Çocuk Gündemi,  Düşünceler Tarihi,  Matematik,  Toplum

Sıfır’ın Tarihçesi

Sıfır sayısı veya rakamı, nötr ya da başlangıç diye düşündüğümüz sıfır, tüm sayı ve rakamların en çok özelliğe sahip olanıdır. Sıfır sayısı “0” şekli (simgesi) ile gösterilmektedir, ayrıca sıfır rakamı rakamlar içinde en çok kullanılan rakamdır. Özellikle para birimleri ve çok yüksek sayılarda, çok sayıda sıfır kullandığını hepimiz biliriz. Örneğin; birçok ülkenin parasal değerleri çok sıfırlı değerler içermektedir, yani kesinlikle sıfırın en çok kullanılan sayı olduğu ortada.

Sıfır yokluğu temsil eden bir sayıdır, ayrıca değersizlik veren sayı olması özelliğiyle sıfat olarak kullanılırsa, hiçbir değeri olmayan, değersiz (şey ya da kimse) nitelendirilmekte de kullanılır. (“O bana göre sıfırdır” gibi, hakaret anlamı kazanır.) Sıfır öyle bir rakamdır ki, İsa’nın doğumunu bile simgeler.

Toplamada etkisiz, çarpmada yutan eleman olan, bölmede tanımsız, hem doğal sayı olabilirken hem de tam sayı olabilen, sayıların arasına veya sonuna gelerek iki ve daha fazla basamaklı sayılar oluşturmamızı sağlayan (ondalık sayı sisteminde bir rakamın sağına geldiğinde o rakamı on kat büyüten), kendi başına hiçbir değeri olmayan, sayı doğrusunda sağı artıyı / solu ise eksiyi gösteren işarettir. Peki yıllarca çözümlenemeyen teklik çiftlik konusuna ne dersiniz, akıllının biri çifttir dese de aslında hala kesin bir sonuca varılamamıştır. Onu illa bir kümeye dahil etmek gibi arzuları var (sıfır, zaten küme), sanki sıfır diğer dokuz rakamla eşit…

Matematik, bilim ve mühendisliğin temelini oluşturan o efsane rakam sıfırdır. Bu sayı, her şeyden önce geleceği tahmin etmemizi sağlar. Sıfır matematik, fen bilgisi ve mühendisliğin temelini oluşturan güçlü rakam olurken, eski alimler bir sayının yokluğunu belirtmek için sıfırı kullandığını; yani tanımsızlıktan birçok tanıma ulaşmamızı da sıfırın gücüne borçluyuz.

Bugün kullandığımız diğer bütün sayılar şekil olarak tarih boyunca büyük değişime uğramıştır; yalnız sıfır, her zaman içi boş bir yuvarlak olarak kalmıştır. Sıfırın yuvarlaklığı hiçliği temsilen bir delik olarak algılanır. Fakat Hint mistisizmine göre, bu yuvarlaklığı yaşam döngüsü ya da diğer adıyla “ölümsüzlük kıvrımı” olarak yorumlar.

Sıfır’ın tarihi ilerleyişi

Sıfır sayısına MÖ 700-500 yılları arasında Babiller de ihtiyaç duymuş ve iki paralel çizgiden oluşan bir sembol ile kullanmıştır. Sıfır sözcüğü, Arapça’dan, ‘sıfr’ sözcüğünden gelmektedir. Günümüzdeki kullandığımız haliyle kullanılmadan evvel, böyle bir sayının ihtiyacını duyarak bir sembol şeklinde ilk kullananlar MÖ 3000 yıllarında Mısırlılardır. Matematikte büyük bir devrim yapan bu sayı, ‘0’ harfine benzeyen bir harf şeklinde MS 2. yüzyılda ise Eski Yunan’da kullanılmıştır. Matematikçi ve gökbilimci Batlamyos, astronomi yazılarında sıfıra benzeyen bu harfi kullanmıştır. Eski Yunanlılar yokluk anlamına gelen bir kavramın farkında olsalar da, bunu bir matematiksel rakam olarak kullanmadılar. Sıfır sayısını, MS 632 yılında matematiksel bir rakam kabul ederek ilk defa Hindistan’da, Brahmagupta kullanmıştır. Alex Bellos o dönem için;

”Hiçbir şeyin bir şey olduğu fikrinin onların kültüründe zaten köklü bir yeri vardı. Örneğin ‘nirvana’ bir hiçlik halidir; tüm endişe ve arzularınızdan arınmışsınızdır. Öyleyse hiçliği ifade eden bir sembol neden olmasın?”

Bu sembole ‘şunya’ adı verildi. Bugün de bu kelime kavram olarak hiç, sayı olarak sıfır anlamında kullanılır. Matematikçi ve gök bilimci Brahmagupta, 0’ı sayı olarak kullanmanın haricinde, 0 ile matematiksel işlemler hakkında da çalışmalar yapmıştır. Ama bu işlemlerin sağlama ve kanıtlamalarına ulaşamaması nedeniyle, bu matematiksel bilgiye nasıl ulaştığı bilinmemektedir. Brahmagupta özellikle rakamların sıfıra bölünme işlemini bir türlü gerçekleştirememiştir. (Günümüzde bir sayının sıfıra bölünmesinde sonuç tanımsızdır.) O yıllarda yaptığı bu üstün çalışma ile kendisini büyük bir matematikçi olarak adlandırmak gereklidir. Brahmagupta’nın bu önemli buluşuna rağmen sıfır (0) sayısı dünyanın geri kalanı tarafından matematiksel bir rakam olarak kullanılmamıştır. Şu anki haliyle sıfır sayısının kullanılmasını sağlayan kişi MS 830 yıllarında Fars kökenli matematik ve gökbilimci Harezmi’dir. Harezmi, Hindistan’da bulunduğu dönemde Brahmagupta’nın çalışmalarından etkilenmiş ve bu sayıyı geliştirerek kullanmıştır. Sıfır ve diğer dokuz rakam ile aritmetik işlemlerin nasıl yapılacağını adım adım göstermiştir.

Hristiyanlığın İslam’a karşı Haçlı Seferleri düzenlediği, Arap fikirlerinin, matematikte bile olsa, yaygın şüphe ve güvensizlikle karşılaştığı bir dönemde Avrupa’ya geçiş yapmıştı, 1299’da Floransa’da diğer bütün Arap rakamlarıyla birlikte sıfır da yasaklandı, çünkü sıfırın kolayca dokuza dönüştürülerek (bizde karneler onluk sistemde el yazısıyla yazıldığı dönemlerde az mı 0, 9’a dönüştürüldü hem de karne sahibi öğrenciler tarafından), rakamların sonuna birkaç sıfır eklenerek fiyat şişirme yoluyla sahtekârlık yapılmış olmasıydı ve ayrıca negatif sayılara geçit olduğu için sıfır tehlikeli görülüyordu. Negatif sayılar borç alma ve verme olgusunu meşrulaştırıyordu, sonra sıfırın diğer bütün Arap rakamlarıyla birlikte kabul görmesi 15. yüzyılı buldu. İngiltere’deki Oxford Üniversitesi yüzyıllardır eğitim veren bir kurumdu (o zamanlarda) ve matbaa yeni kurulmuştu. Bunların ikisi de sıfırın matematikte bir fikir olarak gelişmesine yardımcı oldu ve bugün kullandığımız birçok bilimsel ve teknolojik yönteme kaynaklık etti. 17. yüzyıla gelindiğinde sıfır, Fransız filozof Descartes’ın icat ettiği Kartezyen koordinat sisteminin (okuldaki x ve y grafikleri) temelini oluşturuyordu. Bugün mühendislikten bilgisayar grafiklerine birçok alanda hala bu sistemi kullanıyoruz.

”Rönesans aslında sıfırı içeren Arap sayı sisteminin gelişiyle başlamıştı. Böylece aritmetiğin siyah-beyaz dünyası birden muhteşem renklere bürünmüştü.”

Alex Bellos

Fakat, Rönesans döneminde sıfır öylesine güç kazanmıştı ki yeni ihtiraslara yol açmıştı. Sıfıra bölünme meselesinde ise sıfırı sıfıra bölme düşüncesi hesabın temelini oluşturduğu için hesap matematikte değişimi ifade eder ve gelecekte olabileceklere dair öngörülerde bulunulmasını sağladığından, zamanla değişen bir şeyin grafiği çizilerek belli eğilimler görülebilir ve sonrasına dair tahminlerde bulunulabilir. Hesap, herhangi bir şeyin zamanla gösterdiği değişimi tarif eder, borsanın gidişatından tutun da vücutta ilaç dağılımına kadar…

Rakam olarak sıfır konsepti olmadan bunların hiçbiri mümkün değil!

*(Ek bilgi: El-Harezmi “cebirin babası” olarak kabul edilen büyük bir matematikçidir, Harezmi’nin en büyük eseri cebirdir. Kendisi cebirin kurucusu ve geliştiricisidir. Bu konuda yazılan ilk ve yaygınlaştırılan kitap El Kitabü’l Muhtasar fi Hisabi’l Cebr ve’l Mukabele ‘dir. Harezminin bu eseri kendisine İslam ve batı bilim dünyasında çok ün kazandırmıştır. Batı dünyası ilk kez bu kitap sayesinde cebiri kullanmış ve öğrenmiştir. Bu yapıtta ana konular birinci ve ikinci dereceden denklemlerin çözümleri, binom çarpımları, çeşitli cebir problemleri ve miras hesabıdır. Harezmi cebirle ilgili çalışmalarında ikinci dereceden denklemler konu üzerinde çok durmuştur. Birinci dereceden denklemleri incelerken Yanlış Yolu İle Çözme Yöntemi’ni kullanmıştır. Çoğu bilim tarihçisi sinüs ve kosinüsü ilk kez Harezmi’nin kullandığını söylüyor. Tanjant ve kotanjantı ise Meslemetü’l Mecriti’nin eklediği iddia ediliyor. Harezmi 70 tane bilim adamıyla çalışarak 830 yılında dünya haritası çizmiştir. Dünyanın çevresini ve hacmini hesaplama çalışmalarında da yer almıştır. Güneş saatleri, usturlaplar ve saatler üzerine yazılmış eserleri de vardır. Coğrafyanın yanı sıra astronomi biliminde de eserler bırakmıştır. Astronomik cetvellerle ilgili kitaplar yazmış ve bu eserler 12. yüzyılda da Latince’ ye çevrilmiştir. Türk olduğu iddia edilen bu büyük insanı araştırmanızı öneririm.)

Sıfır hakkında öğrendiklerimizi bu yazıda derlemeye gayret gösterdim, umarım keyifli bir okuma yapmanıza sebep olmuşumdur, yoksa emeğime olur koca bir sıfır! 

Kemalist İlkay

Gündem Arşivi kurucusuyum, sitede editörlük dahilinde; yayın yönetmenliğini de ben yapıyorum.

Siz de fikrinizi söyleyin!