Güncel - Aktüalite,  Kitaplar,  Siyaset,  Tartışma

Gerçek Gazeteci Aranıyor!

13 Ağustos 2020 günü Washington’da, bir gazeteci ABD Başkanı Donald Trump’a sordu:

“Mr. President,
After three and a half years do you regret, at all, all the lying you’ve done to the American people?”

Türkçesi:

“Bay Başkan,
Amerikan halkına üç buçuk yıldır söylediğiniz yalanlardan dolayı, hiç pişmanlık duydunuz mu?”
Bu soru karşısında şaşıran Donald Trump, cevap vermeyi reddetti.

Değerli Dostlar,
Bugün Türkiye’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a benzer bir soru sorabilecek gazeteci var mı?
Örneğin, Erdoğan’a şöyle sorabilirler mi:

“Bay Başkan,
Halkımıza on sekiz yıldır söylediğiniz yalanlardan dolayı, hiç pişmanlık duydunuz mu?”

Elbette Saray dalkavuğu ücretli gazetecilerden böyle bir davranış beklemiyoruz.
Peki, kendilerini halkçı, Atatürkçü, ulusalcı diye gösteren gazetecilerden niye meslek onuru taşıyan biri çıkmıyor?

Medyada kendilerini “KORKUSUZ” olarak tanıtan gazetecilere ne demeli?

“Korkusuz” Saygı Öztürk’e, Can Ataklı ve diğerlerine sesleniyorum: Amerikalı gazeteci gibi soru soracak düzeyde cesaretiniz var mı? Eğer yoksa, size niye “korkusuz” diyelim?

Değerli Dostlar,
Şubat 2019’da, Nergiz Yayınları tarafından “VATANI SATANLAR” adlı kitabım yayınlandı.
Kitabın kapağında 76, içinde ise 300’ü aşkın vatan satıcısının adları vardı.
Bizim “Korkusuz” gazeteciler kitabımı haber bile yapmadılar!
Kitabımda adları geçen eski bakanlardan Namık Kemal Zeybek, Abdüllatif Şener, Sadettin Tantan ve Rifat Serdaroğlu hemen yargıya koştular. Kitabın baskısı hemen durdurulmasını, ülke genelinde toplatılmasını ve yazar Yılmaz Dikbaş’ın en az iki yıl hapse atılmasını talep ettiler. Yargı, tüm iddiaları ve talepleri REDDETTİ!
Sarayın ücretli medyası elbette bunu haber yapmadı.
Peki “Korkusuz” gazetecilerin niye gıkı çıkmadı?
Saygı Öztürk, Can Ataklı, olanları duydunuz mu?

Değerli Dostlar,
VATANI SATANLAR kitabımda, doğal olarak Recep Tayyip Erdoğan’a da geniş yer vermiştim. Onun, itiraf anlamındaki şu sözlerini aktarmıştım:

“Eğer benim EMİR-KOMUTA MERKEZİM bana ‘papaz elbisesi giyeceksin’ diyorsa, papaz elbisesini giyer bu şekilde gider görevimi yaparım.”

Ben bu alıntıyı yaptıktan sonra kitabımda sorularımı sıraladım: Erdoğan’ın Emir-Komuta Merkezi kimlerden oluşmaktadır? Bu Emir-Komuta Merkezi Türkiye’de midir, yoksa yurt dışında mıdır? Eğer bu Emir-Komuta Merkezi Türkiye’de olsaydı, Erdoğan bunu açıkça söylemez miydi?
Benim sorduğum bu soruları elbette Saray medyası soramazdı.
Peki, kendilerini halkımıza “Korkusuz” diye tanıtan gazeteciler, Saygı Öztürk, Can Ataklı ve diğerleri niçin bu soruları Erdoğan’a soramadılar?
Bu can alıcı soruları soramayan gazetecilere “Korkusuz” denilebilir mi?

Değerli Dostlar,
VATANI SATANLAR kitabımda adı geçen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, hakkımda HAKARET davası açtı.
Bu davanın ilk duruşması 15 Ekim 2019 tarihinde Antalya 33. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yapıldı. Bu duruşmayla ilgili tüm bilgi ve resmi belgeleri sosyal medyada, Facebook sayfamda tüm okurlarla paylaştım.
Ben, bu davanın ikinci davasının nerede, ne zaman yapılacağı haberini beklerken, İkinci Duruşmanın 07/11/2019 tarihinde İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde SANAL olarak yapılıp karara bağlanmış olduğunu öğrendim. SANAL duruşmada bana 1 yıl 2 ay hapis cezası verilmişti! Yapıldığı resmen bildirilen bu duruşmada SANIK olarak ben YOKTUM, avukatım YOKTU, DAVACI Recep Tayyip Erdoğan YOKTU, Erdoğan’ın avukatı YOKTU!
Belki de yargı tarihinde bir ilk olan bu SANAL duruşmayla ilgili tüm bilgi ve resmi belgeleri sosyal medyada Facebook sayfamda tüm okurlarla paylaştım.
Elbette Sarayın ücretli gazetecilerinden, medyasından hiç ses çıkmadı!
Ancak, halkımız tarafından Halkçı, Ulusalcı, Atatürkçü olarak bilinen medyasından da çıt çıkmadı!
Peki, kendilerini “Korkusuz” olarak tanıtan Saygı Öztürk, Can Ataklı ve diğerlerine ne demeli?
SANAL bir duruşmayı bile dile getirmekten çekinen gazetecilere “Korkusuz” diyebilir misiniz?

Değerli Dostlar,
Çok ağır sorunlarla boğuşan halkımızın yüz yüze geldiği açmazlardan biri de artık medyada gerçek gazetecilerin kalmamış olmasıdır.
Artık halkımızın yansız ve doğru bilgi alma olanağı kalmamıştır.

Yılmaz Dikbaş
17 Ağustos 2020, Pazartesi
0532 233 31 52

Siz de fikrinizi söyleyin!