliğini belirler. Şu anda Kovacs ve araştırma ekibi öncelikle yağın vücutta nasıl davrandığı ve yağ dağılımından hangi genlerin sorumlu olduğu sorusuyla ilgileniyor. Bu alanda da çeşitli genler kesin tanımlanmıştır.

Leipzig obezite araştırmalarının merkezi

Kovacs için bu sonuçlar aynı zamanda konumun avantajının bir sonucudur: Leipzig’deki biyokimyacılar, doktorlar ve genetikçiler arasındaki disiplinler arası işbirliğine övgüde bulunan Kovacs: “Leipzig, son on yılda Almanya’daki obezite araştırmalarının merkezi haline gelişti. Biz burada klinik ve temel araştırma arasındaki son on yılda burada genişletilen güzel birlikteliğinden büyük ölçüde faydalanıyoruz.” Bu arada Almanya’nın her yerinden hastalar Leipzig’deki IFB’ye geliyor. Kovacs onlardan kan örnekleri alıyor. Kan hücrelerinden DNA’yı çıkarıyor. Bunlar başka DNA teknolojileri ile kimyasal zenginleştiriliyor. Böylece deneklerin farklı genotiplerini okuyabiliyor. Kovacs, “Geni anlamak istiyorsak ve genin hangi organda çalıştığını tam olarak bilmek istiyorsak, elbette obezlik için yağ dokusunu da düşünmeliyiz” diye açıklıyor. Bunu yapmak için, araştırmacılar yağ dokusu örnekleriyle çalışıyorlar. Bunlar laboratuvarda moleküler biyolojik düzeyde incelenir.

Laboratuvara bir bakış: Araştırma nasıl yapıyor?

Obezite genetiği araştırması çok sayıda denekler ile çalışır. Bunlar obezite hastaları, şeker hastaları ve sağlıklı kişiler gibi gruplara ayrılır. Araştırmacılar, belirli gen varyantlarının gruplar içinde daha sık meydana gelip gelmediğini ve bunların karşılaştırma gruplarında bulunan benzerliklerden farklı olup olmadığını inceler. Çeşitli genlerin etki yeri belirleniyor. Pek çok gen doğrudan beyinde etkin oluyor. Orada bazıları ödül sistemini düzenliyor. Bu genler kusurlu ise, gıda alımı artabilir, yeme davranışı değişebilir ve insanlar ağırlaşabilir. Ama genler, yağ dokusu ve karaciğerde de rol oynar. Bu, belirli gen varyantlarına sahip kişilerin, bu varyantlara sahip olmayan insanlardan farklı davranmasına yol açabilir.

 

Nizamettin Karadaş

Kaynaklar:

Not: Bu yazı Alman Zeit gazetesinin Bilim bölümünde “Adipositas – Risikogene unter der Lupe” başlığında yayınlanan makalenin Türkçe çevirisidir.

[1] Leipzig Üniversitesi Tıp Fakültesi Leipzig Obezite Hastalıkları Araştırma ve Tedavi Merkezi’nden

[2] Not: Almanca Fettleibigkeit” – “Fett” = yağ ve ”Leib” = gövde/beden kelimelerinden oluşan bir birleşik kelimedir.

[3] Not: Almanca “Fettsucht” – Fett” = yağ ve ”Sucht” = düşkünlük/bağımlılık kelimelerinden oluşan bir birleşik kelimedir.

1964 İstanbul doğumlu. 1972 den bugüne kadar Düsseldorf, Almanya ikametli. Köln Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, 2 yetişkin kız çocuğu babası. 12 yıl Avukatlıktan sonra mesleğini bırakmış, her konuda meraklı, araştırmacı, analist ve okumasını seven rahat ve huzurlu bir insan.

Siz de fikrinizi söyleyin!