Deneme,  Tartışma,  Toplum

Gönüllü Sefillik Mi Bizimkisi?

Güçlükle geçinenlere fakir, yoklukla geçinenlere ise sefil diyoruz.

Sefalet, insana hiç yapmayacağı şeyleri yaptırır. Hani derler ya Allah kimseyi yoklukla sınamasın; çünkü insan, mahkum olduklarına katlanmak zorunda kalıyor. (Bu ülkede dışkı yemek zorunda bırakılan mahkumları da dahil ederek yazıyorum.)

Fakirlik ve sefalet kelimelerini daha çok söylüyor ve daha çok kullanıyoruz. Türkiye’de halkın büyük çoğunluğu yoksullukla mücadele ediyor.

Sosyolojik yapımız hızla değişiyor. Her birey sürekli yenilenmek ve yeni kararlar almak zorunda kalıyor. Kimileri yüzleştiği yokluk karşısında buldukları çözümlerde, kimileri yoksulların karşısında her geçen gün duruşları ve kararlarıyla değişkenlik halindeyken, çok az akıllı insanlar ise gelecek kaygısıyla çözümler aramakta…

Yandaş ve yalakalara suç bile caiz iken, öksürsek virüs dağıtmışçasına suçlanıyoruz, aşağılanıyoruz. Artık bu eşitsizliğe bir çözüm bulmalıyız!

Kapitalizmin gelişimiyle kimilerinin yoksullaşmasından kimileri zenginleşmişti. Tarihe meydan okuyacak antikapitalist bir sistem oluşturmalıyız, bunu en başta biz sefiller üstlenmeli.

Ama nerde?

Adamlar evlerinde aşları pişmezken, düşmüşler yola; Gazze diyorlar, hilafet diyorlar! Faşizmden bihaber, lakin sorsanız ayetler hakkında da pek fikirleri çıkmaz. Açlıktan kokan nefesleriyle bağırıyorlar; Gazze, Kudüs, Hilafet vs…

Tam iktidarın istediği şekilde, ideallerine uygun bir toplum haline geldi.

Birçok kişi bu sefil yaşamda yer almanın yerine, önce iktidara mesajını ileterek sefalet mahkumiyetlerinden kurtulmak için, ölümde hür haklarını kullandılar ve intihar ettiler!

Üzülmek duygusu birçoğumuz için çok yetersiz kaldı. Yüreklerimiz yandı ama mesele iktidarın insaflı olmasıydı, nerde!

Tabi bu arada trajediler boğarken bir yandan, dramlar da hafif tebessüm ettirdi. “Size oy verdim” diyerek, “bunları hak etmedim, yalakanız/şakşakçınızdım” dercesine, kefil oldukları vekillerine isyan eden; haşlandığı sudan hızla sıçramaya çalışan kurbağaları da izliyoruz. Ama onlar yüzünden her yer suç mahali oldu! Her yer yanıyor, işin kötüsü oy vermeyeni de arada kaynıyor.

Tahteravallide aşağı inerken, kimleri yükselttiğimizi karşımıza bakarak görebilmeliyiz (ve bu sözlerim at gözlüğü takanlar için de geçerli). Cebimizden elini hiç çekmeyen bir hükümet var karşımızda. 299 çeşit ödediğimiz vergi var.

Sefillik ayıplanacak bir şey ve gerçekten sefiliz!

Toplumun çoğunluğu hasta, şuursuz hareket ediyor. Kimseye muhtaç olmadan, refah içinde bollukla yaşamak yerine, daha sıcak suda kaynamak için can atıyor. Hilafet arzusu yerine karın doyurma arzusu demokratik çoğunlukta olsaydı; bugünlerde yayınlanan suç unsuru oluşturan belgelere imza atmamıştık hatta ülkenin bulunduğu konuma gelmesin diye önlemler almıştık!

Lakin, siyasal olarak ideal sindirilmiş toplum oluşturuldu. Demokratik çoğunluk, refah yaşamayı umursamıyor ve eşit koşullarda yaşamanın savaşını vermiyor.

Cumhuriyet sistemi, 24 Haziran seçimlerinden sonra fiilen uygulanmadı. Hepimiz kimsesiz kaldık ve adaletsizlikleri yaşıyor ve okuyoruz.

Sefil olmak istemiyorsanız ya da fakirlikten bıktıysanız; kimselerin kimselerine yapılan adaletsizliklerden tiksinmeye başladıysanız, artık o özlediğiniz Türkiye Cumhuriyeti’ne talip olup, ülke kurucumuzun çizdiği yolda izinden yürüyerek Cumhuriyet’e sahip çıkalım.

Eskiden beş yılda bir seçimden seçime halk dinlenirdi, artık dinlenmiyoruz.

18 yılda yapılan 18 seçim ve üçkağıtların reklamlarını haberlerde izlediğimiz halde, ülke genelinde sonuncu olan 24 Haziran seçimlerinde halkın oyu sayılmadı. 

Halkın oy verdiği milletvekilleri, belediye başkanları görevden alındı. Yetmedi iktidar, oy kaybettiğinin farkına varınca da ayakta kalmak için HDP’yi kapatma çabasına girdi.

Üniversitelerimize kayyum rektörler atandı. Eğitim çok büyük darbe yedi ve çocuklarımız kötü eğitime mahkum bırakıldı. Öğrenci çocuklarımıza çıplak aramalar yapılıp, cinsel tehditler yapıldı.

Çocuk tecavüzcülerine kolaylık sağlanırken, kadın cinayetlerinde de aynı politika izlenerek siyasal cinayet işlendi.

Yetmedi, tren katliamlarından sorumlulara daha iyi mevkilerle ödül verilirken, orada kaybettiğimiz canların kanı yerde kaldı. Ankara katliamı gibi birçok şehrimizde Işidçiler canlarımıza kıydı, fakat ödül verilip onlara hep kolaylıklar sağlandı.

Askere gönderdiğimiz çocuklarımız Arap ülkelerinden şehit olarak dönerken, rant için masa başlarındaki anlaşmaları sonradan okuduk.

Köylerimizde köylüleri bırakmadılar ki üretim devam etsin.

Ülkenin en mühim kurum ve kuruluşları satılırken, fabrikaları da ucuza satmayı unutmadılar.

Ormanlarımız maden rantları için yok edildi.

Hayvanlarımızı zehirleyip, şiddetlerini izlemek de ayrıca yüreğimizi üzerken, üzerine bazı belediyelerde de av ihaleleri yapıldı!

Marmara Denizi öldü, dış ülkelerden çöp ithalatlarıyla ülke çöplüğe döndü!

Topraklarımız durmadan satılıyor.

Yasa dışı dini terör örgütlerine silah pazarlıklarını yaparken, bankalarımızı hortumlamayı da unutmadılar.

Yedek akçemize el koydukları yetmez gibi, üzerine Merkez Bankasını da borçlu hale getirdiler.

Uyuşturucu pazarında dünya merkezlerinden birisi olmuşuz da sebep olanlar türban demokrasisi ile ahlak pazarladılar.

Hastalarımız ilaçsız kaldı ki üzerine, özellikle pandemi döneminde uygulanan politikalardan çok insanımızı da kaybettik.

Etnik kimliklerimizi kullanarak birbirimize düşürdükleri de ayrı konu ki ülkemizde polise askeri, kardeşe kardeşi hep kırdırarak tepemizde ayakta kalmaya devam ederken; bunca olay karşısında kültürümüze, tarihimize, kimliğimize de saygı görmedik.

Ezildik! Hep ezildik! Halkça sürekli aşağılanıp, aptal yerine konup, köle gibi ezildik ve eziliyoruz. Her gün ezilen nüfus artıyor; esnaflar, sanatçılar, öğrenciler, işsizler, emekliler, eyt’liler, suçlulara maruz kalan masumlar vs, adaletsizlikler son bulmuyor.

Halk sefil hale getirildi ve her türlü şiddete mahkum bırakıldı ve bu aynı halk, tepkisizlikte sefili çok iyi oynuyor!

Ezilenlerin nüfusu, ezenlerin nüfusunun çok üstünde! Fakir olan biz değiliz, onların yalnız paraları var! Tek zaafları zengin olmaya doymamak! Akıllı olsak, onları yönetirdik ki eskiden de halk yönetiyordu bu milleti!

Yarın, bugünü özlemek istemiyorum ve yarın bugünden iyi bir yaşam standartı olan ülkemde yaşamak istiyorum.

Demokratik ortamı unuttuk, hepimiz faşist düzenin sadistliğinde mazoşistleştirilen, ideal toplumu oluşturduk!

Demokrasiye ihtiyacımız var. Adalete, eğitime, sağlığa, kolluk kuvvetlerince dayak yemeye değil de korunmaya ihtiyacımız var.

Demokrasiyi, vatandaşlık haklarımızı, sahip olduğumuz hür irademizle karar vermeyi unuttuk.

Yeniden demokratik bir ortam yaratmaya en çok yarınlarımız olan çocuklarımız için mahkumuz!

Ele bakan sefil olmak istemiyorsanız, artık gönüllü sefil olmayı bırakıp, akıllıca birleşmenin yollarını bulalım.

Sefil olmaktan, ezilmekten, bıktım, usandım ve adı olmayan bu savaştan yoruldum!

Not: Bu yazıyı aşağıya eklediğim Tweet’ten ilhamlanarak yazdım.

Gündem Arşivi kurucusuyum, sitede editörlük dahilinde; yayın yönetmenliğini de ben yapıyorum.

Siz de fikrinizi söyleyin!