Deneme,  Tartışma,  Toplum

Hayat Geçerken

Geçenlerde sosyal medyadan takipleştiğim ve yıllardır dostum gibi kendime yakın hissettiğim bir arkadaşım yaşadıklarını paylaştı. Cep telefonundan kendisine ulaşamayınca oğlu, önce kız kardeşini sonra sağı-solu arayıp herkesi telaşlandırıp, meraka düşürmüş. Arkadaşım neden sonra telefonu eline alıp da defalarca arandığını görünce çok şaşırmış. Oğlu da bundan sonra telefonunu yanından ayırmaması için çok sıkı uyarmış. Ben yetişkin bir kadınım, bunca “nümayişe”, kaygıya ne gerek var diye serzenişte bulunuyordu. Ama ben biliyorum ki, içten içe çok sevinmiştir. İnsanın, kendini düşünen yakınlarının, arayıp, merak edip soranlarının olması kadar güzel bir şey olabilir mi? Bu hepimizin hoşuna gider.

Bu olay ortaokul sıralarında yaşadığım bir anıyı canlandırdı. Herkesler bir şekilde evden gitmişti, yalnız annemle ben beraberdik. Bir gün annem o zaman için bize uzak olan Sigorta Hastanesine doktora, bende okuluma gittim. Ne var ki eve geldiğimde annem yoktu. Biraz bekleyip hemen en yakınımızdaki akrabalara gidip halimi arz ettim. O zamanlar  ev telefonları bile henüz bizim evlere uğramamıştı. Hep birlikte gidip postaneden orayı-burayı aradık. Özellikle hastaneyi aradığımızda annemin bir kaydının olmadığını söylediler. En son Bursa’da yaşayan benden büyük kardeşlere haber verildi, bir abim hemen Eskişehir’e gelmek için yola çıktı. Bende geceyi akrabalarımızda sabaha kadar ağlaya-ağlaya geçirdim. Sabah abim müjdeli haberle geldi. Annem hastahaneye fizik tedavisi için yatmıştı. Doktoru anneme “şu an boş bir yatak var, hemen yatışını yapalım, gecikirsen dolabilir” deyince annem nasılsa ben ondan haber alırım bir şekilde diye kabul etmiş. Hemen gerekli şeyleri ve en önemlisi koca bir termos çayı hazırlayıp (annem tam bir çay tiryakisi idi ve asla hastahane yemeği yiyemezdi) yola koyulduk ziyaret için. Ve daha kapıdan girerken annem bana ne dese beğenirsiniz. ”bütün gece beni aramadınız, nerde kaldı karakaçan demediniz”. Benim ne çektiğimden habersiz anneciğim de aranmadığına hayıflanmış. Karşılıklı sarılıp ağlaşmıştık tekrar meraklı bakışların altında… Şimdi gülümseyerek ve hüzünle hatırlanan bir anı…

İşte böyle dostlar,  karşımıza çıkan bir tweet, okuduğumuz bir cümle, bazen yalnızca bir kelime, eski bir fotoğraf, tanıdık bir koku, uzaktan çalan bir şarkı bizi zaman ve mekanda yolculuğa çıkartır. Hangi durakta indireceği bilinmez. Tüm yaşadıklarımız derinlerde bir yerde, anımsanmak için sıra bekler. ”Kimler geldi,hayatımdan kimler geçti” diye söylenen şarkıdaki gibi, gelip-geçenler ve hiç gitmeyenler. Dönülmez akşamın ufkunda kaybolup gidenler, ama yeri hep hiç doldurulamayanlar, canımızın hep içinde olanlar, gönlümüzde yer tutanlar. Hep unutmak istediklerimiz bile kendilerini unutturmayarak intikam alırlar.

Çok sevdiğim bir deyiş var. “Hasretle, zaman beraber büyüyen iki kardeşmiş.” Anlamını bu iki kardeşi beraber bağrına basan bilir. Kavuşmak için bekleyenlere sormalı özlem büyürken zaman nasıl uzar, uzar da insan sanki nefes alamaz olur ayrılık acısından. Sevenlerle, sevdiklerimizle bir arada geçen mutlu zamanlarda ise, saatler dakika, günler saat, haftalar gün gibi geçer farkına varmayız.

Ardı ardına sıralanır tüm hatıralar biz yaşam çizgisi üzerinde ilerlerken. Tortularını bırakırlar üzerimizde kimi pamuk şekeri gibi pembe, çok tatlı, kimi süs biberi gibi acıdan acı yeşil, bazıları rengarenk her tonda bir yelpaze gibi serinleten, kimisi de siyahtan kara bunaltan. Yalnızca ruha dokunmaz ki anılar, yüzümüzde de değişiklik yapar. Ağlarken, gülerken, düşünürken, kaygılanırken, kızarken, kısaca tüm insanlık hallerini yüzümüzde yansıtmaz mıyız? “Yüz çizgileri değil, yüzümüzün hatırasıdır” sonunda aynada gördüklerimiz. Ve tüm yaşadıklarımız bizi biz yapmışsa niye değiştirmek isteyelim ki “yüzümüzün hatırası” da yılların hatırına bize emanettir…

“Ama fazla da üzülme, hayat bitiyor bir gün,
Ayrılıktan kaçılmıyor.
Hem çok zor, hem de çok kısa bir macera ömür,
Ömür imtihanla geçiyor.

Ben bu yüzden hiç kimseden gidemem, gitmem
Unutamam acı, tatlı ne varsa hazinemdir.
Acının insana kattığı değeri bilirim, küsemem.
Acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir.”

Bu Ferhat Göçer şarkısındaki gibi kimseden geçmeden, hiç tanımadıklarımızla bile hemhal olarak yaşamaya çalıştık kendi karasularımızda, başkalarının hakkına girmeden. Gerçekten  bir imtihansa ömür, tüm artılar ve eksilerimizle arkamızdan bizi ananlar geçer notu verirler, dilerim tekrarı olmayan bu sınavdan bizi bırakmazlar.

“Ben bir gün giderim ki neyim kalır,

Eksik bıraktığım herşeyim kalır

Yaz günü kim ister ki öldüğünü

Eksik bıraktığım her şeyim kalır.”

Turgut Uyar

Tastamam etmek için her şeyi çalışıp çabalarken, hiç gitmeyecekmiş gibi yaşarken, incitmesek  çevremizdekileri, sevgiyle sarıp, sarmalasak, kırk düşünüp, bir konuşsak, kırmasak, dökmesek, vefayı eksik etmesek… Diğer eksik kalanlar mı? Varsın olsun. Sevgi ve vefa olduktan sonra kalanı teferruat  be dostlar…

Siz de fikrinizi söyleyin!