Bilim,  Bilim Haberleri,  Din,  Sağlık,  Sosyoloji,  Tartışma,  Toplum

Malediktoloji: Bilimin Hizmetinde Küfür

Küfürlü sözlerin itibarı iyi değildir. Ancak güçlü ifadeler kullanmak acıyı hafifletebilir ve icabında sosyal statü üzerinde olumlu bir etki yaratabilir. Muhtemelen dilimizin öz hali de olabilir.

Hepimiz bunu yapıyoruz – hatta 7’den 70’e, ister yalnız ister toplumda olalım: elimizden geldiğince küfrediyor ve sövüyoruz. Her türlü dışkı, cinsellik, hayvani ve imansız şeyler ağzımızdan kaçar. Wolfgang Amadeus Mozart’ın mektuplarını “Herzlichst Ihr Süssmaier Scheißdreck” (günümüzün Türkçesinde ‘Candan sizin her boka karışan tatlı kahyanız’) gibi bir küfürle imzalamayı sevdiği söylenir. On beşinci yüzyılın ahlak muhafızları, bu tür müstehcenlikleri dil kesmekle ve hatta ölümle cezalandırdı. Bugün devlet kurumları, hangi filmlerin ve şarkıların – ve benzer şeylerin, küfür içeriğinden dolayı – “gençler için tehlikeli” görerek sansürlüyor.

Çünkü kaba/argo dilin muazzam bir gücü vardır. Aşırı duyguları (çoğunlukla öfke ve hayal kırıklığı) iletmek için kullanılabilir. Hakaret edebilir, bastırabilir ve ötekileştirebilir. Yine de küfre farklı bir açıdan bakmak gerekir. Uzun bir süre bilim, iletişimimizin kirli kısmına ilgi göstermek için fazla kibirliydi. İlk kez 1973’de Almanya doğumlu kimya mühendisi Reinhold Aman’ın ABD’de “Maledictoloji” (kızmak, azarlamak, küfür etmek anlamına gelen Latince “maledicere” kelimesinden türetilen) bilim dalını, disiplinini kurdu. Maledictologlar küfürün psikolojik, sosyolojik, dilsel ve nörobiyolojik yönlerini inceler.

Ve bazılarını şaşırtabilecek pek çok şeyi gün ışığına çıkardılar: küfür iyi gelir! Konuşmacıya öfkesi için bir kapak görevi görür, stresi ve acıyı azaltır – örneğin yanlışlıkla başparmağımıza bir çekiçle vurursak. Diğer durumlarda, kasıtlı olarak insanlara hakaret etmek için güçlü ifadeler kullanırız. Bunun bir örneği, Joschka Fischer’in 1984’te[1] o zamanki Federal Meclis Başkan Yardımcısına karşı parlamasıdır: “Saygılarımla, Sayın Başkan, siz bir g.t deliğisiniz.” Mizah, alay veya şaşkınlık ifade etmek istediğimizde de küfrediyoruz.

Massachusetts Liberal Sanatlar Koleji’nden Amerikalı psikolog Timothy Jay, bu alandaki en üretken araştırmacılardan biridir. Yaptığı anketlere göre, 1989’dan 2009’a kadar olan yıllarda İngilizce’de ilk on güçlü ifade »fuck«, »shit«, »hell«, »damn«, »goddamn«, »Jesus Christ«, »ass«, »oh my god«, »bitch«, »sucks« kelimelerinden oluşuyordu. 2014 yılında, Ohio’daki Wright State Üniversitesi’ndeki Wenbo Wang ve meslektaşları, rastgele seçilmiş 51 milyon Twitter girişini değerlendirdi – tweetlerin yaklaşık yüzde sekizi müstehcen dil içeriyordu. Bunların yüzde 90’ı »fuck«, »shit«, »ass«, »bitch«, »nigga«, »hell« und »whore« ‘den oluşuyordu. Almanlar kıç ve anüsten küfür etmeyi tercih ediyor (kıç, tezek, bok, kaka). Hollandalılar patolojiye başvurmayı severler, en güçlü küfürleri arasında kanser, tifüs ve tüberküloz betimlemeleridir.

Tüm sosyo-ekonomik katmanlarda küfür var. Ancak araştırmalar, sosyal statüleri düşük olan kişilerin yüksek statülülere göre daha fazla küfür ettiğini gösteriyor – muhtemelen kaybedecek daha az şeyleri olduğu için. Kişilik de bir rol oynuyor. Dışa dönük ve baskın insanlar daha sık küfür eder. Dindarlar ve cinsel kaygısı olanlar arasında küfür kullanımı daha az yaygındır. Mormonlar tamamen onsuz yaparlar ve sadece örtmeceler kullanırlar (en azından başkalarıyla temaslarında). Küfür ve azarlama kelime dağarcığı eksikliğini kanıtladığı yaygın bir efsanedir. Aksine, Timothy ve Kristin Jay’in 2015’te keşiflerine göre, geniş bir küfür hazinesi iyi dil becerilerinin işaretidir.

Tabuları yıkma özelliği

Tüm lanet terimlerinin ortak noktası, tabuların belirleyici bir rol oynamasıdır. Bir şeyin hakaret mi yoksa tabu ihlali olarak mı algılandığı duruma çok bağlıdır. Örneğin, muhatapların birbirleriyle nasıl bir ilişkide olduğu, küfür eden kişinin hangi niyetle ve hangi tonlamayla sövdüğü belirleyicidir. Tabu kelimeler de çağın zihniyetine tabidir. “Aman Tanrım”, “Tanrı kahretsin”  gibi sözler birçok batı kültüründe keskinliğini yitirmiştir. Veya ırkçı N-kelimesi: birkaç on yıl önce oldukça sorunsuzdu, bugün çoğu toplumda kınanıyor. Ancak burada da istisnalar var: Afro-Amerikan hip-hop gençlik kültürünün takipçileri bu ifadeyi ironik bir selamlama olarak kullanıyor.

Bir terimin tabu olarak algılanıp algılanmadığı, diğer şeylerin yanı sıra, konuşmacının onu bir örtmece olarak paketlemesinden anlaşılır – örneğin, “bok” yerine “bağırsak atığı” dendiğinde. Burada tabu olan kelimenin kendisidir: Sancıdan dolayı “shit” (İngilizce) veya “Scheisse” (Almanca) haykırmanız veya gerçekten dışkıdan bahsetmeniz önemli değil. Öte yandan, çocuksu “kaka” veya tıbbi terim “bağırsak hareketi” daha az sorunludur. İlk küfür kelimelerini çocuklar iki yaş civarında konuşur. İlk başta tarafsızdırlar, ancak ebeveynlerin dehşet verici tepkileri ve ceza ile birlikte olumsuz bir çağrışım kazanırlar. Psikolog Timothy Jay, “İnsanlar ağızlarının sabunla nasıl yıkandığını hatırlasa da, bunun kalıcı bir etkisi olmuyor” diyor.

Çünkü lanetleme ve azarlama dürtüsü bizde derinlere kök salmıştır. Bu tür tiradların gücü tam olarak nedir? Güçlü ifadelerin dilin geri kalanından kategorik olarak farklı olduğuna dair kanıtlar vardır. Dil bilimi düzeyinde, azarlamanın azaltılmış bir konuşma edimi olduğu dikkat çekicidir. Uyarılara (“Yangın var!”) benzer şekilde, lanetler de çok karmaşık değildir. Berlin’deki Leibniz Genel Dilbilim Merkezi’nden André Meinunger, basitlikleri ve etkileyicilikleri ile bugünün konuşmasının bir özünü temsil ettikleri görüşündedir. Ayrıca diğer terimlerin aksine küfürler alıcı ve vericide deneysel ölçülebilen güçlü bir fizyolojik uyarılma (Arousal) oluşturur.

Galler’deki Swansea Üniversitesi’nden J. J. Tomash ve Phil Reed, 2013 yılında 26 öğrencide bu etkiyi gösterdi. Tabu sözcükleri (“shit”) telaffuz ederken, duygusal olarak olumsuz (“kanser”) ve nötr terimlere kıyasla artan bir cilt iletkenliği ile tepki verdiler. Bu, öncellikle geçmişte küfür ettikleri için daha sık cezalandırılanlar için geçerliydi.

Kızma ve azarlama sözlerini anadilimizde duyduğumuzda en güçlü etkiyi veriyor. Boston Üniversitesi’nden psikolog Catherine Caldwell-Harris’in 2004’te İspanyolca-İngilizce “bilingual”larda (iki anadille yetişenler) gösterdiği gibi, onlara verilen fizyolojik tepki ikinci dilde buna paralel olarak zayıflar. Ancak bu, yalnızca İngilizceyi ergenlik döneminde öğrenmiş olan Latin Amerikalı göçmenler için geçerliydi. ABD’de büyüyenlerse, hem ana dilinde hem ikinci dillerinde tabu kelimelere eşit derecede tepki gösterdiler.

Durham’daki Duke Üniversitesi’nden Kevin LaBar ve Cambridge’deki Harvard Üniversitesi’nden Elizabeth Phelps’in 1998’de gösterdiği gibi, küfür ve azarlayıcı sözleri tarafsız terimlerden daha iyi hatırlayabiliyoruz. Muhtemelen bu, yarattıkları uyarılmadan dolayıdır. Bu, limbik sistemin bir parçası olarak duygusal değerlendirmeler yapan ve hipokampusta bellek oluşumunu etkileyen amigdalayı harekete geçirir. Lobektomi ile amigdaladan beyin dokusu alınan deneklerde hatırlama özelliği kaybolmuştur. Elizabeth Kensinger ve Suzanne Corkin, daha sonra Cambridge’deki Massachusetts Institute of Technology’de, 2004’te LaBar ve Phelps’in sonuçlarını doğruladılar. Katılımcılar, ders çalışırken dikkatleri dağılsa bile yüksek uyarılma yaratan kelimeleri daha iyi hatırladılar. Araştırmacılar, beynin tabu kelimeleri otomatik olarak, yani dikkatimizi çekip çekmediğine bakılmaksızın,  işlediği sonucuna varmıştır.

Kaba dilin avantajları da vardır

Ayrıca, Christopher Madan’ın 2016’da keşfettiği üzere, bu terimler iç sözlüğe erişmeyi zorlaştırıyor. Şu anda Nottingham Üniversitesi’nde araştırma yapan psikolog ve ekibi şu deneyi gerçekleştirdi: 39 gönüllüden bir düğmeye dokunarak mümkün olan en kısa sürede bir harf dizisinin gerçek bir kelime olup olmadığına karar vermeleri istendi. Öğrenciler, tabu kelimelerde, nötr veya diğer duygusal terimlerden önemli ölçüde daha yavaştı; bu muhtemelen bir tür iç savunma mekanizmasıydı. Daha ayrıntılı bir analiz, bu etkinin, kelimelerin uyandırdığı güçlü duygularla değil, tabuların derecesi ile açıklanabileceğini gösterdi.

Müstehcen dil, başkalarında düşmanlığı ve korkuyu körükleyebilir ve sosyal statüyü tehlikeye atabilir. Ama aynı zamanda olumlu etkileri de var. Örneğin, kendi güvenilirlikleri (inanılırlıkları) üzerine; Rotterdam’daki Erasmus Üniversitesi’nde görevli adli psikologlar Eric Rassin ve Simone van der Heijden’in 2005’te keşfettiği gibi,. 70 gönüllüden, suç zanlısı kişilerin kurgu ifadelerini okumaları ve güvenilirliklerini değerlendirmeleri istendi. Denekler gerçekten, “Hayır, lanet olsun. On kez belirttiğim gibi, bununla hiçbir ilgim yok. […] Neredeyse iki saattir bu boktan odadayım […] Ne kahrolası bir karmaşa.” gibi güçlü deyimler içeren ifadelere daha çok güvendiler. (orijinali buydu: »No, God damn it. As I have stated ten times, I have nothing to do with that. […] I have been here in this shitty room for almost two hours now […] What a fucking mess.«)

İtalya’daki Modena Üniversitesi’nden Nicoletta Cavazza ve Margherita Guidetti, 2014 yılında benzer bir sonuca vardı. Araştırma ikilisi, 2013 İtalya parlamento seçimlerinde Beppe Grillo’nun partisinin neden bu kadar çok oy aldığını merak etti. Ne de olsa eski komedyen, kaba ve alışılmadık diliyle her zaman dikkat çekmişti. Araştırmacılar, yaşları 20 ile 68 arasında değişen (yüzde 60’ı kadın olan) 110 İtalyan’a kurgusal blog yazılarını sundu. Katılımcılardan yaklaşan bir seçim için araştırma yaptıklarını hayal etmelerini istediler. Ve bir kez daha, metinler küfür içeriyorsa, deneklerin onları daha inandırıcı bulduğu ortaya çıktı; ancak oy verme kararlarını etkilemedi. Araştırmacılar, siyasi rakibe doğrudan hakaretin muhtemelen daha az popüler olacağına dikkat çekiyor. Ancak politikacılar argo ve kaba bir dil kullanırlarsa daha ulaşılabilir görünebilirler.

Şu anda Yeni Zelanda’daki Waikato Üniversitesi’nde olan dilbilimci Nicola Daly, 2004 yılında müstehcen dilin grup dinamiklerindeki rolünü inceledi. Bir sabun fabrikasındaki işçiler örneğini kullanarak, dışarıdan gelenlerin ancak grubun argosunu benimsemeleri ve dayanışmalarını belirli küfürlerin yardımıyla iletmeleri halinde bir gruba üye olabileceklerini gösterdi. Hatta bazı araştırmacılar çalışma ortamını iyileştirmek için yöneticilere (kimseye ayrımcılık yapmamak kaydıyla) çalışanlar arasında alışılmamış veya medeni olmayan bir dile izin vermelerini tavsiye etmektedir.

© RapidEye / Getty Images / iStock (Temsili resim manken ile) (Kesim) Zihinsel hijyen | Çoğu insan, stresi, olumsuz duyguları ve stresi azaltmak, “basınç salmak” için, güçlü ifadeler kullanır.

Küfür etmenin önemli bir amacı, katartik “basınç tahliyesidir”. Bir valf gibi etkindir ve psikolojik gerilimi çözebilir. İnsanlara küfretmelerinin nedenleri doğrudan sorulduğunda, genellikle stres ve olumsuz duygularda bir azalmadan bahsederler. Aynı zamanda ağrıyı da dindirir. Bu konudaki ilk çalışma Staffordshire’daki Keele Üniversitesi’nden Richard Stephens’tan geliyor. Bir deneyde, toplam 67 öğrenciden buzlu suda ellerini tutmaları istendi – acı verici bir işlem. Nötr terimler yerine müstehcen kelimeler kullananlar ortalama 40 saniye daha uzun dayandı. Aynı zamanda, bu test deneklerin ağrı algısının azaldığını ve kalp atış hızının arttığını gösterdi.

Kızmak ve Azarlamak fiziksel performansı artırır

Araştırmacılar, azarlamanın saldırganlık seviyesini artırdığını ve vücudu alarma geçirdiğini tahmin ediyor. Otonom sinir sisteminin savaş veya kaç tepkisi nihayetinde ağrının bastırılmasına yol açar. Örneğin, stresin de vücutta savaş ya da kaç tepkisi üretmesi ve ağrı giderici etkisinin bilinmesi bu tezi desteklemektedir. Stephens, saldırganlık teorisini 2012’de ikinci çalışmasıyla doğruladı. Meslektaşı Claire Allsop ile birlikte, deneklerini “Egoshooter” oyununu oynamalarına izin vererek onları agresifleştirdi. Ardından bu oyuncuların ölçülen soğuk ağrı toleransı, sanal golf oynayanlara kıyasla daha yüksekti. 2018’de psikolog başka bir etki keşfetti: Azarlamak fiziksel performansı artırır. İnsanların bir egzersiz bisikletinde pedalların gittikçe artan direncine küfür ederek daha yüksek dirençlere karşı geldiklerini gördükten sonra bu sonuca vardı.

Ağrıya dayanıklı

İlginç bir şekilde, küfür sözleri sadece fiziksel değil, aynı zamanda dışlanma gibi nedenlerden oluşan sosyal acıları da hafifletiyor gibi görünüyor. En azından 2017 yılında Yeni Zelanda’daki Massey Üniversitesi’nden Michael Philipp ve Avustralya’daki Queensland Üniversitesi’nden Laura Lombardo’nun sonuçları buna işaret ediyor. 62 denekten, hayatlarında ya dışlanmış ya da bütünleşmiş hissettikleri bir bölümü yazmaları istendi. Sonra ellerini buzlu suya soktular ve kendi seçtikleri küfürler ya da tarafsız terimler bağırdılar. Zihinsel olarak acı verici bir olay bildiren herkes, soğuk ağrısına daha duyarlı tepki verdi. Küfür iki düzeyde etki etti: Duygusal acıyı hafifletti ve soğuğa toleransı artırdı.

Fakat müstehceni ifade etmek patolojik de olabilir: Bazı nörolojik hasarlar, küfürlü kelimelerin aşırı kullanımı ile ilişkilidir. Diğerleri ise birdenbire sövemezler. Bu tür vakalar bize kaba dilin tam olarak beyinde nerede konumlandığı hakkında bir şeyler öğretiyor. “Normal” dilin aksine, sağ yarıküre açıkça onlar için belirleyici bir rol oynuyor. 19. yüzyılın sonunda Fransız cerrah Paul Broca, hastası Leborgne’de kendi adına atfedilen ünlü “Broca afazisini” tanımladı. Sol ön lobdaki lezyon nedeniyle hastası sadece “tan tan” diyebiliyordu. Raporlarda çoğunlukla bastırılan şey: Şaşırtıcı bir şekilde, hala küfür edebiliyordu (“Sacre nom de dieu!”). Sağ yarım küresi sağlam olduğu için, nöroanatomistler, küfür de dâhil olmak üzere dilimizin kontrolsüz, daha otomatik kısmının bu yarım küre tarafından daha fazla kontrol edildiği sonucuna vardılar.

Ön lobun ön kısmı olan prefrontal korteks, bir kontrol mercii olarak hizmet eder ve diğer şeylerin yanı sıra sövgü kurallarından sorumludur. Sosyal durumları değerlendirir ve uygunsuz davranışları bastırır. Bu kontrol mekanizması işlemezse ne olduğu, örneğin Tourette sendromunda görülebilir. Semptomlar istemsiz, ani hareketler ve seslendirmeler, göz yuvarlama veya boğaz temizleme gibi motorik ve ses tikleri olarak adlandırılır. Muazdariplerin yüzde 20’si aynı zamanda koprolaliden de muzdariptir – kaba sözlerin zorunlu ifadesi. Görüntüleme çalışmaları, diğer şeylerin yanı sıra, alt ön lobda beyaz maddenin (merkezi sinir sistemindeki sinir hücrelerinin uzantıları) azaldığını göstermektedir. Ünlü hasta Phineas Gage’de de benzer hasarlar vardı: 1848’de iki ön lobundan bir demir çubuk girmişti ve sonrasında temelden değişti. Akıcı dilini korudu, ancak o zamandan beri iç engelleri kalmadı, müstehcen imalı ve kırıcı davrandı, kaba ifadesini sosyal ortama ve bağlama uyarlayamadı. Aynı şekilde, Alzheimer hastalığı olan kişilerde küfür ve azarlama bu bölgedeki hasarla ilişkili görünmektedir.


© Yousun Koh (Kesim)

Sövme kuralları (adabı) için bir beyin alanı | Prefrontal korteks bir kontrol mercii olarak hizmet eder: sosyal durumların değerlendirildiği ve uygunsuz davranışların bastırıldığı yer burasıdır. Tourette sendromlu kişilerde bu mekanizma bozulmuş gibi görünmektedir. Hastalık kendini motorik ve sesli tiklerde gösterir. Bazen etkilenenler takıntılı bir şekilde kaba sözler söylerler. Görüntüleme çalışmaları, bu bozukluğu olan hastaların frontal lobda daha az sinir lifi olduğunu göstermektedir.

Belçika Gent Üniversitesi’nden psikologlar, sağlıklı katılımcıların beyin tarayıcısında kolayca farklı türde kaymalara yol açan bir dizi kelime (tekerleme) söylemesini sağladı. Bazı hatalar tabu kelimelerle sonuçlandı. Görevin bir parçası olmadan, denekler kaba terimleri bastırmaya çalıştılar. Dilin nötr kaymasının aksine, bu, sağ alt ön lobun artan aktivasyonuna yansıdı. Muhtemelen sadece bir tabu kelimeyi düşünmek bile – ön lob tarafından kontrol edilerek – onun engellenmesini sağlıyor.

Denetim mercii başarısız olunca

Bu kontrol devre dışı kalırsa, beynin belirli alanları artık dizginlemez. Atlanta’daki Emory Üniversitesi’nden Shlomit Finkelstein, 2018’de koprolali ile birlikte iki nadir Tourette sendromu vakası bildirdi. Hastalardan biri tipik motorik tikleri daha az gösterdi; onun tutkusunun yüzde 90’ı sözlü dengesizliklerden oluşuyordu. Diğeri ise her iki saniyede bir “fuck” diyen 15 yaşında bir çocuktu. Her ikisi de limbik sistemin bazı kısımlarında (anterior singulat korteks ve adacık korteksinde) ve bazal ganglionlarda aşırı aktivasyon gösterdi. Bu, Hannover Tıp Okulu’ndan Kirsten Müller-Vahl’ın bulgularıyla örtüşmektedir. 2009 yılında, kendisi ve meslektaşları, Tourette hastalarında frontal lob içindeki sinir hücreleri arasındaki bağlantılardaki anormallikleri tespit etmek için görüntüleme tekniklerini kullandılar. Araştırmacılara göre bu aykırılıklar, limbik sistemi ve bazal gangliyonları etkisiz hale getiriyor.

Küfürler ve sövgüler aslına indirgenmiş iletidir – ve bugünkü dillerin bir ön şeklini temsil edebilir

Azarlamanın ağlama ve çığlık atma gibi dilsel olmayan ifadelerle pek çok ortak noktası olması tesadüf olmayabilir. Bunlar da genellikle istem dışı olur ve güçlü olumsuz duygular ifade eder. Nörobiyolojik olarak da sağ yarıkürenin kontrolü altındadırlar. Singapur Üniversitesi’nden sinirbilimciler, 2015 yılında, küfür ve çığlıkların işlevsel düzeyde benzer olduğunu açıkça ortaya koydular. Katılımcılardan ellerini buzlu suda tutmaları ve, ağrı çığlıkları atmaları, ya da bu tür nidaların ses kayıtlarını dinlemeleri istendi, yani bir düğmeye basmaları veya hiçbir şey yapmamaları. Soğuk sancısına ancak kendileri haykırdıkları zaman daha uzun süre dayanabildiler. Bu çığlıkların, Richard Stephens’ın deneylerindeki küfürlere benzer bir ağrı kesici etkisi vardı.

Bazı araştırmacılar, güçlü ifadelerde hayvan sesleriyle açık paralellikler görüyor. Küfür ve azarın onlardan evrimleşmiş olabileceğine ve sadece seslendirme ile insan dili arasındaki geçişi oluşturduğuna inanıyorlar. Dilbilimci André Meinunger bu görüşe katılıyor: »Küfür ve azar en geniş anlamında kimse tarafından öz lisan olarak önerilmemesi çok şaşırtıcı. Hoşnutsuzluk ifadelerinin kesinlikle ilkel konuşma eylemleri olduğu barizdir. Bugünün küfürlerinde de çok fazla ilkellik var.”

Nizamettin Karadaş

Kaynaklar:

[1] Die Grünen = Yeşiller Partisinin kurucularından ve uzun süre başkanlığını yapan alman siyasetçi. 1984 de ilk kez federal meclise girmeyi başaran partinin vekilleri, meclisin üslubunu değiştirmek üzere senelerce blucin ve spor ayakkabılarla meclise geldiler. Joschka Fischer daha sonra 1998-2005 yılları arasında Almanya Federal Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı ve Başbakan Vekili ve 1 Ocak 1999-30 Haziran 1999 tarihleri arasında Avrupa Birliği Konseyi Başkanı olarak görev yaptı.

Not: Bu yazı Anna Lorenzen’in spektrum.de bilim sitesinde 01.06.2021 de, “Fluchen im Dienst der Wissenschaft” başlığı atında yayınlanan makalenin Türkçe tercümesidir.

Notlar:

Küfür: Tanrı’nın varlığı ve birliği gibi dinin temellerinden sayılan inanışları yadsıma ve bu yolda söylenen söz. Ağır küfür, küfür savurmak, basmak, yemek, küfür küfür, afur küfür etmek, efir küfür etmek, gün yüzü görmemiş söz veya küfür, kandilli küfür, kantarlı küfür, okkalı küfür, sinkaf, sinkaf etmek, sunturlu

arapca. 1. Sövme, sövmek için söylenen söz, sövgü: “Neydi o kaba saba konuşmalar, o çirkin küfürler!” -A. İlhan. 2. din b. Tanrı’nın varlığı ve birliği gibi dinin temellerinden sayılan inançları inkâr etme.

sövme, sövmek: bir kimsenin namus, onur ve kişiliğine yönelik, sözle – veya her türlü – yapılan saldırı.

1964 İstanbul doğumlu. 1972 den bugüne kadar Düsseldorf, Almanya ikametli. Köln Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, 2 yetişkin kız çocuğu babası. 12 yıl Avukatlıktan sonra mesleğini bırakmış, her konuda meraklı, araştırmacı, analist ve okumasını seven rahat ve huzurlu bir insan.

Siz de fikrinizi söyleyin!