Bilim,  Bilim Haberleri,  Psikoloji,  Tartışma,  Toplum

Bedenin sinyalleri: Göz teması – Gözler bin kelimeden fazlasını söyler

İki insan birbirinin gözlerinin içine baktığında ne olur? Ve dolaşan bakışlar neyi ortaya çıkarır? Psikoloji ve beyin araştırmaları ruha pencereler açıyor.

2010 baharında bir gün. Sanatçı Marina Abramović, New York Modern Sanat Müzesi’ndeki bir performans gösterisine davet etti. Odanın ortasında iki ahşap sandalyeli sade bir masa var. Sessiz sanatçı bunlardan birinin üzerine oturur ve karşısına oturan her ziyaretçiyle bir dakika boyunca göz teması kurar. Teker teker her birine  hareketsiz bakıyor. Ama sonunda gri saçlı bir adamın gözlerine baktığında, gözleri yaşarıyor. Adamın adı Uwe Laysiepen, daha çok sahne adı Ulay ile tanınır. O ve Abramović, 1975’ten 1988’e kadar hem özel hem de profesyonel olarak bir çiftti. 22 yıldır birbirlerini görmemişlerdi.

Uzun göz teması bazı ziyaretçileri de gözyaşlarına boğdu. Yoğun bakışlar, olumlu ya da olumsuz duygular uyandırır. Ortalama olarak, insanlar üç saniyeye yakın bir süre birbirlerinin gözlerinin içine bakarlar. University College London’dan araştırmacılar, 56 ülkeden yaklaşık 500 kişinin bakış davranışlarını gözlemlediklerinde bunu keşfettiler. Diğer araştırmalar, beş saniyeye kadar olan sürenin hala hoş olarak algılandığı sonucuna varıyor. Daha uzun bakışlar delici ve tehdit edici tesir bırakabilir. Tersine, başkaları bizim bakışlarımızdan kaçınırsa, kendimizi dışlanmış ve aşağılanmış hissederiz.

Bebekler bile gözleriyle temas eder

Münih’teki Max Planck Psikiyatri Enstitüsü’nün sosyal sinirbilimleri çalışma grubunun başkanı psikiyatrist Leonhard Schilbach, bakışların karşılıklı etkileşiminin, parietal ve temporal lobların birleştiği bir alandaki belirli sinir ağlarını otomatik olarak harekete geçirdiğini söylüyor. Göz teması kurma eğilimi doğuştan gelir. Bakışların yardımıyla, küçük çocuklar başkalarıyla empati kurma alıştırması yaparlar. Schilbach, “Bu şekilde, daha sonra kendilerini başkalarının yerine koymak için gerekli beyin alanlarını eğitiyorlar” diyor. Dört yaşlarındayken, Zihin Teorisi olarak bilinen şeyi geliştirirler: Herkesin kendine öz dünya görüşüne sahip olduğunu anlıyorlar.

“En başından beri, bakışlar en önemli sosyal uyarıcıdır”
(Leonhard Schilbach, psikiyatrist)

İnsan gözünün alışılmadık bir yapısı vardır; Diğer hayvanlarla karşılaştırıldığında, gözlerin beyazları çok belirgindir. Bu, insanlara türdeşlerinin nereye baktığını görmelerini kolaylaştırır. Leonhard Schilbach, “Sosyal işbirliğimizin temeli budur” diyor. Diğer şeylerin yanı sıra, o ve ekibi, sosyal etkileşimlerin ne zaman başarılı olduğunu araştırıyor. “Bakışlar, en başından itibaren en önemli sosyal uyarıcıdır” diye bildiriyor.

Doğrudan izleyene bakıyormuş gibi görünen bir portre resminin görüntüsü bile dikkati üzerine çekiyor. Bir görüntüleme çalışmasının gösterdiği gibi, kameraya bakan gözler, sosyal davranışla ilgili birçok farklı beyin bölgesindeki alanları aktive ediyor. Bir ekran aracılığıyla böyle bir göz teması, zamanın algısını bile değiştiriyor. Bakış, hissedilenden daha uzun sürer: İzleyici için zaman bir an için durmuş gibidir.

Göz teması ayrıca dürüstlüğü sağlıyor: Karşıtlarının gözlerinin içine bakanlar ardında daha sık gerçeği söylüyorlar. Olası bir açıklama: Bu durumda yalan söylemek daha fazla zihinsel çaba gerektiriyor.

Bu aynı zamanda Kyoto Üniversitesi’nden psikologlar Shogo Kajimura ve Michio Nomura tarafından yapılan bir deneyle de belirtilmiştir. Onlar deneklerinden aynı anda bir video izlemelerini ve aynı anda bir isim için uygun fiiller üretmeleri istendi, örneğin “liste”yi “yazmak” ile yanıtlamaları. Videodaki kişi onlara odaklanmış gibi görününce denekler daha yavaştı. Kameranın yanına baktığında, katılımcılar doğru kelimeyi daha çabuk buldular. Yazarlar, diğer kişi yalnızca bir ekranda görünse bile; göz temasının bilişsel kaynakları sarf ettiği sonucuna vardılar.

Bakışlar konuşma akışını koordine ediyor

Bu muhtemelen bakışların bir sinyal işlevi olmasından kaynaklanmaktadır: Günlük yaşamda bakışlar birlikteliği uyarlamaya yardım eder. Yani sohbet ederken sadece söylenenler geçerli değildir; biz sürekli olarak sözsüz alt sinyalleri değerlendiriyoruz. Örneğin, sadece bir bakışla konuşma akışını koordine ediyoruz. Diğerinin hala dinlediğinden emin oluruz, bizimle aynı fikirde olup olmadığına dair ipuçları ararız ve kimin ve ne zaman konuşacağını önceden sessiz netleştiririz. Sohbete katkısı biten, konuştuğu kişiye bakar ve sinyal verir: Şimdi sıra sende. Konuşurken bakışlar genellikle alan içinde dolaşır. Genellikle bunun kabalık veya utangaçlıkla ilgisi yoktur. Zihinsel güç tasarrufu sağlar.

Araştırmacılar, insanların bakışlarının gezdirme biçiminden onların karakterlerini çıkarmaya çalışırlar. O sırada Innsbruck Üniversitesi’nde psikolog John Rauthmann tarafından yönetilen bir ekip, 242 test deneğine kişiliğin beş ana boyutu (“Büyük Beş”) üzerine bir kişilik anketi doldurttu. Daha sonra bilgisayardaki hareketli desenlere bakmaları istendi. Bu sürede bir göz takip cihazı onların göz hareketlerini takip etti.

Göz hareketleri kişinin içini görebilmemizi sağlar

Deney şunu göstermişti: Dışa dönüklerin, yani girişken ve aktif insanların resmin içinde daha çok gezdi. Bakışları bir yerden diğerine sıçradı. Korkuya ve kara kara düşünmeye eğilimli daha nevrotik çağdaşlar, nispeten uzun bir süre tek bir yerde gözleriyle kaldılar. Yazarlar, bir nesnenin potansiyel bir tehlike oluşturup oluşturmadığını daha kapsamlı bir şekilde değerlendirmek istedikleri gerçeğiyle ilgili olabilir. Yeni deneyimlere açıklık açısından çok ileride olan insanlarda da davranış benzerdi. Ancak burada araştırmacılar, sakin bakışı çevreyle daha derinden ilgilenme isteği olarak yorumladılar. Diğer iki ana kişilik boyutu olan hoşgörü ve vicdanlılık için, bu çalışmada bakış davranışı ile herhangi bir ilişki bulunmadı.

Ancak bu bir laboratuvar çalışmasıydı. Stuttgart Üniversitesi Makine Öğrenimi ve Robotik Bölümü’nden Sabrina Hoppe liderliğindeki bilim insanları, günlük yaşamdaki bakış davranışının karakter hakkında daha fazla bilgi sağlayıp sağlamadığını test etti. Bunu yapmak için 50 öğrenciye göz takip gözlüğü taktılar ve kampüste yapmaları gereken görevler verdiler. Uygun şekilde eğitilmiş bir algoritma daha sonra test deneklerinin kişiliğini (bu sefer yeni deneyimlere açıklık dışında tüm boyutları) değerlendirmek için bakış hareketlerini, kırpmayı ve gözbebeği genişliğini kullanabildi.

“Sözsüz davranışlarla ilgili edindiğimiz bilgileri robotlara aktararak insan gibi davranmalarını sağlayabiliriz. Bu tür sistemler daha sonra insanlarla çok daha doğal bir şekilde iletişim kurabilir ve bu nedenle daha verimli ve esnek bir şekilde kullanılabilecektir” diyor, Saarbrücken’deki Max-Planck-Enformatik-Entstitüsünden araştırmaya katılan Andreas Bullig. Fakat genel olarak, bu alandaki araştırmalar henüz başlangıç safhasındadır. İnsanların bir robotta bu tür incelikleri algılayıp algılamadıkları bile sorgulanabilir.

Ancak kesin olan şudur: birinin bizi sevip sevmediğini ve niyetlerinin ne olduğunu bakışlarından anlayabiliriz. Karşısındakini çekici bulanlar ona, sadece arkadaşlıkla ilgilenen birinden daha uzun süre bakarlar. Aşıklar ise, daha çok sevdikleri kişinin yüzüne ve üst vücuduna odaklanır.

Çekici insanlarla göz teması kurmanın ödüllendirici gibi etkisi vardır

Gözlere uzun bir bakış bir aşk iksiridir. “Bakışların etkileşimi ile, bizi motive eden ve mutluluk duyguları yaratan nöral ödül sisteminin bir parçası olan ventral striatum aktive edilir.” diyor Leonhard Schilbach. “Nature” dergisinde yapılan bir araştırma bunu 20 yıl önce doğruladı. Hamburg-Eppendorf Üniversitesi Tıp Merkezi’nden nörolog Knut Kampe, meslektaşlarıyla birlikte, çekici bir kişinin bakışlarıyla karşılaştığımızda beyindeki ödül sisteminin her zaman tepki verdiğini kanıtlamayı başardı. Sadece güzel bir yüzün görüntüsü ilgili beyin bölgelerini etkileyemedi.

1990’ların sonlarında, bir araştırma ekibi, uzun göz temasının yüz yüze konuşmayla birleştiğinde, yabancılar arasında bile hızla bir yakınlık duygusu yarattığını bildirdi. Deney için, birbirini tanımayan iki öğrenciden oluşan gruplardan kişisel soruları (“En son ne zaman ağladınız?”) cevaplamaları ve ardından dört dakika boyunca sessizce birbirlerinin gözlerinin içine bakmaları istendi. Ardından bu denekler, kendilerini önemsiz şeyler hakkında konuşan ve dakikalarca göz teması kurmayan çiftlerden daha yakın hissettiler.

Ulay ve Marina Abramović örneğinde, müzedeki uzun bakışlar başlangıçta kalıcı bir yakınlaşmaya yol açmadı. Bu eski çift, 2017’de nihayet uzlaşmadan önce ortak çalışmanın telif hakları konusunda acımasız bir mahkeme davası sürdü. Ulay, 2020 yılında öldü. Sanatçı kendi bakışlarını, bir otoportresinde resmetti.

 

Nizamettin Karadaş

Kaynak: spektrum.de

1964 İstanbul doğumlu. 1972 den bugüne kadar Düsseldorf, Almanya ikametli. Köln Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, 2 yetişkin kız çocuğu babası. 12 yıl Avukatlıktan sonra mesleğini bırakmış, her konuda meraklı, araştırmacı, analist ve okumasını seven rahat ve huzurlu bir insan.

Siz de fikrinizi söyleyin!