Deneme,  Edebiyat,  Toplum

İnsanca Yaşamak…

Saat 13:30 civarlarında, güneş tam tepede, hiç batmayacak gibi olanca heybetiyle, buraların hakimi benim edasıyla her yanı kavuruyordu.

Ali daha 17 yaşında çocuk denilecek yaşta teknik serviste çalışan bir çocuktu. Merhametsiz patronu sürekli olarak, yürüyerek yarım saatte varılacak bir mesafede bulunan mağazaya yedek parça aldırmak için Ali’yi öğlenin bu sıcağında, toplu taşıma kullandırmadan gönderirdi. –

Ali güneşin altında her iki eline yedek parçalarının olduğu poşeti, her iki koltuk altına da pc kasalarını koymuş, üzerinde hiçbir yük olmayan insanların dahi yürümekte zorlandığı bu sıcakta kah durarak, kah hızlanarak götürmeye çalışıyordu.  İşyerine vardığında kan ter içinde kalmış, yorgunluktan kendini yerlere atacak hale gelmişti. Ali sırf meslek edinmek için çalışıyordu burada. Hiç itiraz etmeden bir süre çalıştı bu işyerinde.

Aradan yıllar geçti. Ali büyüdü, evlendi. Bir de nur topu gibi erkek çocuğu oldu. Ali çocuğunu izlerken, bilinçaltı, yine kendini geçmiş yıllara götürdü, -ki genellikle bu yıllar acı dolu olurdu- o günlerin muhasebesini tutturdu…

Bir film şeridi gibi teknik serviste çalıştığı günleri seyretti.

Ali en az patronu kadar acımasız olan güneşin altında, o eşyaları taşıma konusunda neden itiraz etmediğini düşündü. Birden hayali Ali’yi daha önceki yıllara babasının yanında çalıştığı günlere götürdü. Ali hayalinin de yardımı ile o günleri gözünün önüne getirdiğinde, babasının da  patronundan pek farkı olmadığını gördü.

Babası da tıpkı patronu gibi, müşterilerin siparişlerini 50 kg’lik çocuk bedeni taşır mı, taşımaz mı? demeden, verir Ali’nin eline, yükler sırtına teslim etmesi için gönderirdi. O da tıpkı patronu gibi vasıta parası vermezdi…-

Ama Ali, yaşı ilerledikçe; başka ortamlar, inanlar, işler/patronlar gördükçe ve en önemlisi düşünme duyusunu geç de olsa kullanmaya başlayınca; yaşadıklarının hiç de insanî olmadığını anlamıştı. Uzun süredir bu durumları düşünüyor neden itiraz etmediğine mantıklı bir cevap arıyordu.

Korkusundan mı?

– Hayır! Hakkını aramaktan hiç bir zaman geri durmamıştı.

Akılsız mıydı?

– Hayır! Çevresindekiler tarafından takdir gören bir zekası vardı.

Nedenini bir türlü anlayamıyordu.

Ta ki bugüne kadar. Bilinçaltı Ali’nin hazır olduğunu düşündüğünden olsa gerek imdadına yetişmiş,ona farkındalığının yaratmış olduğu sorular karşısında yardımcı olmaya karar vermişti.

Ali: “Şimdi anlıyorum” diye mırıldandı. Daha çocuk yaşta babasından böyle gördüğünden, babasına itiraz etmeyip içinde bulunduğu durumu kanıksadığından, bir başkasının yani patronunun da kendisine bu şekilde davranmasında bir anormallik bulmamıştı.

“Nasıl bulabilirdim ki?” diye sordu kendi kendine…

“Balta girmemiş ormanlarda yaşayan kabilelerin çocukları, dünyanın uzaya gittiği bu çağda, yeni bir hayat, yaşam, toplum, çevre, insan görmeden; içinde bulunduğu hayatın yabaniliğini nasıl sorgular ki?

Zaten insanların ülkemizde bu denli ağır şartlarda, az maaş, ancak çok mesailerle çalıştırılması bu sebepten değil mi? Düşünmeye/sorgulamaya fırsat tanımamak…

Sorgulayan insan; bulan insandır.

Bulan insan; Haksızlıkları, yanlışlıkları ve sömürüldüğünü gören insandır.

Gören insan; kötü gidişata dur diyen, dönen bu çarka çomak sokup durduran insandır.

Durduran insan da, çıkar sahiplerinin işine gelmeyen insandır.

İşçinin emeğini sömürenlerin neden işlerine gelsin ki?

Bir sana, bin baba; bir sana, milyon bana varken, neden bu durum bozulsun ki?

Çıkar sahipleri için en “aferin insanı”; sormadan, düşünmeden itaat eden insandır.

Bir gün Ali’ler sorguladığında ve bulduğunda, kendini ezdirmediğinde, çocuğuna bunu öğrettiğinde, kendi altında çalışanlara da insanca yaşamayı öğrettiğinde, bu tekere çarka çomak sokulmuş demektir.

Ali bir an uzaklaştı hayatından bir yanda babası, bir yanda patronu bir yanda oğlu duruyordu.

İrkildi Ali. Ben dedi. Sesi boğuklaşmış, yutkunamıyordu. Topladı kendini: “Ben” dedi. “Babam gibi baba olmayacağım oğlum. Sana insanca yaşamanın tüm olanaklarını sunacak, insanca yaşamanın ne demek olduğunu sana öğreteceğim. Sen, baban gibi ezilmeyecek, kimse tarafından kullanılmayacaksın!

Sana söz veriyorum…”

 

Siz de fikrinizi söyleyin!