Deneme,  Toplum

Görev Dağılımının Sevgiye Yolu

Size kardeşlerimle ilgili bir dönemi özetleyeceğim, çünkü çok kişiye örnek olabilir.

Biz dört kardeşiz; ablam, ben, benden küçük kız kardeşim ve bir de en küçüğümüz olan erkek kardeşim var.

Ben 13 yaşındayken annem babamla birlikte çalışmaya başladı. Ablam liseye henüz başlamıştı, bense orta sondaydım, küçük kız kardeşim ilkokula ve erkek kardeşimse biz okuldayken kreşe gidiyordu. Annem, işletme geç saate kapandığı için babamla birlikte eve geç gelirdi ve sabah da babamla birlikte erkenden çıkardı.

Her gün kazan kaynamalıydı, her gün bulaşık yıkanmalı, ev temizlenmeli, kardeşler ders çalıştırılmalı ve aklınıza gelebilecek her şeyin hakkını verebilmeliydik.

Önce evde karmaşa vardı, birileri kimin ne yapması konusunda kararsızdı. Derken evde gürültüler, komik olaylar ve ana konu hep sorumluluklar olmuştu.

Ablam dedi ki; sen evi güzel temizlersin, haftalık işleri de (evi toplama,yerleri silip toz alma) üstleneceksin, dedi.  Küçük kız kardeşime de; sen market görevini al, okuldan gelirken (yol güzergahına yalnız o uygundu) erkek kardeşimizi getirip, sofrayı hazırlayıp kaldırma görevini al, al dedi. Sonra ablam da kendi görevlerini iletti; tuvallet ve banyoyu temizlemeyi sevmiyorsunuz, onları ben alıyorum, bir de bulaşıklar ve yemek görevini de ben alıyorum, dedi.

İlk günden hepimiz okullarımızdan geldik, küçük kız kardeşim erkek kardeşimi alıp gelmişti. Ablam hemen parayı uzattı ve market işleriyle ekmek alması için siparişini iletti. Daha sonra, önce bulaşıkları yıkadı ve siparişler gelince de yemeğe başladı. Ben de üzerimi değiştirip hemen evi toparlamaya çalıştım. Erkek kardeşim bile bize yardımcı olmak istiyordu, geri kendi kendisine takılıyordu.

Yemekte ablam pek iyi değildi, özellikle tuz konusunda! Hep mi abartır bir insan? Salatalarda özellikle… Kendince yöntem de bulmuştu, süzek kabına koyup salatayı durulardı; ilk zamanlarda hiç leziz bir salata yediğimi hatırlamıyorum.

Ben hala evimi çok güzel temizlerim, o günlerde de hemen derler toplardım. Ev azıcık dağılsa, erkek kardeşim ben dağınıklığa alışık değilim toparlayın hemen derdi, bunu üç yaşındayken iletebiliyordu. Hemen o ne derse, hepimiz en küçüğümüzü hiç üzmek istemezdik.

Küçük kız kardeşim annem gibi ilginçti, ütü yapmayı çok seviyordu. Hoş herkes kendi ütüsünden mesuldü. Arada birileri birilerine kıyak geçebiliyordu. Yıllar geçip en küçük kardeşim okula başladığında onun önlüğünü hep küçük kız kardeşim üstlenmişti.

Ablam eğitimi çok önemserdi, yazılısı dahi olsa bizlerin yazılısı varsa önce bize yardımcı olmak isterdi, sonra kendisi ders çalışırdı. Mutfaktan hiç çıkmazdı. Bulaşık yıkar, yemek hazırlar, masaya oturur dersine bakabildiği kadar bakardı.

Ben gerektiği zaman küçüklerimi çok disiplin etmeye gayret ederdim.

Erkek kardeşim de zamanla görevler edinmek istese de ona kıyamazdık. Üç ablanın ve bir annenin sevgili oğlu oldu.

Hiçbir zaman bugün ben görevimi yapmak istemiyorum demedik, kavga etmedik, hepimiz üzerimize düşen vazifeleri yerine getirmeye çalışıyorduk. Biz, birbirimizi her gün daha çok seviyor ve birbirimizi daha çok kolluyorduk.

Fedakarlıklar arttıkça da sevgimiz büyüyordu. Şarap misali birlikte geçirdiğimiz bu fedakarlık dolu yıllar (yaptığımız görevler ve paylaşımlarımızla) bağlarımızı çok daha güçlendirdi. Öyle zamanlar hatırlıyorum ki annem ile babamızı bile dışlamış, birlikte mutluyuz mesajını iletmiştik. Biz kardeşler hep birbirimize de sorumluluklarımızdan üzülür, ama hiçbir zaman da direk söylemezdik.

İnsanları erken tanıdık. Bizim iyi niyetimizi kullanmak isteyen genelde komşularımız oldu, evde çok değiştirmiştik. Örneğin bir komşumuz Arzu adında bir abla. Kendine hayrı yoktu, bunu bildiğimiz için arada ona ev işlerinde rica ettiği için yardımcı oluyorduk. Sonra, kadında alışkanlık oldu. Bir gün yine sürekli zile basıyordu, ablama dedim ki yine Arzu abla olmalı git cevap ver ona, senin lafın tok ve o hak etti artık dedim. Ablam kapıyı açtı ve Arzu abla yine yardım istiyordu. Ablam da şunları söyledi; bak Arzu abla sana fazlasıyla yardım ettik ve kardeşlerime ben ve annem dahil kıyamazken, sana daha fazla ne ben yardım edeceğim, ne de kardeşlerimin yardım etmesine müsade edeceğim, ama seninle dostluğumuzu da bitirmek istemiyorum, lütfen dost kalalım, dedi. İlişkimiz devam etti ve kötü olmayıp yardım etmeyi de bıraktık. Bu olay gibi nice olaylar yaşadık.

Sürekli evdeydik kardeşlerimizle, birbirimizle olmayı çok sevdiğimizden, başka insanlarla olmayı arzu etmezdik. Komşuya pek gitmez ve akrabalar ile de pek görüşmezdik. Ablamla ikimiz pek yaşayamadık gençlik, ama bizim gibi yaşamasınlar diye de küçüklerimize intiba gösterirdik. Örneğin, biz yirmi yaşın üstündeyken hala sinemaya gitmemiş, biriktirdiğimiz harçlıklarla da kardeşlerimizi sinemaya çocukken göndermiştik.

Tüm kardeşlerimi çok seviyorum, iyi ki birlikte büyümüşüz.

Siz de fikrinizi söyleyin!