Deneme,  Edebiyat,  Şiir,  Toplum

Abdurrahman Ohtaroğlu

Abdurrahman Ohtaroğlu benim arkadaşım. İzmit’te bir belediye otobüsünde tanışmıştık. Bir öğrencim; “Ben zaten bir sonraki durakta iniyorum, buyrun böyle oturun öğretmenim!” deyip yer gösterince yan yana düşmüştük Abdurrahman’la…Mersin’den geldiğini, Matematik öğretmeni olduğunu söylemişti. Daha sonra da aynı kurumda çalışmaya başladık.

Beraber büyümüş gibiydik Abdurrahman’la…Dalgınlıktan çok kere kardeşimle karıştırdığım oldu onu. İş çıkışı da beraber oluyor, olamasak da bir iki kez telefonlaşıyorduk. İlişkimizin güzelliğine müdahale etmedik ikimiz de. Kendi kendine akıp gitti öyle. Kesintiye hiç uğramadı.

Aramızda kalsın, Abdurrahman aynı zamanda baş belası bir arkadaş; Müdürü olduğum özel eğitim kurumu bir süre sonra el değiştirince yeni sahipleriyle uyum sağlamakta zorlanmaya başlamıştım. İlginç gelebilir size, zincir eğitim kurumunun İzmit’ten sorumlu ortağı öğretmenlerle, velilerle ve çevreyle olan ilişkilerimi kıskanmaya başlamıştı benim. Kuruma yerleştirdiği bazı kişilerle provoke bile ediyordu bulduğu her fırsatta.

“1 Mayıs tatil olmayacak, kimse idari izin kullanamaz!” diye ferman çıkarıp personele imzaya açmıştı. Halbuki böyle bir şey olacaksa bu müdürün imzasıyla yapılmalıydı. Ben 1 Mayıs’a katılacağımı söyledim kendisine, dolayısı ile buyruğu imzalamayacağımı da… ”Tabi müdürüm dedi. Siz nasıl isterseniz. Yalnız yerinize o gün için birini görevlendirin.” Aynı gün ikindiye doğru provokatör olarak yanında tutuğu biri yüzünden olay patlak verdi ve ben o gün oradan dönmemek üzere ayrıldım. Uzatmayayım aklım Abdurrahman’da kaldı. Benimle yakınlığı gözden kaçmıyordu. Ona rahat vermezlerdi. Üstelik çalışmaya ihtiyacı vardı Abdurrahman’ın. İşsiz kalmayı kaldıracak halde değildi.

Sıradan bir öğretmenlik değildi onun öğretmenliği. Öğrencilerin vaz geçilmezi, öğretmen arkadaşların ve personelin en sevdiği kişi olmuştu kısa zamanda. Bu durum işverenin de gözünden kaçmadığı için onunla ilgili korkumun gereksiz olduğunu fark kettim. Haziran ayı geldiğinde sözleşmeler yenilenirdi bizim kurumda. Öğretmenle işveren oturur bir dahaki yıl için karşılıklı hukuk da anlaşmaya gidilir, ücretler vs. imza altına alınırdı. Abdurrahman’a; “Siz hem matematik öğretmeni olarak, hem de matematik öğretmenleri zümre başkanı olarak bizim baş tacımızsınız, ders saat ücretinizi % 50 artırmaya düşünüyoruz .” diyerek söze başlıyor işveren . Böyle bir zam kimseye yapılmamış (yüzde 15, bilemedin, yüzde 20 en fazla). Abdurrahman diyor ki “Bir şairi bağrında barındıramayan bir eğitim kurumunda çalışmayı asla düşünmüyorum.” Ve sözleşme bitiminde de ayrılıyor oradan. Bana bunu, görüşmeyi işverenle birlikte yapan kurum görevlilerinden biri anlattı. Abdurrahaman’a sorduğumda gülümseyip geçti sadece; ne “evet”, ne “hayır”!

Abdurrahman’ın baş belası dediğim kısım burası işte. İş bulmak, çalışmak zorunda…Ne diye ayrılırsın be adam öyle bir yerden. Üstelik ayrıcalıklı ücret de alacaktın. Aç kalasın ki akıllanasın! Özel bir kolejde müdürlük teklifi aldım ve yanımda güvendiğim bir matematik öğretmeniyle birlikte görevi kabul edebileceğimi öne sürdüm. Özel okulda da bir sürü macera…

İzmit’ten ayrılıp Aydın-Didim’e yerleştiğimde kısıtlı maddi olanaklar altındayken gelip orda da buldu beni Abdurrahman. Sonra bir süre yurtdışında yaşamak zorunda kaldı. Yurt dışına gitmeden önce İzmit’te buluşup bu kararı da birlikte almıştık.. Gitmesi gerekiyordu. Git dedim, ben senin hasretine dayanırım.

Çanakkale’ye yerleşince de geldi gitti bir iki kez yanıma. Ağabey bu böyle olmayacak deyip öğrencilikten arkadaşı Suat Karataş’ın da ön ayak olmasıyla Çanakkale’den küçük bir ev alıp buraya yerleşti. Dalgalı da olsa burada yaşıyor artık… Dört gün İstanbul’da bir özel kurumda matematik anlatıyor, haftanın üç gününü de burada geçiriyor. Akıllansaydı bana ne! Bana uymasaydı…

Bu arada derin okumalardan, bilmelerden süzüyor kendini…Sadece İstanbul Çanakkale arasında değil yolculuğu. Kendinden yeni kendine yolu da hiç bitmiyor… Şiirle, edebiyatla haşır neşir yaşıyor.

Geçtiğimiz günlerde İnsancıl’ın Ekim sayısı elime geçince ne göreyim: Onun bir şiiri. Abdurrahman ilk kez bir edebiyat dergisinde. Gözlerime inanamadım. Gözyaşlarım sevincime eşlik ederken ellerim Abdurrahman’ı alkışlıyordu. Benim ilk şiirim bir edebiyat dergisinde yayınlandığında bu kadar sevinmiş miydim? Onu anlamaya çalışıyorum şimdi.

Onunla ilişkimizin özeti şu aslında; Ben ona bir matematikçinin aynı zamanda biraz şair olması gerektiğini öğrettim…O da bana bir şairin birazcık matematik bilmesi gerektiğini… Kendimizi ve dünyayı anlamakta çok işimize yaradı bu durum. Acılarımızdan, umutsuzluklarımızdan ve düşlerimizden çiçek açmayı deniyoruz şimdi de. İşimiz öyle zor ki!

Hayrettin Geçkin

Bir yorum

  • Hayati Sarnık

    İnsanlar gerçek dostu zor bulur , bazen bulamaz.Fikir kardeşliği öz kardeşlikten ileridir.Önemli olan karşılıklı fikirleri anlayıp saygı duymaktır. Inandıģımız ve sevdiğimiz birine,hiç bir menfaat gözetmeden yaklaşırsak o dostluğu hiç bir şey yıkamaz.Saygılar.

Siz de fikrinizi söyleyin!