Biyografi,  Çocuk Gündemi,  Tarih

Genç Mustafa Kemal’in Komutanları

Mustafa Zeki Paşa (Harbiye Komutanı)

Mustafa Zeki Paşa

Hava Harp Okulunun komutanlığı görevine 1884 yılında atanmıştı. Ve 22 yıl bu okulun en uzun süre görev yapan komutanı olarak 1906 yılına kadar bu görevini sürdürdü. Çok okuyan ve yazan bilge bir insan, ülkesi için yurtsever ve bilgili subaylar yetiştirmeye kendini adamış, Hava Harp Okulunun şerefli bir komutanıydı.

Mustafa Zeki Paşa, âlim bir komutandır ve öğrencileri ile sürekli ilgilenmektedir. Mustafa Kemal gibi İsmet İnönü, Kazım Karabekir ve Fevzi Çakmak gibi birçok ünlü komutanı da yetiştirmiştir.

Mustafa Zeki Paşa, Goltz Paşa’nın “askerî okullar müfettişi” olması ve Esat Paşa’nın “ders nazırı” olması nedeniyle de Harp Okulu’nu, çağa uygun bir müfredatla gerekli kadroları oluşturmuş, Alman, Fransız, Belçika harp okullarının ders programlarını tetkik ederek okul programına uyarlamıştır. Böylelikle Harp Okulu, talim ve terbiye bakımından yeni bir devreye girmesi Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarının belki de en büyük şansı, okulun bu yeni devresinde Harp Okulu’na girmeleridir, denilebilir.

Von Der Goltz Paşa (Askeri Okullar Müffettişi)

Von Der Goltz Paşa

Osmanlı Devleti’nin Batı karşısındaki gerileyişiyle birlikte “modern bir ordu kurma” çabasını da görüyoruz. Osmanlı’da yıllardır süre gelen klasik ordu teşkilatı olan Yeniçeri Ocağı kaldırılmasının ardından, Avrupa ayarında modern bir orduya sahip olabilmesi “Devlet-i Aliyye” açısından ayrı bir önem teşkil ediyordu. II. Mahmut’la beraber, Yeniçeri Ocağı’nın yerine modern bir ordunun kurulması için Avrupalı uzmanlara başvuruldu. 19. yüzyılın başlarken çok sayıda Avrupalı askeri uzman, bu doğrultuda Osmanlı ordusunda görev aldı. Bu askeri uzmanların başında 1883 yılı itibariye görev alan Alman Von Der Goltz Paşa gelir. Goltz Paşa’nın, Osmanlı Ordusu ve sivil-asker aydınları üzerindeki etkisi, diğer yabancı uzmanlarla mukayese edilemeyecek kadar büyüktür. Göreve başladığı tarihten, 1916’da Irak Cephesi’nde hayata gözlerini kapayacağı tarihe kadar, bu topraklarda yaşanan gelişmelerle yakından ilgilenmiştir. Paşa’nın, Osmanlı Devleti’nin son dönemlerine ilişkin düşünceleri, ordudaki gelişimlere dair fikirleri, bu konuda çalışmaları çok değerli bulunmuştur. Tespitlerini ve görüşlerini de kaleme aldığı eserleriyle, yazdığı makalelerle veyahut gazetelere vermiş olduğu beyanlarla da Türk ve dünya kamuoyuyla paylaşmaktan geri kalmamıştır.

Esat Paşa (Ders Nazırı)

Esat Paşa

Esat Paşa, 1862 yılında Yanyada dünyaya gelmiştir. Esat Paşa Türk tarihinde yer alan en büyük komutanlardan birisidir. Harbiye Mektebi’ndeki görevi esnasında yazdığı eserlerde “Yanyalı Esat Paşa” adını kullanmasıyla tanıyoruz. Esat Paşa’nın soyu Özbekistan’dan Anadolu’ya gelen ve buradan da Rumeli’ye geçen bir Türk boyu olan “Kaçı” veya “Kaçın” boyudur.

Esat Paşa, ilk ve orta öğretimini Yanya’da yapmış ve sonra Manastır Askeri İdadisi’ne kaydolmuştur (1879). Bir yıl sonra Kuleli’ye nakledilmiş, 1887’de Harp Okulu’nu, 1890’da 1303-1 sicil numarası ile Harp Akademisi’ni piyade teğmeni olarak birincilikle bitirmiştir.

Esat Paşa, 10 Ekim 1890 tarihinden itibaren 27 Mayıs 1894’e kadar eğitim amaçlı olarak Almanya’da bulunmuş ve bu süre içinde Alman Harp Akademisi’nden de mezun olmuştur. Aynı dönemde Alman ordusunun çeşitli birlik ve karargâhlarında staj yapmıştır. Almanya’daki stajı sırasında Osmanlı makamlarının iznini alarak Alman uyruğuna geçmiştir. Amacı, Alman subaylarına tanınan terfi ve rütbe imkânlarından yararlanabilmektir. 1 Eylül 1895’de Fransa’daki askeri manevralara iştirak etmiş, 2 Kasım 1895’de Harbiye Mektebi Erkân-ı Harbiye görevleri öğretmenliğine getirilmiştir. “Kaymakam” rütbesinde bulunan Esat Paşa’nın görevi 1311 Askeri Salnamesi’nde “sınıf-ı selase ta’biyesi ve ta’biye-i cesime muallimi” olarak belirtilmiştir. Bu dönemde “Umum Mekâtib-i Askeriye-i Şahane Nazırı ve Tophane-i Amire Müşiri” Zeki Paşa, Askeri Mektepler Müfettişi ise Goltz Paşa idi. 7 Mayıs 1897’de Alasonya ordusu emrine verilen Esat Paşa, 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı sırasında Yanya Kolordusu emrindeki 1. Tümen’in kurmaylığını üstlenerek askerlerin eğitimiyle meşgul olmuştur. 9 Temmuz 1899’da Harp Okulu ders nazırlığına tayin edilmiştir. Esat Paşa’nın askerlik hayatında en uzun süreli görevi ders nazırlığı olmuştur. Bu görevi 1899’dan 3. Ordu Müşir Vekilliği’ne atandığı 1907 yılına kadar devam etmiştir. Bu görevi sırasında 28 Kasım 1901’de mirliva rütbesine, 27 Kasım 1906’da da ferik rütbesine terfi etmiştir.

Esat Paşa, “Soyadı Kanunu” ile birlikte “Bülkat” soyadını almıştır. Esma Asime Hanım 13.9.1967 tarihinde vefat etmiştir.

Osman Nizami Paşa

Osman Nizami Paşa

Mustafa Kemal, Harp Akademisi’nde iken onun üstün niteliklerini ilk keşfedenlerden biri de Osman Nizami Paşa’dır. Paşa, Ali Fuat’ın babası İsmail Fazıl Paşa’nın evinde kendisini mahcubiyetle dinleyen Mustafa Kemal ile konuşup şunları söylemişti:

“Mustafa Kemal Efendi oğlum görüyorum ki, İsmail Fazıl Paşa seni takdir etmek hususunda yanılmamış. Şimdi ben de onunla hemfikirim. Sen bizler gibi yalnız erkân-ı harb zabiti olarak normal hayata atılmayacaksın. Keskin zekân ve yüksek kabiliyetin memleketin geleceği üzere müessir olacaktır. Bu sözlerimi bir kompliman olarak alma, sende memleketin başına gelen büyük adamların daha gençliklerinde gösterdikleri müstesna kabiliyet ve zekâ emareleri görmekteyim. İnşallah yanılmamış olurum.” 

Nitekim Osman Nizami Paşa’nın bu görüşünün ne kadar isabetli oluşuna tarih şahitlik etmiştir.

Rıza Paşa ve Zülüflü İsmail Paşa

Rıza Paşa

Harp Akademisi’nin öğretmenleri dil bilen, iyi yetişmiş ve seçkin kişilerden oluşuyordu. Ancak tüm bu imkanlar Mustafa Kemal için yeterli gelmiyor aklı, zekası ve ruhu bir türlü tatmin olmuyor, karakteri gereği dur durak bilmiyordu. Akademideki sınıf arkadaşı Asım Gündüz şöyle diyordu: “Atatürk Fransızcasını ilerletmek için Fransız bir öğretmenden ders alıyordu…” Öyle ki, arkadaşlarını etkilemek ve onlara yön vermek için Paris’teki Jön Türk gazeteleri ile Fransızca gazeteleri de getirtiyordu.

Mustafa Kemal’in siyasal düşünceleri, Harp Okulu’nda olgunlaşmaya yüz tutmuştu. Bir yandan öğreniminde başarıyı yakalamak için aralıksız çalışıyor bir yandan da ülkenin makus kaderini değiştirmenin yollarına kafa yoruyordu. Ülkenin siyaseti yanlışlarla dolu, diyor ve bu yanlışlar hakkında herkesin bilgi sahibi olmasını istiyordu. El yazısı ile gazete çıkarıyor, diğer öğrencilerin konuyu anlamalarını için elden ele dolaştırılmasını sağlıyordu. Yıllar sonra şunu diyecektir:

“Binlerce kişiden ibaret olan Harbiye talebesine bu keşfimizi (memleketin idaresinde ve siyasetinde fenalıklar olduğu konusundaki keşfi) anlatmak hevesine düştük. Mektepte el yazısıyla bir gazete tesis ettik. Sınıf dâhilinde ufak teşkilatımız vardı. Ben heyet-i idareye dâhildim. Gazetenin yazılarını ekseriyetle ben yazıyordum.”

Zülüflü İsmail Paşa

İşte bu hummalı faaliyetli günlerin birinde, saray hafiyesi ve kişiliksiz bir yapıya sahip Mektepler Nazırı Zülüflü İsmail Paşa tarafından durum fark edilir ve Akademi müdürü Rıza Paşa’yı Saraya jurnal (ihbar) eder. Baskın yapmak zorunda kalan Rıza Paşa, bir gün ansızın gazetenin hazırlandığı dershaneye girer ve herkesi suçüstü yakalar. Hazırlanan gazetenin sayfaları ortadadır. Paşa onlara bakmaz bile. Sadece dersleriyle neden ilgilenmedikleriyle alakalı göstermelik bir iki azarın arkasından derhal cezalandırılmalarını emreder. Bu cezanın mahiyeti hafta sonu tatilinden menetmenin ötesinde bir ceza değildir. Sonunda cezaya da lüzum görülmezler, affedilirler. Bu babacan davranışıyla Rıza Paşa, Komutan Zülüflü İsmail Paşa’ya rağmen konu hakkında takibat yapmayıp olayı kapatır. Bu durum Mustafa Kemal ve arkadaşlarını yine durduramaz, ara vermeden faaliyetlerine devam ederler. 

Nitekim Askerî öğrenimi boyunca yabancı dilini geliştirmiş, Namık Kemal’in düşünceleriyle vatan aşkına tutulmuş, o dönemin askeri öğrencilerin pek alışık olmadığı dil, şiir, dans, hitabet gibi konularla ilgilenen gözde bir subaydır. 11 Ocak 1905’te üç yıllık akademisini, 37 kurmay içinde beşinci olarak bitirir. Artık kaderi orduda yazılacak bir askerin çocukluk ve delikanlılık yüz hatlar kaybolmuş, yerine yakışıklı, genç, dinç ve erkekçe bir ifade gelmiştir. Mustafa Kemal, artık Kurmay Yüzbaşıdır.

İkinci ve Üçüncü Ordulara tayin edilmeyi bekleyen genç kurmaylar arasında Mustafa Kemal de vardı. Selanik’e gitmezden önce arkadaşlarıyla birlikte İstanbul’da bir apartman katı kiralamışlardı. Kiraladıkları bu evde artık rahatlıkla toplanabilecekler, fikirlerini, kararlarını ve faaliyetlerini ortaya koyabileceklerdi. Vatanlarının imdadına koşmayı amaç edinmiş bu yiğit kurmaylar, gelecek günlere hazırlanabileceklerdi.

Günlerden bir gün karşılarına, askerlikten kovulmuş, Fethi isminde eski bir arkadaşları çıkar. Fethi işsizliğinden, sefaletinden ve yersizliğinden bahsedince acırlar, yanlarına alırlar. Ancak, dostluk gösterip, yedirip içirdikleri Fethi, Zülüflü İsmail Paşa’nın hafiyesi çıkar. Meğer her şey oyunun bir parçasıymış. Fethi,  önce Mustafa Kemal ve arkadaşlarını takibe alıyor, ilk fırsat bulduğunda karşılarına tesadüf süsü vererek çıkıyor, anlattığı yalan hikayelerle kendisini acındırıp eve alınmasını sağlıyor. Toplantılara katılıyor, birlikteymiş gibi tavır takınıyor ama ihanetle baskın yapılmasını sağlamaktan çekinmiyor. Böylelikle bir kez daha baskına uğruyorlar. Bu defa iş çok ciddidir. Her yönüyle askerlik, rütbe, hürriyet ve istikballeri mahvolmuş görünmektedir.

Önce Taşkışla’da bir hücreye kapatılırlar. Sorgularını bizzat Zülüflü İsmail Paşa yapar. Sorgulama Abdülhamit’e bombalı suikast iddiasıyla başlar. Aslı olmadığından iddia düşer. Sonra gizli teşkilatlanma, yasaklı gazete çıkarma, gizli toplantılar iddiaları gündeme gelir. Ordudan atılmaları ya da sürgüne gönderilmeleri gündem gelir. Fakat her ne olduysa, hücrelerinde sorgulamaları devam ederken bu genç kurmay subaylar, aniden serbest bırakılır. Rıza Paşa, yine imdada yetişmiştir, salıverilmelerini kendisinin sağladığını söyler. Daha fazla dikkatli olmaları gerektiğini ikaz eder ve tavsiyelerde bulunur. Yalnız İkinci ve Üçüncü Ordulara tayin olmaları yerine, sürgün mahiyetinde Suriye’ye gönderileceklerini bildirir. Bu tayinde temel amaç, “memleketlerine kolayca dönemeyecekleri bir bölgeye gönderilmesi” ibaresi dikkate alınmıştır. Olaydan habersiz kendisini heyecanla bekleyen Zübeyde Hanım, 24 yaşındaki genç Paşa‘sı Mustafa’sını göremeyecektir ve ne yazıktır ki yaşanan bu elim olay; bu genç paşanın, anasının daha acılı ve daha çileli günlerinin başlangıcı olmuştur…

Yüce Türk ulusunun bağrından çıkarak aklıyla, aşkıyla, cesaret ve mücadelesiyle; bayrağına, vatanına ve milletinin varlığına, yılmadan ve gözlerini kırpmadan varlıklarını adayan, alınlarından öpülesi tüm genç Mustafa Kemallere sevgiyle…

Mehmet R Aşar

mr_asar@hotmail.com

 

Siz de fikrinizi söyleyin!