Bilim,  Bilim Haberleri,  Bilim ve Teknik,  Çocuk Gündemi,  Düşünceler Tarihi,  Ebeveyn,  Sosyoloji,  Toplum

Başkalarının düşünceleri – Algı ve düşüncelerin atfedilmesinin izinde

Normalde, biz insanlar orada algılayan, düşünen, hisseden veya hareket edenin kendimiz olduğundan eminiz. “Ben” ile başkasının bakış açısını ayırt edebiliriz. Bunun böyle olması kaçınılmaz değildir. Küçük çocuklar bu yeteneği zamanla geliştirmeleri gerekiyor ve bazı hastalıklar onları bu süreçte rahatsız ediyor. Ama neden ve nasıl?

Kendi düşüncelerimizi diğer insanların düşüncelerinden kolayca ayırt edebiliriz. Diğer insanlarla empati kurmak, sosyal etkileşimler için temel bir gerekliliktir. Ancak bir çocuk düşünceleri atfetme yeteneğini öğrendiğinde kendisini ve diğer insanları karmaşık kişiler olarak anlamaya başlıyor. Bu gelişim olmazsa, sonuçları dramatik olabilir.

Şu an düşündüğüm tüm düşüncelerin, gerçekten bana ait,  benim içimde vaki olarak sınıflandırılmasından mantıklı bir şekilde şüphe edebilir miyiz? Sizi şaşırtabilir: cevap evettir. Genelde, orada algılayan, düşünen, hisseden veya hareket eden kişinin ben olduğuma eminim. Ancak bunun hep böyle olacağı anlamına gelmez. Otizmde olduğu gibi başkalarının düşüncelerini kavramayı imkânsız kılan veya şizofrenide olduğu gibi kişinin kendi düşünceleriyle başkalarının düşünceleri arasında artan bir sınırsızlaşmaya yol açan akıl hastalıkları vardır.

Kişi düşüncelerinin, fikirlerinin, duygularının ve hatta eylemlerinin kendisinin olduğu bilincine varması, özel bir zihinsel performans olarak anlaşılmalıdır. Kişinin kendi düşüncelerini doğru bir şekilde ilişkilendirme yeteneği: “Aşık olduğumu düşünüyorum” bilinci “zihin teorisi” yeteneği olarak da adlandırılır. Kendimizi kavramanın yanı sıra diğer kişiler anlayışı için de merkezidir.

Bu yetenek nasıl gelişir ve bu gelişme gerçekleşmezse veya yetenek kaybedilirse hangi dramatik etkileri olduğunu Bochum Ruhr Üniversitesi’nde araştırmacılar incelediler.


Kutudaki top

“yanlış inanç” (“False-Belief”) testi

Başkalarının yerine geçebilme yeteneğini (empatiyi) nasıl test edilir?
Bir bilişsel yeteneği tam olarak tanımlamak istiyorsanız, denekler tarafından işlendiğinde o kişinin bu yeteneğe sahip olup olmadığını gösteren bir test tasarlamayı başarmanız mükemmel olur. Bilim insanları, düşüncelerin ilişkilendirilmesi için bir “yanlış inanç”(“False-Belief”) testini standart olarak geliştirdiler.

Bir kişinin kendi inançlarını başka birininkilerden ayırt edebildiğini test etmek için bir hikâye kullanırlar: Sally topu sepete koyar ve yürüyüşe çıkar. Bu sırada Anne topu alır ve kutuya koyar. Sally geri döner. Denek için soru: Sally topu nerede arıyor? İki ve üç yaşındakiler “Kutuda” cevabını veriyor çünkü top orada. Sadece dört yaşındaki çocuklar “Sepete koyduğu için sepette arar” cevabını veriyor.

Aşamalı gelişme
Bu testi geçen bireyler, kendi görüşleri ile diğerlerinin görüşlerini net bir şekilde ayırt edebilirler. Kendilerini diğer kişinin yerine koyma yeteneğini de gösterirler. Bu yeteneğin gelişimin otobiyografik bir hafızanın ortaya çıkmasıyla aynı zamana denk gelmesi dikkat çekicidir: Ancak üç yaşından itibaren deneyimleri hafızamızda on yıllar sonra hala kavuşabileceğimiz ve onları kendimizle ilişkilendirebileceğimiz bir şekilde depolamaya başlarız. Bu nedenle Ben, yaşamın bu aşamasında, düşüncelerin atfedilmesinden dolayı tipik bir insan benliğine doğru kesin bir değişim geçiriyor gibi görünüyor.

Küçük çocuklar bunu daha erken yapabilir mi?
Daha yeni literatürde, küçük çocukların düşünceleri atfetme becerisini tam olarak ne zaman öğrendiklerine dair hararetli tartışmalar var: Bellidir ki bununla ancak dört yaşında dil yardımı ile başa çıkabilirler. Daha basit davranış testlerinin bile bu yeteneğin zımni olarak mevcut olduğunu gösterip gösteremeyeceği tartışmalıdır: örneğin değişik bir bakış davranışı, topu sepete atan Sally’yi, top kutuya atıldıktan sonra, onu kutuda ararken gözlemleyen çocukların yüzünde şaşkınlık gösteren bakışlar belirmesi.

Bu tür stratejiler testi herhangi bir dil olmadan gerçekleştirmeye çalışır. 2005 yılında Urbana-Champaign’den meslektaşları Onishi ve Baillargeon’un heyecan verici bulguları var, bu da çocukların henüz 15 aylıkken başkalarının düşüncelerini ayırt edebildiğini gösteriyor. Her halükarda, en azından başkalarını anlamak için bir ilginç, dilbilimsel olmayan yöntem elde etmiş oluyoruz.


“Ben bilinçli” beyne bakış

Yabancıya atıf durumunda, sadece frontal lobdaki (medial-prefrontal) bölgeler aktiftir © RUBIN / Newen, Bruin

Hangi merkezler aktif?
İnsanın zihinsel yetenekleri, doğal oluşumun bir parçasıdır. Bilincin ve düşüncenin doğal temelleri, esaslı beyin durumlarıdır. İnsanın normal beyin durumları, kişinin olağan çocukluk döneminde gelişen, alışılmış bilişsel performansı için tartışmasız ön koşuldur. Beyinde hastalık veya kazaların neden olduğu değişiklikler genellikle ağır engeller getirir.

Zamanla, beyin araştırmalarında, bazı önemli zihinsel yetenekleri için vazgeçilmez olan ve diğer merkezi beyin alanları, yaralanma çalışmaları, MR, CT, TMS prosedürleri (Manyetik Uyarım Tedavisi) ve benzeri görüntüleme prosedürlerinin etkileşimi sayesinde, bulmak ve konumlandırmak mümkün olmuştur.

“Yanlış inanç” testini temel olarak kullanarak, düşüncelerin bir yabancı ile ilişkilendirilmesinin sinirsel temeli de incelenebilir. Bochum’daki Ruhr Üniversitesi II. Felsefe Enstitüsü’nden Albert Newen ve Leon de Bruin’in, Köln Üniversitesi’nden Profesör Kai Vogeley’in nörobilimsel çalışma grubu ile işbirliği içinde yaptığı tam da buydu.

Ben bilinci birden çok merkezi harekete geçirir
Kendinle ilişkilendirmeye kıyasla bir yabancı ile ilişkilendirme tanımlarında farklı sinirsel bağıntılar olduğunu buldular: Dış atamalarda, orta prefrontal korteks özellikle aktiftir, alında yer alan ve tipik olarak karmaşık bilişsel süreçlerden sorumlu olan bir serebral korteks alanı. Buna karşılık, kendine atıfta bulunma durumunda, hem orta prefrontal kortekste hem de orta parietal lobda artan aktivitenin spesifik bir ilişkisi gözlemlenmiştir.

Kendinle ilişkilendirme–lerde, medial parietal korteksteki ve temporal ve parietal loblar arasın–daki geçişteki alanlar da aktiftir © RUBIN / Neween, Bruin

Bununla bağlantılı olarak, parietal ve temporal loblar arasındaki geçiş alanında başka bir faaliyet merkezi vardır. Bu sözde temporoparietal geçiş bölgesi yaralanırsa, algı perspektifinin değiştiği ve etkilenenlerin olağan algı alanının yarısının kaybolduğunu bildirdiği “ihmal sendromu”ndan (Neglect-Syndrom) kısmen sorumludur. Bu görüngü, bir grup bilinen “ben fenomeni” ve bunların sinirsel temeline çok iyi uyuyor.

Ancak sinirsel temel arayışı, yalnızca şu anda en iyi yöntemlerin izin verdiği kadar iyidir. Bu nedenle araştırmacılar, düşüncelerin atfedilmesinin sinirsel temelini yeni yöntemler ile daha kesin bir şekilde belirlemek için daimi bir görevi vardır.

 

 

 


Adım adım kendine

Ben gelişiminin aşamaları
Konu, merkezi bir yetkinlikten başka bir şey değildir: Bir insan, düşünceleri atfetme yeteneğini öğrendiğinde, kendisini ve diğer insanları karmaşık kişiler olarak modellemeye ve anlamaya başlar. Bu, sosyal etkileşim için temel bir adımdır. Çünkü düşünceleri açıkça kendinize atamak istiyorsanız, kim olduğunuzu bilmelisiniz; daha kesin olarak: Belirgin bir “ben” kavramına ihtiyacınız var.

Ben kavramınına doğru gelişme

Çocuklar “ben” deneyimini yalnızca adım adım yaşarlar © SXC

Fakat açık bir anlayışı, ben kavramını nasıl öğreniriz? Biyolojik bir varlık olarak ben bir insanım. Gelişiminde ilk önce bir benlik duygusu geliştiren ve ondan sonra kendini ve açık bir şekilde benlik kavramını anlayan.  Bu, edindiğim kesin bir anlayıştan önce benliğimin çeşitli zımni anlayış biçimlerinin var olduğu anlamına gelir.

Bir çocuğun normal gelişiminde, araştırmacılar ben fikirlerinin inşasında çeşitli aşamalar arasında ayrım yaparlar. Birinci aşama: En geç doğumda, kişinin kendi bedenini algılamasına bağlı olarak benlik duygusu kurulur: Bir bebek kendini rahat veya aç hisseder.

İkinci aşamada, ben hissi, amaca yönelik eylemlerimin kaynağı olarak ortaya çıkar: Yaşamın üçüncü ayında, bir bebek hedefe yönelik kavramayı (dokunmayı) öğrenir.

Kendinden karşıtına
Üçüncü aşamada ben, bölünmüş dikkatin bir unsuru ve kişinin kendi mekânsal perspektifinin merkezi olarak algılanır: Dokuz ayda, yürümeye başlayan bir topa bakan çocuk, babasının da aynı topa baktığını kavramayı öğrenir. 14 aylık çocuk kendi görebildiği şeyleri annesinin göremeyeceğini anlamaya başlar.

Dördüncü aşamada ben özel bir nesne olarak yerleşir, normal gözlemcinin bakış açısından aynadaki ben’i tanıyabilir: Küçük çocuklar genellikle 18 aylıkken ünlü ayna testini geçerler. Beşinci aşamada, nihayet ben, kendisine şekil,  istekler, inançlar ve umutlar atfedebilen ve diğer insanlarla başka dilek ve inançları ilişkilendirebilen açık bir benlik imajına sahip bir özne olarak ortaya çıkar (zihin teorisi yeteneği).


Benim Kolum bana ait değil

Ben imajımız, beden deneyimindeki rahatsızlıklarla nasıl başa çıkıyor?
Temel benlik duygusu, vücut deneyimimizle çok yakından bağlantılıdır. Bu deneyim, örneğin sağ yarıkürede bir beyin kanamasından sonra felçten bozulabilir. Bu yarıküredeki belirli yıkım türleri hastada sol kolunun artık kendisine ait olmadığını hissini oluşturur.

“Yabancı” ve “anarşik” el
Bu durumlarda bir “yabancı el” sendromundan bahsediyoruz: sol kol yabancı bir cisim olarak algılanır. Vücut parçalarının “bana ait olduğu” bilinci bozulur. Bunun tersine, sol hemisferde hala sağ ellerini el olarak algılayan, ancak eylemlerini artık kendi kontrolleri altında olmayan bir şekilde deneyimleyen bir lezyonu (yaralanması) olan hastalar da vardır.

Bu el kime ait? © SXC

Eylemlerinin kendinle ilişkili olduğu hissi arızalanınca, kişi elini bağımsız hareket ediyormuş gibi algılanır (anarşik el sendromu): Doktorla konuşan bir hasta, ilk başta sağ elinin bir kalem tuttuğunu fark etmez ve etrafta karalama yapar. Bunu fark ettiğinde çok şaşırır ve kontrol edilebilir sol eliyle kalemi sağ elinden alır.

Kendini açıklama modeli uyarlanır
Bir paradoks ortaya çıkıyor: kol açıkça biyolojik birim insanın bir parçasıdır, ancak deneyimlenen ben artık kolu ben’e dâhil olarak algılamıyor. Bu paradoks ardından genellikle, RUB (Ruhr Üniversitesi Bochum) araştırmacılarının iki aşamalı bir duygu ve egoyu atfetme modelinde geliştirdiği düşünce atıf seviyesinde ikinci bir rahatsızlık aşaması getirir.

Önce, iki aşamalı modelin temel fikrini “yabancı el” örneğinin devamı olarak sunabiliriz: Bir kişinin güçlü bir şekilde rahatsız edici benlik duygusu bozukluklarıyla, kanı sistemini “kaydırmadan” (değiştirmeden), baş etmesi kolay değildir (“Sol kol bana ait değil “).  Kişi kanılarını sanrısal bir şekilde uyarlarsa, somatoparaphenia’dan söz edilir: sol kol sadece artık ben’e ait olmadığı için deneyimlenmez, aynı zamanda açıkça başka bir kişiye atfedilir.

Bir diyalog bu durumu netleştirir:
Doktor: Bu kimin kolu?
Hasta: Benim değil!
Doktor: O zaman kime ait?
Hasta: Annemin.
Doktor: Ama nasıl burada olabilir?
Hasta: Bilmiyorum. Onu yatağımda buldum.
Doktor: Ne zamandır orada?
Hasta: İlk günden beri.

Burada sadece benlik duygusunun değil, aynı zamanda düşünceleri atfetme yeteneğinin de rahatsız olduğu açıktır: açıklamalar mantıksız hale gelir, artık bir gözlemci için anlaşılabilir değildir. Bu vaka, ben rahatsızlıklarında yer alan süreçlerin iki aşamalı doğasını gösterir, burada bir yandan bir ben duygusu diğer yandan kişinin kendi düşüncelerini atfetme yeteneği ayırt edilmelidir.


Zeka, şizofreni ve otizm

Zihinsel bozukluklar benlik ve yabancı kavramımızı nasıl değiştiriyor?
Ancak sadece fiziksel bozukluklar “ben” i  ve başkalarını doğru algılama yeteneğini  değiştirmez, bazı akıl hastalıkları da bunu yapar.

Bir zekâ sorunu değil…mi?
Bu, zekânın düşünceleri atfetme yeteneği üzerindeki etkilerini araştıran çalışmalarda gösterilmiştir. Yanlış inanç testinde, 4 yaşından büyük normal çocuklar Down sendromu veya otizmden muzdarip çocuklarla karşılaştırıldı. Down sendromlu çocukların IQ’su genellikle çok düşüktür. Asperger Sendromundan muzdarip bir grup otistik insan ise normal veya hatta ortalamanın üzerinde bir zekâ geliştirir.

Otizm: Diğeri bir maskenin arkasındaymış gibi gizli kaldığında © SXC

Çalışmanın sonucu, hem Down sendromundan muzdarip hem normal çocukların “yanlış inanç testini” (False-Belief-Test) yaklaşık yüzde 85-90 oranında geçerken, otistik çocukların ise, tam tersine, yüzde 80’inin testi geçemediğini gösterdi. Düşünceleri atfetme yeteneği bu nedenle normal zeka ile bağlantılı olmayan bağımsız bir bilişsel yeterliliktir. Asperger Sendromlu çocuklar, belirli kesin durumlarda nasıl davranılacağını açıkça öğrenebilirler. Fakat hafif bir değişikliğe uğramış, alışılmış yaşamın bir durumunla karşılaştıkları zaman çaresizlerdir, çünkü diğer kişinin istek ve fikirlerini sezgisel bir şekilde değerlendiremezler.

Şizofreni: Bu ses nereden geliyor?
Benlik bozukluklarının iki aşamalı olmasını başka bir örnek de gösterir: Şizofrenide önemli bir belirti düşünce ilhamıdır: hasta bir düşünceyi kavrar ve onu kötü komşunun düşüncesi olarak deneyimler. Bu fenomenin temeli, her şeyden önce arızalı bir benlik deneyimidir, “sesler işitilmesi” ile tanımlanabilir.

Şizofreni hastalarının bir kısmı sesler duyar, ama kendilerine ait olarak algılamadıkları bu seslerin kendi beyinleri tarafından üretildiğini bilir ve başkalarına atfetmeye geçmezler. Buna karşılık diğerlerinde ise kavranmış düşüncelerin veya duyulan seslerin değiştirilmiş bir ilişkilendirmesi gelişir. Böylece, kavranan düşüncenin kötü komşuya atanacağı şeklindeki “çılgın” değerlendirmeye gelirler.

Kendi ve yabancı anlayışımızı doğru bir şekilde analiz edebilmek ve böylece bunları ve diğer bozuklukları daha iyi anlamak ve onları daha uygun şekilde tedavi edebilmek için daha nice araştırma gereklidir. Felsefe, psikoloji, psikiyatri ve sinirbilim disiplinleri arası araştırmanın zorluğu, benliğin kuramsal ve görgül (ampirik) temellerini daha da keşfetmektir. RUB araştırmacıları Albert Newen ve Leon de Bruin bunu yapmaya devam etmek istiyor.

Nizamettin Karadaş

Bu yazı dizisi scinexx | Das Wissensmagazin de 29.04.2011 de yayınlanan bir yazı dizisinin Türkçe çevirisidir. Alttaki Bağlantılardan Almanca orijinalini okuyabilirsiniz.

Kaynaklar:

1- RUBIN / Albert Newen, Leon de Bruin         29.04.2011

2- https://www.scinexx.de/dossier/die-gedanken-der-anderen/

3- https://www.scinexx.de/dossierartikel/der-ball-in-der-schachtel/

4- https://www.scinexx.de/dossierartikel/blick-ins-ich-bewusste-gehirn/

5- https://www.scinexx.de/dossierartikel/schritt-fuer-schritt-zum-ich/

6- https://www.scinexx.de/dossierartikel/mein-arm-gehoert-mir-nicht/

7- https://www.scinexx.de/dossierartikel/intelligenz-schizophrenie-und-autismus/

1964 İstanbul doğumlu. 1972 den bugüne kadar Düsseldorf, Almanya ikametli. Köln Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, 2 yetişkin kız çocuğu babası. 12 yıl Avukatlıktan sonra mesleğini bırakmış, her konuda meraklı, araştırmacı, analist ve okumasını seven rahat ve huzurlu bir insan.

Siz de fikrinizi söyleyin!