Güncel - Aktüalite,  Siyaset,  Tarih,  Tartışma,  Toplum

Çişini Tutamayan Başbakanın Başına Gelenler

II. Abdülhamit’in iktidar sembolü, Yıldız Sarayı olmuştur.
Yıldız Sarayı, onun özel konutu olduğu gibi, devlet yönetiminde de başlıca merkez durumuna getirilmiştir.
Sarayda, devletin tüm yönetim daireleri kurulmuştu. Ancak Abdülhamit bu daire başkanlarından başka güvendiği kişilerle de görüşür, bilgi alır komut verirdi.
Başbakan (sadrazam) ve bakanlar (vezirler), Abdülhamit tarafından atanırdı.
Vali, komutan ve bazı yüksek bürokratların görevlendirilmesi için kendisine önceden danışılırdı.
Burada bir saplama yapayım:
Cumhurbaşkanı Erdoğan, TEK ADAM oldu.
TEK ADAM Erdoğan, yalnız bakanları değil; valileri, kaymakamları, yüksek bürokratları, büyükelçileri, elçileri ve diplomatları da kimseye danışmadan doğrudan kendisi görevlendirecek ve görevlendiriyor. Başkomutan da olacağından ordunun yüksek komuta heyetine Erdoğan’ın işaret ettiği generaller getirildi. Kısacası, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Sultan Abdülhamit’ten daha güçlü oldu.

Devlet yönetiminde Abdülhamit’e bağlı iki örgüt bulunmaktaydı:
• Hafiyelik
• Jurnalcılık

Hafiyelik, hiçbir hakkın ve özgürlüğün bulunmadığı tek adam Abdülhamit idaresinin ruhu idi.
Hafiyenin günümüzdeki anlamı şudur: Gizli polis, ajan, dedektif.
Hafiyelik resmi bir kurumdu.
Ancak bu kurumun dışında herkes her konuda hafiyelik yapabilirdi. Aile toplantıları, bayram ziyaretleri, cenaze törenleri, gece ziyaretleri gözetleme konusu idi.
Türkiye’deki yabancı elçi ve konsolosluklar için de durum böyleydi. Bu gibi toplantılar resmi hafiyeler tarafından olduğu gibi, kişisel çıkar peşinde koşan ilkesiz kişiler tarafından da gözetlenirdi.
Hafiyeler, gözetleme sonuçlarını saraya “jurnal” denilen raporlarla bildirirlerdi.
Jurnallerin çoğu, kin, nefret, iftira ve yalan ürünü ifadeler taşırdı. İnceleme sonunda bu türden olduğu belirlenen jurnallerin sahibine ceza verilmezdi! Çünkü gizli istihbarat şebekesinin zayıflamasından korkuluyordu. Jurnalciye hiçbir sorumluluk düşmemesi nedeniyle hafiyecilik saraydan başlamak üzere aile çevrelerine kadar yayılmıştı.
Devrin ünlü hafiyesi, Abdülhamit’in kölelerinden Fehim Paşa idi.

Değerli Dostlar,

Şimdi sıkı durun:

Abdülhamit’in adı saklı tutulan ünlü hafiyelerinden biri de, sonradan tahta çıkacak olan ve o vakit şehzade bulunan Sultan Vahdettin Efendi idi!
Günümüzün Osmanlı Arşivlerinde, binlerce jurnalcinin adları ve bu kişilerin Abdülhamit’e verdiği jurnaller bulunmaktadır.
Jurnalciler arasında her rütbeden ve her makamdan ünlü ya da ünsüz kimseler vardı: Generaller, amiraller, valiler, hocalar, doktorlar, öğretmenler, gazeteciler…

Resmi hafiyelerin dikkatlerini en çok yoğunlaştırdıkları kişiler başbakanlardı.
Abdülhamit tarafından yedi kez başbakanlığa (sadrazamlığa) atanmış olan Küçük Sait Paşa, bir keresinde, başbakanlıktan kovulmasından hemen sonra evinin nasıl gözetlenmiş olduğunu şöyle anlatmaktadır:

“Evimizin kapısı önünden kaldırılan hafiyeler, yakınımızda yani beş altı ve en çok on metre uzaklıktaki bir noktada gece gündüz gözetleme görevi yapmaktadırlar. Bildiklerimizden hiç kimse semtimize gelmemekte, hatta akrabalarımızdan olanlar bile yaklaşmaya cesaret edememektedir.”

Sait Paşa evden çıktığında da takip edildiğini ve evine hiç kimsenin girmesine izin verilmediğini de ekledikten sonra hasatlığı nedeniyle bir gün oğlunu Büyükada’ya hava değişikliği amacıyla götürmek istediğini, ancak hafiyelerin jurnalleri üzerine Abdülhamit’in buna engel olduğunu ve Bebek’in yüksek semtlerinde ev tutup oturması için emir vermiş olduğunu da yazmaktadır.

Değerli Dostlar,

Hafiyelerin eylemleriyle ilgili anlatılanlar yalnız başbakanlık makamından ayrılmış olanlarla ilgili değildir. Koynunda Padişah Mührü taşıyan Başbakanlar da her hareketlerinin hesabını vermek zorundaydılar.

İşte bunlardan biri de Başbakan Halil Rıfat Paşa olmuştur.
Kendisini kısaca tanıyalım:
Sivas, Aydın (İzmir) ve Manastır’da valilik yapmıştır. Bu valilik döneminde yaptırdığı yollarla, köprülerle, çeşmelerle ün salmıştır.
Din, mezhep, dil, ırk, sınıf ve cinsiyet farkı gözetmeksizin bakıma muhtaç kimsesiz, yaşlı ve sakat insanlarla, sokağa terk edilmiş 0–6 yaş çocukların ücretsiz olarak, her tür ihtiyaçlarını karşılamak ve barındırmak amacıyla Darülaceze’ yi kuran kişidir.
Altı yıl, Abdülhamit’in seçtiği başbakan olarak görev yapmıştır.
İşte, böylesine saygın ve değerli bir devlet adamı olan Başbakan Halit Rıfat Paşa’nın karşı karşıya kaldığı üzücü durumu okuyalım.

Başbakan Halil Rıfat Paşa ya prostat ya da yaşlılığı nedeniyle çişini tutamaz durumda olduğu için bir gün Yıldız Sarayı’ndan Babıâli’ye giderken yolda sıkışınca arabadan inip bir karakola girmiştir.
Karakoldan çıkınca hafiyeler tarafından durumdan haberdar edilmiş olan Abdülhamit tarafından tekrar Yıldız Sarayı’na davet edilmiş ve sorguya çekilmiştir. Başbakan Halil Rıfat Paşa, resmi ceketinin uçlarını kaldırıp sırılsıklam hale gelmiş pantolonunu göstermek suretiyle, karakola kötü bir maksatla girmemiş olduğunu ispat etme durumunda kalmıştır..

Abdülhamit’in kendi seçtiği başbakanlara, bakanlara uyguladığı bu davranışları dikkate alırsak, sıradan Osmanlı halkının hafiyelerin gözetleme ve iftiralarına karşı ne denli çaresiz kaldıkları kolayca anlaşılır.
Babasını jurnal etmiş çocuklar, damadının felâketine neden olan kayın baba, kardeşinin aleyhinde ihbarda bulunanlar eksik değildi. Kaldı ki, hafiyelik yalnız İstanbul’a sınırlı değildi. İllerde valilerden başlamak üzere bütün memurlar, yabancı ülkelerde elçilik mensupları bile gözetlenirdi.

Değerli Dostlar,

Yukarıda anlatılanlara benzer manzaraların görülmesini ister misiniz?

Yılmaz Dikbaş

Siz de fikrinizi söyleyin!