Ebeveyn,  Ekonomi,  Psikoloji,  Sosyoloji,  Toplum

İlk Sevgim İlk Yenilgim

Ben yalnız düşünce suçlusu… yaşım dokuz…

Sevgiye hasret bir yolculuk planlıyorum öğretmenim,
tek derdimi dinleyen güzel.
İnsan gitme sabret, ne zaman ki burayı bitirdin, parasal kazancın oluştu, sonra sevgiye hasret gider, dedi.
Güzelim ben seni anlıyorum kalbim dinlemiyor, kalbimi al ben de seninle büyürüm; yok kalbimi alamıyorsan, ben de bu kalp oldukça,
yıllar bana kazık atar, duruyor mu yok yerinde hayır!
O zaman beni azad et ben kefenimle cesaretimi topladım,
sevgiye gidiyorum.
Ya kabul etmezse ya istediğin gibi olmazsa…
Ben rüyalarımda gördüm zor bir yaşam var önümde,
sevgi bıraktığım kırıntıları topladığında sana olan saygım artar.
Bende bu eksiklikle dünyayı anlatsan anlamıyorum,
bir yılda her bildiğimi unuttum.
Abim ben İstanbul’a gidiyorum yazın
nasıl diye sorma, okulun verdiği harçlıklarla bilet alırım.
– Saçmalama!
Orada yaşarım annemi bulmam gerek dolmuyor bu yürek.
– Ben de gelirim.
O zaman sen de biriktir paranı.
-Yaz geldi köye gidelim mi?
Ben dedim sana İstanbul’a gidiyorum.
-Olmaz ben para biriktirmedim.
Böyle olacağını biliyordum senin paranı da biriktirdim,
gelmezsen benim yemek param olacak.
– Aç mı gezeceğiz?
Dilenirim, olmadı çalarım.
– İyi bu yaz da aç geçerse sorarım sana.
Ben aç kalmam yıllardır bulmadım mı?

Şoför abim İstanbul’a gidiyoruz, bir ricam var mola yerlerinde sizin bedava yemeklerden biraz da bize, yani ikimize de yemek verebilir misiniz?
-Olur da sizin anne babanız nerede?
İstanbul’da karşılayacaklar.

“- İlk molada aç kalırsak sorarım sana.
Aç kalmazsın ben hallettim.”
– Gel hadi kaptan orada yapış yemek yiyelim.
Şoför abim afiyet olsun.
– Gelin oturun aç mısınız?
Evet.
“- Çocuklara yemek getirin, ye al benimkileri de ye.
Yok sen de ye ikimize de yeter.”
Dedim sana ben aç kalmam diye.
-Sus uykum var bölme.
Kalk çay molası, şoförün simidine ortak lazımdır hadi.
– Uf bırak uykum var.
Gün doğmuş evet.
Az kaldı dedi kaptan, bak köprü.
Ne büyük bee baksana ortada direk yok.
İple bağlamışlar nasıl bir ip esnemedi bile.
– Demir ip baksana belim kadar var.
Waouv!
– Nerede ineriz?
Son durakta.
– Orası neresi?
Topkapı diyorlar, toptan mı yaptılar acaba?
– Ha ha ha…
Gülme ismi öyleymiş.
– Gideceğimiz yeri nasıl bulacaksın, önce şoförü atlatalım, sonra sana söylerim; yoksa bizi memlekete geri götürür/
İyi o kolay tuvaleti sorar sıvışırız.
Tamam şimdi denizi soralım biraz yürümek gerekir.
– Sen nereden biliyorsun buraları?
Rüyamda gördüm soldan gidelim.
– Sağdan gidelim, adam o tarafta deniz dedi.
Yok bu yoldan yürüyelim.
– Bak bu arabalar, o tarafa gidiyor binelim.
Ben yürümekle bulurum.
“İyi günler Eyüp ne tarafta?
– Soldan git Demirkapı’yı bulunca aşağı yürü aşağısı Eyüp.
– Kayıp mı oldunuz çocuklar?
Yoo geziyoruz.
Hala denizi göremedim aşağıda su var, ilerden ineriz takip et beni.
Merhaba Eyüp ne tarafta kaldı?
– Buradan aşağıya inin, Büyük Cami’nin orası.
Teşekkürler.”
Yürü.
– Yoruldum, susadım.
Şurada çeşme var içeriz.
– Hala bulamadın gel geri dönelim.
“Bulacağım burası Eyüp mü?
– Evet burada, sahilde.
Büyük bir bina olacak içinde hastalar olan?
-İlerde  Eyüp Hastanesi var, nerede şuradan arkadan dolaşın, yolu takip edin göreceksiniz.”
Dedim sana sahilde diye.
– He he orada bulamazsan, bu yolu sırtında geri giderim ha ha…
Gel şuradan su içelim çok Büyük Cami.
– Evet, hadi hava kararmadan varalım.
İşte bak o bina büyük dediğim gibi sahilde.
Gel buradan giriliyor ofise çıkmamız lazım.

Ofisler nerede?
– Kimi aradınız?
Annemi.
– Annen kim?
Bırak da girelim, çıkarken tanıtır kendisini.
– Dingonun ahırı mı burası çıkın dışarıya.
(Of ya kim koydu, bu adamı buraya.
– Ben oyalarken sen arkasından kaç bul onu
Tamam.)
Merhaba bir yer soracağım, şu kapıdan göstersem yardımcı olur musun,
gel de gösterim amca bak şurayı görüyor musun?

(Ben kaçtım.)

Ofisler ne tarafta?
– Her katta yemek dağıtırlar, orada kimi aradın?
Annemi.
– Tanıyamadım, orta kata bak üste bak…
Teşekkürler.
– Buldun mu?
Yok sen orta kata bak ben üst kata ofis yazması lazım kapıda
Ofis nerede?
– İlerde sağda.
Merhaba.
– Buraya girmek yasak.
Anneme baktım, burada çalışıyor olması lazım.

Sen seen nasıl olamaz?
– Hemşire koş bayıldı, yardım edin! Sen kimsin çocuk?
Anneme ne oldu?
– Annen mi?
Evet annem, ben onun oğluyum!
– İyiyim, oğlum sen nasıl geldin, buraya kim getirdi?
Kendim geldim, abimi de getirdim.
– Yok ya daha neler?
– Senin çocukların mı vardı kız?
– Evet.
– Maşallah neredeydi bunlar şimdiye kadar?
– Oğlum hoş geldin, sarıl bana hadi ikinizde.
Ağlama şimdi iyi misin?
– Tamam tamam. Hadi aç mısınız?
Evet.
– Dur bir şeyler yiyin.
Sonra eve gideriz tamam.
– Hadi gidelim.
Ev güzelmiş deniz manzaralı çok kokuyor.
– Evet, genel fabrika atıkları birikmiş konumda sular bir var bir yok.

Ben burada yaşamak için geldim.
– Bakarız.
– Ben okula dönerim
Abim okula döndü, beni de yazdır buradaki okula.
– Dur hele! Bak bu teyzen bu da kocası. Bunların çocukları olmuyor, sen bunlarla biraz kal istersen.
– Gel, bize sana para verelim bir şeyler alırsın.
(Nedir ne oluyor?)
Peki bu akşamlık sizde kalayım.
(Sabaha kaçarım ne de olsa.)
– Gel banyo yap.
Tamam.
– Aç mısın?
Eh işte…
– Gel yemek yiyelim.
Olur.
– Gel yatağın burası, burada yatabilirsin, iyi geceler.
(Of ne zormuş yabancı yerde kalmak.)
(Saat 9:00 kalkan da yok.)
Öhö öhö hmm…
(Gene uyanmadılar karnım zil çalıyor.)
(Ben kaçar saat 10:00 olmuş, gideyim annemin yanında karnımı doyururum.)
(Of uzakmış da yürü oğlum aç it gibisin.)
Merhaba annemin yanına çıkacağım.
– Tamam geç.
Anne merhaba.
– Hayırdır sen ne arıyorsun burada?
Karnım aç yiyecek var mı?
– Niye geldin ki?
Saat 10:00 bunlar uyuyor, beş saat kıvrandım, yetmez mi aç kaldım!

Yıllar sonra teyzem ile aynı yerdeyiz.
– İyi gene hayatta başarılı oldun
Niye ki teyze?
– Zamanında annen para karşılığı seni bize satmıştı.

– Evet oldu böyle bir şey seni zaptedemediler!
(Yıktın beni bitirdin, it gibi sattın mı yani!)

Evet ilk yenilgim böyleydi…

Siz de fikrinizi söyleyin!